Bugün
bana bir arkadaşımın gönderdiği, okurken hayli duygulandığım bir yaşanmışlığı
buraya aktarmak istiyorum. Toplum olarak daha duyarlı olabilmemiz, ön yargıdan
ve kibirden uzak, saygılı gençler yetiştirebilmemiz duası ile buyurun...
Olay, gazeteci Erem Şentürk'ün başından
geçmiş. Arkadaşımın bana gönderdiği metni olduğu gibi aktarıyorum, hem de
gazetecinin kendi dilinden...
Tam metroya bineceğim, bir tane yaşlı amca makinenin önünde
panik yapmış dolduramıyor kartı.
Arkasında birkaç tane genç birikmiş
bağırıyor amcaya “hadi be n’apıyosun, flört mü ediyosun makineyle” ben bunu
duyunca delirdim, n’apıyosunuz ya dedim, gittim amcaya yardım etmeye.
Canım amcam sen ne istiyorsun dedim, kartım yok dedi.
Ben ona sordum kart mı yükleyeceksin,
kart mı alacaksın? Benim kartım yok dedi, çok basit dedim şöyle çözeceğiz
seninle meseleyi. 10 lirayı koyduk makineye, doldurduk kartını, 4 lira para
üstünü de aldık, dedim al istediğin yere git bununla. Ama yarın mutlaka İETT’ye
başvuru yap senin yaşına bedava ulaşım dedim, sen niye kartla falan
uğraşıyorsun?
Neyse ben de doldurdum kendi kartımı turnikenin önüne
geldim, tam turnikeden geçeceğim aa baktım amca orada bekliyor hala, amca niye
binmedin? Dedim…
Yavrum adres soracaktım bunlar bana
bağırırlar diye korktum soramadım, seni bekledim dedi, olur mu öyle şey amcam
dedim, nereye gidecektin sen diye sordum, Üsküdar’a dedi. Amca Kirazlı’dayız
karşı kıtada o, sen buraya nasıl geldin çok uzak dedim. Kafasını eğdi, dur
dedim anlattım ona: Buradan iki kat aşağı in, Yenikapı yönüne bin, Yenikapı’da
in sarı çizgiyi takip et Marmaray’a bin oradan 2 durak sonra Üsküdar
Marmaray’dasın dedim. Amca hiçbir şey anlamamış, Japon balığı gibi mahzun
mahzun bakıyor bana, anlamamış durumu. Baktım anlayacak gibi de değil, amca gel
gidiyoruz dedim, atladık metroya gidiyoruz Üsküdar’a doğru.
İlk durakta binmişiz, güzel güzel oturmuşuz muhabbet olsun
diye amcaya nerelisin diye sordum.
Malatya dedi. Var mı kayısı bahçesi
filan dedim, yavrum ben emekli ağır ceza hakimiyim dedi… Aboov dedim içinden,
sen onca insana 30 sene, 40 sene, 100 sene, müebbet hapis cezası dağıt, sonra
gel metroda kartı şaşır, gideceğin yeri şaşır, kaybol…
Sonra amca dedim Malatya’dan İstanbul’a neyle geldin, uçakla
mı otobüsle mi?
Amca dedi
ki hatırlamıyorum. Dedim amca valizlerin nerede? 3 yaşındaki çocuk gibi yüzüme
baktı nerde dedi. Telefon nerede dedim, nerede? Dedi. O an anladım ki amca
demans hastası. Demans gerizekalı olmak değil, aklını yitirmek demek değil.
Zekan yerinde, her şeyin normal; demans hastasını evlendirsen çocuğu olur,
kıyafetin, yemeğin en güzelini seçer alır tek problemi var kişisel tarihini
yitirmiş.
Amcanın aklında tek cümle var “Baba seni
Üsküdar Marmaray’da bekliyorum”, aklında kalan tek şey bu. Amca oğlun seni
kesin Üsküdar Marmaray’da bekliyor mu? Bekliyor. Kesin mi? Kesin. İndik
Üsküdar’da oturduk bekliyoruz gelen giden yok, bekle Allah bekle kimse yok. O
kadar bekledik ki sonunda Marmaray kepenkleri indirdi. Amcayla yakında bir
yerde oturduk, amcadan kimliğini aldım, Ankara’da bir tanıdığı aradım dedim
böyle böyle kimdir bu yakını vs. bir numara bulur musun? Sağ olsun yardımcı
oldu bir telefon numarası geldi.
Harbiden Malatyalıymış amca, telefonu aradım bir kadıncağız
açtı, dedim gece gece rahatsız ettim ama…
Ben daha lafa başlar başlamaz Üsküdar
Marmaray’da mısınız dedi? Evet dedim, meğer biliyormuş kadın. Size eniştemin
telefon numarasını vereyim onu arar mısınız dedi, tabii dedim aldım numarayı
aradım enişteyi. Dedim gece vakti rahatsız ediyorum ama… Hemen Üsküdar
Marmaray’da mısınız dedi evet dedim. Galiba bunu herkes biliyor, böyle bir şey
var galiba İstanbul’da bir ben bilmiyorum diye düşündüm.
Derken neyse enişte geldi birazdan amcayı almaya.
Ben hemen başladım azarlamaya; demans
hastası bu adam niye tek başına salıyorsunuz dışarı? Bu adamı dışarı salmakla 3
yaşında çocuğu salmak aynı şey! Ne biçim oğlu var ki bunun “baba gel seni
Marmaray’da bekliyorum” diyor?
Enişte bana sarıldı ve “abi babanın oğlu polisti 3 yıl önce
şehit oldu! Ve oğluyla son telefon görüşmesinde “baba seni Üsküdar Marmaray’da
seni bekliyorum” Demişti, her şeyi unuttu onu unutmuyor, arada evden kaçıp
buraya geliyor.
Dizlerimin bağı çözüldü. Kaldım öylece
neyse onlar gitti kafamda cümleler uçuşuyor. İki şey düşündüm: Birincisi belki
dedim amcanın oğlu gerçekten de oraya geliyor ama biz göremiyoruz.
İkincisi ve daha beterini söyleyeyim, demans hastalığı bizim
de hastalığımız toplum olarak…
Tarih bilmediğimiz için aynı o amcanın
metroda kaybolması gibi millet olarak sağa sola savrulup duruyor olabiliriz.
Evet, en güzel kıyafetleri giyiyor, en güzel yemekleri yiyor, oyunlarda en
yüksek puanları alabiliyoruz, ama bunlar bizim canlı olduğumuzun alametleri,
hayatta olduğumuzun değil…