7 Mayıs 2014 Çarşamba

BEN AŞKI BÖYLE TANIMLADIM


BEN ÂŞKI BÖYLE TANIMLADIM
Yasemin F. Kılıçaslan
Nedir aşk? Yasemin F. Kılıçaslan
 
Sürekli onu düşünmek mi, göz göze bakışmak mı, el ele tutuşmak mı, onu gördüğün her an kalbinin deli gibi çarpması mı? Yasemin F. Kılıçaslan
Uğrunda çılgınlıkları göze almak mı, maceraya, tehlikeye atılmak mı?
Sen hiç aşkı tattın mı? Ama şöyle hakikisinden; temiz, dürüst, etik, kalbinin göğsünü parçalayıp fırlayacak şekilde atmasına sebep olan, ruhunun derinliklerine saplanan, seni ona meftun eden, anlatılması güç olan… Yasemin F. Kılıçaslan
Sen, aşkı nasıl tanımlardın?
Günümüz filmlerinde olduğu gibi alelâde cinselliğe dayanan bir sahtelik olarak mı, ruhta değil de tende yaşandığına mı, maymun iştahlılık-şıpsevdilik, ayran gönüllülük mü?
Elbette değil… Yasemin F. Kılıçaslan
Adına aşk dedikleri lakin gerçek aşkla uzaktan dahi bir alâkası bulunmayan tekdüze ilişkiler ile kesinlikle karıştırılmaması gereken çok ama çok özel bir duygudur. Öyle nadirdir ki çoğu kişi bu duygudan yoksun göçüp gider, yaşadığımız diyardan… Yaşayanlar ise için için acı çeker ve sevdiğine visal olmak ister… Yasemin F. Kılıçaslan
Aşkına kavuşamayan nice efsaneleşmiş kişiler biliriz ama ne yazık ki onları örnek almayız! İnancımızı kaybedip aşkı basitçe tende yaşamaya kalkar, kendimizi de onu da çirkefçe kirletiriz!Yasemin F. Kılıçaslan
Günümüze bakılırsa, “Ben senden çok hoşlandım!” deniliyor, sonra da hızla başlayan ve yine aynı hızla biten bir ilişki ortaya çıkıveriyor; tıpkı saman alevi gibi yanıp sönen, kişiyi değersiz yapan… Yasemin F. Kılıçaslan
            Aşk maddî değil, manevî bir duygudur. Onu ruhun en derin köşesine eker, besler ve büyütürsün ancak öyle kolayca dile getiremezsin, zaten kendiliğinden beliriverir; bazen bir bakış, bazen bir söz, bazen ise yapılan küçük bir hareketle…
“Gönül vermedikçe gönül bulamazsınız” demiş, Mevlana Hazretleri… Her şeyin bir karşılığı vardır elbet; aşkın, sevginin, saygının, hoş görünün… Ama bazen sen verirsin, karşı taraf almayı bilmez. Yine Hz. Mevlana’dan manidar bir söz: Bilmeyen ne bilsin seni gamlanma deli gönül, gönülden anlamayana bağlanma deli gönül”
Yine ne güzel söylemiş, mübarek… Yasemin F. Kılıçaslan
Gönlünü açarsın apansız ama öyle birine kapılmışsındır ki yer bitirir, seni de yüreğinde beslediğin sevgi çiçeklerini de… Kapanması zor bir yara olarak kalır gönlünde ama bu seni yıldırmasın ya da umudunu tüketmesin. Bu hayatta her şeyin bir karşılığı olduğu gibi elbet sende bir gün kalbinin karşılığını bulacaksın… Unutmayalım ki bu dünyanın ardında bizi bekleyen birde öteki DÜNYA var: “Gerçek” dünya… Ve bu dünyada ne yaparsak orada karşılığını bulacağımız, su götürmez bir gerçektir. Bu cümleyi aşka bağlayacak olursak; “Kerem ile Aslı” “Leyla ile Mecnun” “Ferhat ile Şirin” gibi birbirine derinden bağlanıp kara sevdaya düşen, bu dünyada değil ama hakikî dünyada kavuştuğu rivayet edilen büyüklerimizden örnek verebiliriz… Yasemin F. Kılıçaslan
Aşkı en doğru en dürüst, en gerçekçi ve en güzel şekliyle yaşamanız ve en önemlisi de İlâhi aşka erişmeniz dileğiyle… Yasemin F. Kılıçaslan
                                               Yasemin F. Kılıçaslan                                     Yasemin F. Kılıçaslan

ANNEMİN ÇİÇEKLERİ


















ALLAH’IN EMANETİNİ İYİ KORUYALIM


ALLAH’IN EMANETİNİ İYİ KORUYALIM
Yasemin F. Kılıçaslan
            Çocuklar… Hayatımıza neşe ve mutluluk katan kanatsız Melekler…
            Muhtelif araştırmalardan yola çıkarak yazıyorum bu yazıyı. Bilhassa son dönemlerde sıkça rastladığım, yavrularına şiddet uygulayan ebeveynlere değinmek istiyorum!
            Şiddet bizde var olan ve önüne asla geçemeyeceğimiz bir olgu mudur? Hayır!
İnsanı şiddete iten sebepler aslında öyle korkunçtur ki bu, o insanın ta çocukluğuna dayanabilir; küçükken gördüğümüz sözlü ya da bedensel şiddetler, mutsuz bir çocukluk-gençlik dönemi, yetmiyormuş gibi birde mutsuz bir evlilik… Bir insan ne kadar pozitif ve yaşam sevinciyle dolmuş olursa olsun, hayat bir şekilde onu da olumsuzlaştırmayı başarıyor; başta aile içi huzursuzluk, çevredeki etkenler, dayatılmalar, sevgi ve şefkatten yoksun bırakılma, bir şey söylemeye çalıştığında “Sus bakayım, senin daha yaşın kaç?” diye susturulmalar… Oysa her bireyin bir şeyleri söylemeye hakkı vardır. Daha küçük yaşta susturulan bir bireyin sağlıklı gelişimini tamamlaması ne kadar mümkün olabilir ki? Biraz da buna kafa yormak gerekir. Bundan bir kaç yıl önce aldığım diksiyon eğitiminde; konuşmanın, kendini ifade etmenin ne kadar önemli olduğu anlatılmıştı bizlere. Şunu unutmayalım, konuşmayı ve dinlemeyi bilmezsek, çocuklarımızla sağlıklı bir iletişim kuramayız ve ipin ucunu bir kaçırdık mı, artık dinlemek istesek de onlar bize kendini anlatmak istemez! Onları kaybederiz… (Allah korusun. Âmin!) Tecrübelerime, gördüklerime ve duyduklarıma dayanarak yazıyorum bunları… Yasemin F. Kılıçaslan Yasemin F. Kılıçaslan
            Her şey ailede başlar; aile içinde mutluluk, sağlıklı iletişim, huzur ve şiddetten ırak bir ortam varsa, bu, o ailede yetişen çocuğa da yansır. Nitekim bir çocuk, ilk önce ebeveynlerini örnek alır kendine. Gözlerini ilk açtığı andan itibaren anne ve babasını görür, onları tanır, onları bir istinatgâh olarak değerlendirir, onların içinde kendine ait bir güven ortamı oluşturur lakin o güveni sarsmak çok tehlikelidir. Zira o çocuk bir gün büyüyecektir ama nasıl? Her şeyden önce huzursuz ortamda büyüyen bir çocuğun kendine olan güveni azalır, onu yalnız ve pasif gören bazı akranları ya da büyükleri tarafından ezilir veyahut tam tersine ailesinde gördüğü haksızlığı, şiddeti o da kendinden zayıf olanlara uygulamaya kalkar… Sağlıklı bir ergen olamaz; oysa ona hayatı, iyiyi-kötüyü, çirkini-güzeli anlatmalı, ona iyi bir rehber olmalıyız. Onu, kendi yanlışlarımız ve hatalarımızla değil, kendi doğrularımızla yetiştirmeliyiz. Örneğin kendimiz sigara içerken ondan sigarayı kısıtlarsak, hem de bunu kızara yaparsak, ne kadar sağlıklı sonuç alabiliriz ki? Ona doğru bir şeyler vermek istiyorsak, önce kendimizin doğru olması gerekmez mi?
            Bana yıllar önce anlatılan bir Kıssadan Hisse ile pekiştirmek istiyorum sözlerimi, ancak aklımda kalanını burada paylaşabilirim:
           "Çocukları aşırı derecede bal yiyen bir aile, ermiş bir zattan yardım isterler ancak ermiş, o gün çocuğa yardım edemeyeceğini, onunla konuşamayacağını, nitekim bunun için kırk gün beklemesi gerektiğini söyler. Ve kırk gün sonra çıkagelir; çocukla konuşur, onu aşırı bal yememesi hususunda ikna eder. ebeveynleri bu duruma şaşırır ve sorarlar: "Bunun için neden kırk gün beklediniz?" Mübarek şöyle cevap verir: "Kırk gün önce benden yardım istediğiniz de çocuğunuzla konuşmadım zira o gün bende bal yemiştim ve o balın vücudumdan çıkması ve sözümün tesirli olması için kırk gün bekledim..."
           Aklımda kaldığınca anlatmaya çalıştım, tam anlamıyla yazamadığım için affınıza sığınıyorum ama ne anlatmak istediğimi de anladığınızı düşünüyorum...
           Devam edecek olursak...
           Aile ne kadar da önemli bir kavram, değil mi? Evleniriz, çocuk sahibi olmak isteriz ve bir gün oluruz da ama kıymetini bilmeyiz. Oysa öyle güzel bir armağan sunulmuştur ki bizlere, bunu göremez, bilemez, hissedemeyiz! Yasemin F. Kılıçaslan
Hepimizin başından kötü olaylar geçmiş olabilir. % 100 mutlu, sağlıklı, huzurlu büyüyen bir birey yoktur diye düşünüyorum, en azından öyle birine rastlayamadım henüz. Umarım vardır ama nadir oldukları da kesin! Yasemin F. Kılıçaslan Yasemin F. Kılıçaslan
Sözü şuraya getireceğim, kendimiz ne yaşarsak yaşayalım, düzelmek daima bizim elimizdedir. Kendimizi kapalı bir kutu hâline getirmemeli, dışarıya açık olmalıyız; okumalı, araştırmalı ve daha kaliteli bir yaşam için kendimizi zorlamalıyız. Başkalarıyla uğraşmak yerine kendimize ve ailemize yoğunlaşmalıyız. Ne kadar bilinçlenir, bilgilenir, eğitim düzeyimizi artırırsak ve “gerçek manada medenîce” davranırsak, o kadar kaliteli bir yaşama sahip oluruz! (Bunları yazıyorum ama hayatım boyunca ne zorluklarla karşılaştığımı bir anlatsam, sayfalar yetmez ve okuduklarınıza inanamazsınız…) Yasemin F. Kılıçaslan   Yasemin F. Kılıçaslan Yasemin F. Kılıçaslan
Hayatta başımıza ne gelirse gelsin inancımızı kaybetmemeliyiz; göğsümüzde çarpan kalbimiz, bu hayata gelme nedenimizi bize unutturmayan en büyük etkendir, zira hâlâ hayatta olduğumuzu kanıtlar bize ve bu dünyaya geliş nedenimizi hatırlatır her atışında. Bunu anlamamak için büyük bir gaflete düşmüş olmak gerekir. Şu fani ve çivisi çıkmış dünyada kendimize olan güvenimizi asla kaybetmemeliyiz. Unutmayalım ki kendi benliğimizi bulmadan çocuklarımıza yardımcı olamayız… “Kendini sevmeyen kimseyi sevemez” diye bir söz vardır, bence doğru! Sevmeyi bilmezsek çocuğumuza da sevgiyi öğretemeyiz. Oysa sevmek kalbi yumuşatır, insana güzellik verir ve paylaşıldıkça çoğalır… Yasemin F. Kılıçaslan Yasemin F. Kılıçaslan Yasemin F. Kılıçaslan Yasemin F. Kılıçaslan
Bazen kötü anılar gelir yapışır zihnimize, durup dururken sinirleniveririz, hatta bu uğurda yanımızdakileri de kırarız, hele çocuklarımızı… Sonra pişman oluruz ama iş işten geçer. Ancak bu tutumumuzu sürdürürsek; çocuklarımızı kendimizden uzaklaştırır, onları hayattan soğutur, inancını yitirmiş, kalbi buz kesmiş ve gelecek vaat etmeyen bir bireye neden olabiliriz. Lütfen, kendimize biraz hâkim olmayı bilelim. Elimizi şiddete alıştırırsak bu, zamanla büyür, genişler ve sonrasında yine üzülen biz oluruz ama elimizi sevgiye, çocuğumuzu başını okşamaya alıştırır ve ona konuşma fırsatı verirsek, onun yanında farklı statülere bürünür; sadece anne-baba olmakla kalmayıp yerine göre arkadaş, yerine göre sırdaş olabilirsek, ne mutlu bize… Yasemin F. Kılıçaslan
                                                           Yasemin F. Kılıçaslan Yasemin F. Kılıçaslan
 
Evet… Şimdi http://www.kuranvebiz.com/ sitesinden güzel bir alıntıyı paylaşmak istiyorum (İnşaAllah yazı sahipleri haklarını helâl ederler! Âmin!)
Peygamber efendimiz (Sav) şöyle buyurmuştur:
“Küçüklerimize şefkat etmeyen bizden değildir.”
(Ebu Davud)
Resulullah (Sav) çocukları reyhan çiçeğine benzetmiş ve şöyle buyurmuşlardır:
“Çocuk kokusu cennet kokusudur.”
Enes b. Malik der ki:
“Resulullah (Sav) çocuklarla en çok şakalaşan idi”
(İbnü’l Esir/3–466)
Resulullah (Sav) herkesi çocuklarını öpmeye teşvik ederdi:
"Çocuklarınızı öpün, zira her öpücük için size Cennette bir derece verilir. Melekler öpücüklerinizi sayarlar ve bunu sizin için yazarlar."
Usame b. Zeyd şöyle demiştir:
Resulullah beni bir dizine, Hasan’ı da diğer dizine oturtur, sonra ikimizi birden bağrına basar ve “Allah’ım bunlara merhamet et, çünkü ben bunlara merhametliyim” derdi.
(Buharî, Edep 22, Ahmed b. Hanbel, V, 205)
Rabia b. El Haris şöyle rivayet etmiştir:
Babam beni, Abbas da oğlu Fadl’ı Rasulullah’a gönderdi. Huzurlarına girdiğimiz zaman bizi sağlı sollu oturttu. Bizi öylesine kucakladı ki, daha kuvvetlisini görmedik.
Peygamber Efendimiz (Sav):
“Her doğan çocuk, İslâm fıtratı üzerine doğar. Anne babası onu Yahudi, Hıristiyan veya Mecusi yapar.” buyuruyor.
(Buhâri, Cenaiz 79, 80, 93; Müslim, Kader 22–25)
“Siz, kıyamet gününde kendi isimleriniz ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız; öyleyse güzel isimler seçin.”
(Ebû Dâvud, Edeb 70)
“Allah’tan korkun ve çocuklarınız arasında adaleti gözetin.”
(Buhâri, Hibe 12–13, Şehâdet 9; Müslim, Hibât 13)
Resulullah (Sav):
“Hiç bir baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir şey bağışlayamaz, bırakamaz” buyurmuşlardır.
(Tirmizi, Birr 33)
“Çocuklarınıza öğreteceğiniz ilk söz Lâ ilâhe illâllah olsun.”
(Abdürrezzak, Musannef IV/334)
 
Ne olur onları kaybetmeyelim, onları kazanalım… Sevgiler…
            Yasemin F. Kılıçaslan                         Yasemin F. Kılıçaslan

6 Mayıs 2014 Salı

YAZMAK


Yazmak…Yasemin F Kılıçaslan 

Bazen yalnız hissedersin kendini; sarılmak istersin kaleme kâğıda, dökmek istersin yüreğinden geçenleri ve birde bakmışsın ki sayfalar dolusu bir eser çıkmış ortaya…

Yazmak öyle harikulâde hisler yaşatır ki insana, tarifi mümkün değildir. Bazen gördüğün bir rüya, bazen dinlediğin bir şarkı ya da sözsüz bir müzik, ellerin ceplerinde dolaşırken karşına çıkan herhangi bir insan, esin kaynağı olabilir senin için…

Bir şeyler yazmaya karar verirsin; başını, ortasını ve sonunu belirlersin; giriş, gelişme ve sonuç… Ancak hele bir yazmaya başladın mı, içerik daha da değişir, zenginleşir, sen bile şaşıp kalırsın; “Bunu ben mi yazdım?” diye sorarsın kendine… Yasemin f. Kılıçaslan

Yüz sayfalık bir hikâye vardır kafanda ancak yazmaya bir başladın mı, değişen ve zenginleşen içerikle birlikte senin düşüncelerinde değişime uğrar ve birde bakmışsın ki yüzlerce sayfayı buluvermiş… Dinlediğin her müziğin ayrı bir ilham, yaşadığın her tecrübenin ayrı bir katkıda bulunduğunu görürsün ve en önemlisi de bakmışsın ki aslında kendini, düşlerini anlatmışsın hikâyende…

Yazdıkça daha da güçlenir kalemin; duyguların, düşüncelerin…

İki önemli karakter vardır; biri sen diğeri ise hayalindeki kişi…

Zira kendi hayatına dönüp baktığında, aslında ne kadar mutsuz, ne kadar yaralı olduğunu görürsün. Hak etmediğin muamelelere maruz kalmışsındır; şiddet, aldatılma, bir şeyleri ne kadar doğru ve düzgün yapmaya çalışırsan çalış ama takdir görememe, yıpratılma… Yasemin F. Kılıçaslan

Bağırır durursun ama sesini duyuramazsın; işte o an açar okursun yazdığın hikâyeyi ve orada kendini bulursun; mutsuzluğun, özlemin, yapmak isteyip de yapamadıkların, sahip olmak isteyip de olamadığın… Yasemin f Kılıçaslan

İşte, ben roman yazmaya böyle başladım! Yasemin f Kılıçaslan


* * *

Gün gelir de sen bir yerden başlamak istersen, sakın ama sakın kimsenin seni ve hayallerini yıldırmasına izin verme. Karanlık dünyaya mahkûm insanlar, seni de o karanlığın içine çekmek isterler. Sakın buna izin verme. Görebildiğin kadar ileriye git, oraya vardığında daha da ileriyi gördüğüne tanıklık edeceksin… Başarmaktan korkma, kendini güven!
                                                          

Yasemin F. Kılıçaslan Yasemin F. Kılıçaslan


Benim En İyi Yârenim Kitaptır!


             Kitap; bize bambaşka kapıları açar, ufkumuzu genişletir, hayal gücümüzü besler... Okumayı seven ve sevdiren, emeğe saygı duyan, yazarlarımızı destekleyen ve gerçekten de "Benim En İyi Yârenim Kitaptır!" diyen kitap âşıklarını bekliyorum... Sevgi ve saygıyla...
                                                                                                                          Yasemin F. Kılıçaslan
 
Kitap âşıklarına özel bir grup:
https://www.facebook.com/groups/YaseminF.Kilicaslan/

5 Mayıs 2014 Pazartesi

İZMİR - MEVLANA TESİSLERİ'NDEN FOTOĞRAFLAR




 Yasemin F. Kılıçaslan
 Yasemin F. Kılıçaslan
 Yasemin F. Kılıçaslan
 Yasemin F. Kılıçaslan
 Yasemin F. Kılıçaslan
 
Hz. Mevlana'dan (R.A.) Sözler:
 
 Akıllılar önceden ağlarlar; bilgisizler ise işin sonunda başlarını vururlar. İşin başında iken sonunu gör de ceza gününde pişman olma...
Yasemin F. Kılıçaslan
Kimi insan yaşadığı zorlukları bahane edip Allah'tan uzaklaşır, kimi insan da yaşadığı zorlukları vesile edip Allah'a yakınlaşır...
Yasemin F. Kılıçaslan
Nefsinle savaşa girişince; "Ben orucu öyle ucuza satmam!” diyerek kendini yere at, ellerini çırp, ayaklarını vur, diret!
Yasemin F. Kılıçaslan
Bırakacağın eli hiç tutma, tutacağın eli ise hiç bırakma. Sahte sevgilere gül olmaktansa, gerçek sevgilere diken ol...
Yasemin F. Kılıçaslan
Küsmek ve darılmak için bahaneler aramak yerine, sevmek ve sevilmek için çareler arayın.
Yasemin F. Kılıçaslan
En sevdiğim sözlerden biri:
Seni seveni zehir olsa da yut , seni sevmeyeni bal olsa da unut...
 
 

MANİSA SALİHLİ KURŞUNLU KAPLICALARI - MANZARALAR







YAĞMURUN HİSSETTİRDİKLERİ...


YAĞMUR ve BEN
YASEMİN F KILIÇASLAN
Bir yağmur, insana neler hissettirebilir?
YASEMİN F KILIÇASLAN
Bir yanda yağmurun şakırtısı, diğer yanda eşsiz gitar sesi… Mayıs ayında inceden yağan yağmurun beni kendimden geçiren sesi, gitarla bütünleşmiş durumda…
 
Gerçeğe dönecek olursak bu gün İzmir’e az da olsa yağmur yağdı ama öyle hoşuma gitti ki hemen müzik listelerini inceleyip yağmurYetkili fonları buldum; öyle güzel çalıyorlar ki… Yazıya ara verdiğim anlarda gözlerimi yumuyorum. Ne görüyorum dersiniz? Yemyeşil bir bayırda kollarımı iki yana açmışım, saçlarım sırılsıklam olmuş ve eteğimi tutup yürümeye devam ediyorum. Rahmet yağmurları altındaFkafamdaki bütün olumsuz düşünceler bir bir beni terk ediyor, en azından bir süreliğine… İki yana açtığım ellerimden, parmaklarımın arasından akıp giden taneleri okşuyorum, pozitif enerjiyle dolmuş bakışlarımla…
KalbiminKçırpınışlarını hissedebiliyorum. Ne kadar güzel, zira hayatta olduğumu anlatıyor bana; bütün olumsuzluklara karşın hayata sıkı sıkıya tutunmamı söylüyor…yfk
Ve taze bir karar; bundan böyle gözlerimi açtığım her Sabah Ezanı’nda,  diyeceğim ki “Yeni bir sabahı daha görmemi nasip eden Rabbime şükürler olsun!”YASEMİN F KILIÇASLAN Yasemin F Kılıçaslan Yasemin F. Kılıçaslan Yasemin F Kılıçaslan
Not: Ne yazık ki hazırladığım videoyu bir türlü ekleyemiyorum! :(

FELÇLİ KIZDAN HAYAT DERSİ (DENEME 1)


FELÇLİ KIZDAN HAYAT DERSİ

YASEMİN F. KILIÇASLAN

Tam on yıl oldu ama dün gibi hatırlıyorum… İş gezisi için Ankara’ya gitmiştim! İki gün kalıp kendi memleketim olan İstanbul’a geri dönecektim! 8.30 suları oradaydım. Arkadaşım, beni havalimanından alıp evine götürdü. Aylardır görüşmediğimiz için birbirimizi özlemiştik! Birlikte güzel bir kahvaltı ettik, eski günlerden konuştuk, ardından dinlenmek için bana hazırladığı odaya çekilip iki saat kadar uyudum! O günü dinlenmeye ve gezmeye ayıracak ve ertesi gün de toplantıya katılıp akşam uçağı ile İstanbul’a geri dönecektim… YASEMİN F KILIÇASLAN

            Kalktığımda ılık bir duş aldım. Ardından birlikte dışarı çıkıp Kızılay’da öğle yemeği yedik. Keyif çayımızı yudumlarken Sonbahar’ın Ankara’ya ne kadar da yakıştığını düşünüyordum… Biraz çevreyi dolaştıktan sonra oradan Ulus’a geçtik. Gençlik Parkı’nı dolaştık; kumpir yiyip Lûnapark’a bir göz attık! Bağrışan insanlara tebessüm ederken az ileride gencecik bir kız çarptı gözlerime. Tekerlekli sandalyesi, elinde fotoğraf makinesi, kahverengi gözlerine yansıyan özlemle o da parkın içinde göz gezdiriyordu... Bir süre sonra arkadaşımla gidip banklardan birine oturduk. Birkaç metre ileride başka bir bankta oturan orta yaşlı bir çiftin tartıştıklarını gördüm. Hayli tatsız bir kavganın içindeydiler. Kadın kaç kez kalkıp gitmek istemiş ancak adam izin vermemişti. Kavganın konusu ise kıskançlık, huzursuzluk, sürekli verilen ancak tutulmayan sözlerdi. Kadın; adamın sürekli birtakım sözler verip tutmamasından ve kıskançlığından şikâyet ederken adam ise huzurlu bir ev yaşamına sahip olmadığı için verdiği sözleri tutamadığını, araları beş gün iyi geçse, altıncı gün yine kavga ettiklerini bahane edip duruyordu…
            Durup durup yine aynı yere geliyor, aralarındaki sorunu bir türlü çözemiyorlardı. Onları dinlerken içim daralmaya başlamıştı. Tam arkadaşıma dönüp “Gidelim mi?” diye soracakken yine o tekerlekli sandalyesiyle gelen kızı gördüm. Gelip havuzuFseyretmeye başladı. Yalnız oluşu, yürüyüp koşan çocuklara olan bakışı dikkatimden kaçmamıştı. Arada bir başını çevirip kavga eden orta yaşlı çifte de bakıyor, sonrasında başını yana sallayarak önüne dönüyordu. Bense gözlerimi ondan alamıyordum; ona bakarken duygusallığım tutuyor, ister istemezKhâline üzülüyordum! YASEMİN F KILIÇASLAN
            Çok geçmemişti ki yine dönüp o çifte baktı; derken tekerlekli sandalyesini onlara doğru sürmeye başladı. Karşılarına dikelip “Kocaman insanlarsınız, neyi paylaşamıyorsunuz da burada böyle birbirinize bağırıp duruyorsunuz!” der demez çift birden derin bir suskunluğa büründü. Kız ise burnundan soluyordu adeta. Arkadaşıma dönüp “Eyvah, inşallah kıza terslenmezler!” dedim. Nitekim öyle bir durumda hiç tereddütsüz duruma el koyardım. Bulunduğum yerden izlemeye devam ettim. Kadın kaşlarını çatmış öylece boşluğa bakıyor, adam ise tekerlekli sandalyeye bakıp başını yana sallıyordu. Kız el kol hareketleriyle “Uğrunda kavgaya tutuştuğunuz konular çözülemeyecek şeyler mi ki burada herkesin içinde birbirinizi yiyorsunuz! Birbirinizi incitmekten zevk mi alıyorsunuz?” diye devam etti. Adam bir şey diyecek oldu lakin kız izin vermeyerek elleriyle ayaklarını işaret etti; “Buna bakınca ne görüyorsunuz, sadece ayakları tutmayan bir kız mı? Ne düşünüyorsunuz hakkımda, şuna bak zavallı kız mı diyorsunuz yoksa?”
            KadınY“Öyle bir şey düşünmedik!” diye karşılık verir vermez, başını yana sallayarak “Rüyalarınızda yürüyüp koşsaydınız ancak sabahları gözlerinizi açtığınızda yine başucunuzdaki tekerlekli sandalyeyi görseydiniz, doktorların ‘bir daha yürüyemeyeceksin!’ demesine rağmen umudunuzu kaybetmemeye çalışsaydınız, dışarı çıktığınızda yürüyen insanlara içlenerek baksaydınız, yine aynı konular üzerinde kavga eder miydiniz?” diye sordu. Başını yana sallayarak “Hayır, çünkü derdiniz daha büyük olurdu!” YASEMİN F KILIÇ Yaşından büyük lâflar etmesi beniYöyle derinden etkilemişti ki ona bakmaktan kendimi alamıyordum. Şu kısacık hayatta, yaşadıkları onu fazlasıyla olgun biri yapmıştı… Kalkıp yanına gitmeye niyetlendim ancak arkadaşım beni durdurdu. O an tek söylediği “Bekle…” olmuştu. Sükûnla bekledim genç kızın son sözünü; kısa ve öz “Anlamazsınız ki...” deyişini, arkasını dönüp giderken gözlerimi ondan alamayışımı...
           O an yüreğime mühürlenen gerçek; yetişkin iki insanın, aslında en büyük zenginliğe sahipken bunun değerini bilmeyip basit meselelerle kendilerini heba etmesi ve hayata tutunamaması karşısında, o gencecik kızın umudunu asla yitirmeden yaşama tutunma çabasıydı…
Ve arkasını dönüp giderken geride ikiden fazla yetişkin insan bırakmıştı; derin düşüncelere gömülen ve hayatın aslında ne denli değerli olduğunu anlayan... YASEMİN F KILIÇASLAN
             O günü asla unutmadım ve unutmayacağım. Şimdi otuz yedi yaşındayım ve on yıl önce tanıdığım o küçük ama kocaman yürekli kız, şimdi iki çocuk annesi, dünyanın en hayat dolu insanı ve benim bu hayattaki can yoldaşımdır… YASEMİN F KILIÇASLAN

                        YASEMİN F. KILIÇASLAN                                                            

BU ESER YASEMİN F. KILIÇASLAN’A AİTTİRYasemin F. Kılıçaslan

3 Mayıs 2014 Cumartesi

Sevgili blog takipçileri; bu ilk bloğumda, tarafımdan yazılmış güzel denemelere, küçük hikâyelere ve şiirlere yer verip, katıldığım kültür gezi programlarında çektiğim birbirinden güzel fotoğrafları sizlerle paylaşacağım… Umarım kısa sürede büyük bir aile olur; sevgi ve dostluk ilişkisi çerçevesinde bilgi – yorum alışverişinde bulunuruz. Herkese mutlu hafta sonları diliyorum. Sevgiler… Yasemin F. Kılıçaslan