ALLAH’IN EMANETİNİ İYİ KORUYALIM
Yasemin F. Kılıçaslan
Çocuklar… Hayatımıza
neşe ve mutluluk katan kanatsız Melekler…
Muhtelif araştırmalardan
yola çıkarak yazıyorum bu yazıyı. Bilhassa son dönemlerde sıkça rastladığım, yavrularına
şiddet uygulayan ebeveynlere değinmek istiyorum!
Şiddet bizde var olan
ve önüne asla geçemeyeceğimiz bir olgu mudur? Hayır!
İnsanı şiddete iten sebepler aslında öyle korkunçtur
ki bu, o insanın ta çocukluğuna dayanabilir; küçükken gördüğümüz sözlü ya da
bedensel şiddetler, mutsuz bir çocukluk-gençlik dönemi, yetmiyormuş gibi birde mutsuz
bir evlilik… Bir insan ne kadar pozitif ve yaşam sevinciyle dolmuş olursa
olsun, hayat bir şekilde onu da olumsuzlaştırmayı başarıyor; başta aile içi
huzursuzluk, çevredeki etkenler, dayatılmalar, sevgi ve şefkatten yoksun
bırakılma, bir şey söylemeye çalıştığında “Sus bakayım, senin daha yaşın kaç?”
diye susturulmalar… Oysa her bireyin bir şeyleri söylemeye hakkı vardır. Daha
küçük yaşta susturulan bir bireyin sağlıklı gelişimini tamamlaması ne kadar
mümkün olabilir ki? Biraz da buna kafa yormak gerekir. Bundan bir kaç yıl önce
aldığım diksiyon eğitiminde; konuşmanın, kendini ifade etmenin ne kadar önemli
olduğu anlatılmıştı bizlere. Şunu unutmayalım, konuşmayı ve dinlemeyi
bilmezsek, çocuklarımızla sağlıklı bir iletişim kuramayız ve ipin ucunu bir
kaçırdık mı, artık dinlemek istesek de onlar bize kendini anlatmak istemez!
Onları kaybederiz… (Allah korusun. Âmin!) Tecrübelerime, gördüklerime ve
duyduklarıma dayanarak yazıyorum bunları… Yasemin F. Kılıçaslan
Yasemin F. Kılıçaslan
Her şey ailede başlar;
aile içinde mutluluk, sağlıklı iletişim, huzur ve şiddetten ırak bir ortam
varsa, bu, o ailede yetişen çocuğa da yansır. Nitekim bir çocuk, ilk önce
ebeveynlerini örnek alır kendine. Gözlerini ilk açtığı andan itibaren anne ve
babasını görür, onları tanır, onları bir istinatgâh olarak değerlendirir, onların
içinde kendine ait bir güven ortamı oluşturur lakin o güveni sarsmak çok
tehlikelidir. Zira o çocuk bir gün büyüyecektir ama nasıl? Her şeyden önce
huzursuz ortamda büyüyen bir çocuğun kendine olan güveni azalır, onu yalnız ve
pasif gören bazı akranları ya da büyükleri tarafından ezilir veyahut tam
tersine ailesinde gördüğü haksızlığı, şiddeti o da kendinden zayıf olanlara
uygulamaya kalkar… Sağlıklı bir ergen olamaz; oysa ona hayatı, iyiyi-kötüyü,
çirkini-güzeli anlatmalı, ona iyi bir rehber olmalıyız. Onu, kendi
yanlışlarımız ve hatalarımızla değil, kendi doğrularımızla yetiştirmeliyiz. Örneğin
kendimiz sigara içerken ondan sigarayı kısıtlarsak, hem de bunu kızara
yaparsak, ne kadar sağlıklı sonuç alabiliriz ki? Ona doğru bir şeyler vermek
istiyorsak, önce kendimizin doğru olması gerekmez mi?
Bana yıllar önce anlatılan bir Kıssadan Hisse ile pekiştirmek istiyorum sözlerimi, ancak aklımda kalanını burada paylaşabilirim:
"Çocukları aşırı derecede bal yiyen bir aile, ermiş bir zattan yardım isterler ancak ermiş, o gün çocuğa yardım edemeyeceğini, onunla konuşamayacağını, nitekim bunun için kırk gün beklemesi gerektiğini söyler. Ve kırk gün sonra çıkagelir; çocukla konuşur, onu aşırı bal yememesi hususunda ikna eder. ebeveynleri bu duruma şaşırır ve sorarlar: "Bunun için neden kırk gün beklediniz?" Mübarek şöyle cevap verir: "Kırk gün önce benden yardım istediğiniz de çocuğunuzla konuşmadım zira o gün bende bal yemiştim ve o balın vücudumdan çıkması ve sözümün tesirli olması için kırk gün bekledim..."
Aklımda kaldığınca anlatmaya çalıştım, tam anlamıyla yazamadığım için affınıza sığınıyorum ama ne anlatmak istediğimi de anladığınızı düşünüyorum...
Devam edecek olursak...
Aile ne kadar da önemli bir kavram, değil mi?
Evleniriz, çocuk sahibi olmak isteriz ve bir gün oluruz da ama kıymetini
bilmeyiz. Oysa öyle güzel bir armağan sunulmuştur ki bizlere, bunu göremez,
bilemez, hissedemeyiz! Yasemin F. Kılıçaslan
Hepimizin başından kötü olaylar geçmiş olabilir. % 100
mutlu, sağlıklı, huzurlu büyüyen bir birey yoktur diye düşünüyorum, en azından
öyle birine rastlayamadım henüz. Umarım vardır ama nadir oldukları da kesin! Yasemin F. Kılıçaslan Yasemin F. Kılıçaslan
Sözü şuraya getireceğim, kendimiz ne yaşarsak
yaşayalım, düzelmek daima bizim elimizdedir. Kendimizi kapalı bir kutu hâline
getirmemeli, dışarıya açık olmalıyız; okumalı, araştırmalı ve daha kaliteli bir
yaşam için kendimizi zorlamalıyız. Başkalarıyla uğraşmak yerine kendimize ve
ailemize yoğunlaşmalıyız. Ne kadar bilinçlenir, bilgilenir, eğitim düzeyimizi
artırırsak ve “gerçek manada medenîce” davranırsak, o kadar kaliteli bir yaşama
sahip oluruz! (Bunları yazıyorum ama hayatım boyunca ne zorluklarla
karşılaştığımı bir anlatsam, sayfalar yetmez ve okuduklarınıza inanamazsınız…) Yasemin F. Kılıçaslan
Yasemin F. Kılıçaslan Yasemin F. Kılıçaslan
Hayatta başımıza ne gelirse gelsin inancımızı
kaybetmemeliyiz; göğsümüzde çarpan kalbimiz, bu hayata gelme nedenimizi bize
unutturmayan en büyük etkendir, zira hâlâ hayatta olduğumuzu kanıtlar bize ve
bu dünyaya geliş nedenimizi hatırlatır her atışında. Bunu anlamamak için büyük bir
gaflete düşmüş olmak gerekir. Şu fani ve çivisi çıkmış dünyada kendimize olan
güvenimizi asla kaybetmemeliyiz. Unutmayalım ki kendi benliğimizi bulmadan
çocuklarımıza yardımcı olamayız… “Kendini sevmeyen kimseyi sevemez” diye bir
söz vardır, bence doğru! Sevmeyi bilmezsek çocuğumuza da sevgiyi öğretemeyiz.
Oysa sevmek kalbi yumuşatır, insana güzellik verir ve paylaşıldıkça çoğalır… Yasemin F. Kılıçaslan Yasemin F. Kılıçaslan Yasemin F.
Kılıçaslan Yasemin F. Kılıçaslan
Bazen kötü anılar gelir yapışır zihnimize, durup
dururken sinirleniveririz, hatta bu uğurda yanımızdakileri de kırarız, hele
çocuklarımızı… Sonra pişman oluruz ama iş işten geçer. Ancak bu tutumumuzu
sürdürürsek; çocuklarımızı kendimizden uzaklaştırır, onları hayattan soğutur,
inancını yitirmiş, kalbi buz kesmiş ve gelecek vaat etmeyen bir bireye neden
olabiliriz. Lütfen, kendimize biraz hâkim olmayı bilelim. Elimizi şiddete
alıştırırsak bu, zamanla büyür, genişler ve sonrasında yine üzülen biz oluruz
ama elimizi sevgiye, çocuğumuzu başını okşamaya alıştırır ve ona konuşma
fırsatı verirsek, onun yanında farklı statülere bürünür; sadece anne-baba
olmakla kalmayıp yerine göre arkadaş, yerine göre sırdaş olabilirsek, ne mutlu
bize… Yasemin F. Kılıçaslan
Yasemin
F. Kılıçaslan Yasemin F.
Kılıçaslan
Evet… Şimdi http://www.kuranvebiz.com/
sitesinden güzel bir alıntıyı paylaşmak istiyorum (İnşaAllah yazı sahipleri
haklarını helâl ederler! Âmin!)
Peygamber efendimiz (Sav) şöyle buyurmuştur:
“Küçüklerimize şefkat etmeyen bizden değildir.”
(Ebu Davud)
Resulullah (Sav) çocukları reyhan çiçeğine benzetmiş ve şöyle
buyurmuşlardır:
“Çocuk kokusu cennet kokusudur.”
Enes b. Malik der ki:
“Resulullah (Sav) çocuklarla en çok şakalaşan idi”
(İbnü’l Esir/3–466)
Resulullah (Sav) herkesi çocuklarını öpmeye teşvik ederdi:
"Çocuklarınızı öpün, zira her öpücük için size Cennette bir derece
verilir. Melekler öpücüklerinizi sayarlar ve bunu sizin için yazarlar."
Usame b. Zeyd şöyle demiştir:
Resulullah beni bir dizine, Hasan’ı da diğer dizine oturtur, sonra ikimizi
birden bağrına basar ve “Allah’ım bunlara merhamet et, çünkü ben bunlara
merhametliyim” derdi.
(Buharî, Edep 22, Ahmed b. Hanbel, V, 205)
Rabia b. El Haris şöyle rivayet etmiştir:
Babam beni, Abbas da oğlu Fadl’ı Rasulullah’a gönderdi. Huzurlarına girdiğimiz
zaman bizi sağlı sollu oturttu. Bizi öylesine kucakladı ki, daha kuvvetlisini
görmedik.
Peygamber Efendimiz (Sav):
“Her doğan çocuk, İslâm fıtratı üzerine doğar. Anne babası onu Yahudi, Hıristiyan
veya Mecusi yapar.” buyuruyor.
(Buhâri, Cenaiz 79, 80, 93; Müslim, Kader 22–25)
“Siz, kıyamet gününde kendi isimleriniz ve babalarınızın
isimleriyle çağrılacaksınız; öyleyse güzel isimler seçin.”
(Ebû Dâvud, Edeb 70)
“Allah’tan korkun ve çocuklarınız arasında adaleti gözetin.”
(Buhâri, Hibe 12–13, Şehâdet 9; Müslim, Hibât 13)
Resulullah (Sav):
“Hiç bir baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir şey bağışlayamaz,
bırakamaz” buyurmuşlardır.
(Tirmizi, Birr 33)
“Çocuklarınıza öğreteceğiniz ilk söz Lâ ilâhe illâllah olsun.”
(Abdürrezzak, Musannef IV/334)
Ne olur onları kaybetmeyelim, onları kazanalım…
Sevgiler…
Yasemin F. Kılıçaslan Yasemin F. Kılıçaslan