çocuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çocuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Temmuz 2017 Cuma

ÇOCUKLARDA KONUŞMA GERİLİĞİ


Bana son zamanlarda çok sık sorulan bir sorudur; -Yasemin, oğlunda konuşma bozukluğu ya da geriliği var mı?
-Neden?
-Bizim çocukta var, ondan soruyorum...

Dikkat ettimde bu soruyu soranların %100ü erkek çocuğa sahip,
Ben, çocuk gelişimi konusunda uzman değilim, doktor ya da öğretmen değilim ama anneyim; tecrübelerim var, gördüklerim, duyduklarım, araştırmalarım var. Bu neticede verdiğim cevaplar şu yönde:

1. Özellikle erkek çocuklarda kız çocuklara nazaran konuşma daha geç olabiliyor.
2. Genetik faktörler; ebeveynlerinin de geç konuşması çocuğa geçebiliyor.
3. Çocuğa baskı yapılması; ona her konuda karışılması, şiddetli yaklaşım, onu azarlama...
4. Onu yalnız bırakma; kendi hâline bırakılan çocuk kimi örnek alabilir ki?
5. İletişim zayıflığı; onunla konuşmama, ona soru sormama, onun sorularına cevap vermeme.
6. İlgi yetersizliği.
7. Televizyona terk edilen edilen çocuk; yani gerçek dünyadan koparılan, başka bir deyişle baştan atılan çocuk.

       İlkokula gidiyordum, hafızamda yer edinen bir anım var; bize tekne turları sağlayan bir aile vardı, onları bir akiam evlerinde ziyaret ettik, evin küçük oğlu ile aramızda 5-6 yaş vardı, onunla oynamıştım. Zaten küçüklüğümde bile çocukları çok severdim. Annesi, anneme "Çocuğun yanında hiçbir şey yapamıyorum; bana iş yaptırmıyor, onu televizyon başına oturtuyorum, özellikle reklâmları çok seviyor, ben de bu sayede işimi yapabiliyorum..." demişti.
       Aklımda yer edinmiş işte...
       Benim tavsiyelerim; çocuğunuzu çok sevin, o size Allah'ın bir lütfudur. Ona çok iyi bakın, ona sevgiyi, aşkı öğretin; İlâhi Aşk'tan söz ediyorum. Ona Allah'ı öğretin. Onunla sohbet edin. Onun da bir birey olduğunu unutmayın ve sakın onu susturmaya kalkmayın, her ne söylerse onu dinleyin; onun şahsiyetine saygı gösterin. Unutmayın, ne verirseniz onu alırsınız...
       Çocuğunuzu azarlamayın, ona şiddet yerine sevgi verin, onu severseniz o da sizi sever. Ona saygı duyarsanız o da size saygı duyar. "Ne ekerseniz onu biçersiniz."
       Onunla tane tane, güzel konuşun. Benim oğluma yaptığım; onunla tane tane, güzel Türkçemle konuşmaktır, ona dilimizi en iyi şekilde öğretmeye çalışıyorum, eğitici programlar izletiyorum, sorduğu her soruya cevap vermeye özen gösteriyorum ve ona bol bol soru soruyorum...

       İnternette gezinirken şu yazı dikkatimi çekti, paylaşmak istedim ama belirtmek gerekirse yazının kime ait olduğunu bilmiyorum zira yazıya bir forum sitesinde rastladım, kopyalayıp buraya yapıştırdım. İnşaAllah yazıyı paylaşan hakkını helâl eder. Âmin!

Bazı çocuklar yaşıtlarına kıyasla daha geç konuşmaya başlayabiliyor. Bu, her zaman konuşma bozukluğu sorunu veya ciddi bir sorun olduğu anlamına gelmiyor. Ancak, onu iyi gözlemlemeli ve ciddi sorun olasılığını düşündüren durum fark ettiğinizde de hemen çocuk doktoruna başvurmalısınız.


Çocuk Nörolojisi Uzmanı Prof. Dr. Serap Uysal, konuşmada gecikmesi olan çocuklarda ciddî bir sorun olasılığını düşündüren bulguları şöyle sıralıyor



·             Çocuğun işaret ve diğer iletişim biçimleri normal değilse
·             Çocukta ek bir fiziksel, gelişimsel sorun varsa
·             Anlaşılmaz sesler çıkarıyorsa
·             Çevresine karşı isteksiz ve ilgisizse
·             Yeni ortam ve durumlara uyum sağlamakta güçlük çekiyorsa
·             Yalnız kalmayı tercih ediyorsa
·             İsteklerini öfkeli davranışlarla anlatmaya çalışıyorsa


...bir uzmana başvurmak en doğrusu olacaktır. Prof. Dr. Serap Uysal, beyindeki konuşma işlevi ile ilgili merkezlerin, kasların ve sinirlerin hastalığına ya da bozukluğuna bağlı olarak ortaya çıkan konuşma bozukluklarının nedenlerinin saptanması için, nörolojik muayene ve laboratuvar testleri yapılması gerektiğini belirtiyor.

Çocukların geç konuşma nedenleri ne olabilir?



·             Zeka geriliği
·             İşitme sorunu
·             Görme sorunu
·             Sık havale ve epilepsi (sara) geçirme
·             Yaygın gelişimsel gerilik
·             Kronik depresyon
·             Çocukluk çağı psikozları


Geç konuşmaya yol açan diğer etkenler

Yalnız kalma: İnsanlarla fazla bir arada kalmayan, kendi haline bırakılan, onunla fazla konuşulmayan çocuklar geç konuşabilir.

Televizyon izleme: Özellikle 0-3 yaş döneminde televizyon izleyen çocuklarda dış dünyadan kopma, kendi halinde olma eğilimi, insanlardan ve insanlar arası ilişkilerden uzaklaşma, nesneler ile daha fazla ilgilenme, duygusal alışverişten vazgeçme, konuşmama, yaşıtları ile ilgilenmeme, seslenince bakmama gibi durumlar gözlenebilir.

Evde model alacak kişilerin azlığı: Bunun yanı sıra evde kullanılan dilin niteliğinin bozuk olması da çocuğun konuşma gelişimini etkiler.

Çocuğun içe kapanık olması: İçe kapalı kişilik yapısı ya da kaza benzeri durumlar sonrası yaşanan şoklar da çocukların konuşma yaşını etkileyebilir.

Kardeş kıskançlığı: Kardeşi olan çocuklar kendilerine ilgi gösterilmediğini düşünüp konuşmayarak tepki verebilirler.

Cinsiyet: Erkek çocuklar kızlara göre daha geç konuşmaya başlarlar.

Ailevi faktör: Ailede iki dil kullanıldığı durumlarda çocuklar geç konuşabilirler.

Çocuğunuzun konuşma gelişimini hızlandırmak neler yapmalısınız?



·             Çocuğunuza sevgi ve ilgi gösterin, sık sık konuşun onunla.
·             Ona hitap ederken tane tane ve düzgün konuşun.
·             Sık sık soru sorun.
·             Çocuğunuz bazı sözcükleri akıcı söyleyemediğinde sabırlı davranın, ona baskı uygulamayın.
·             Daha ilk hece ve sesleri çıkartmaya başladığında, söylediği sesleri ona tekrarlatın.
·             Onu insanlar arasında bulundurun, fazla kendi başına kalmasına izin vermeyin.
·             Mümkün olduğunca yaşıtlarıyla oyun oynamasını sağlayın.
·             Bir nesneyi eline aldığında onunla ilgili ona bir şeyler anlatın.
·             Özellikle 0-3 yaş döneminde mümkün olduğunca televizyon izlettirmeyin. Eğer bebek ya da çocuk kanalı izliyorsa, gördükleri hakkında açıklama yapın.
·             Onun işaretle gösterip de istediklerini hemen yerine getirmek yerine konuşarak yönlendirin, anlatmasını sağlayın.
·             Ona kitap okuyun, masal anlatın, ninni söyleyin.
·             Size bir şey söylediğinde karşılık verin.
·             Onunla yaratıcı oyunlar oynayın.
·             Sağlıklı beslenmesine, yeterli uyku uyumasına özen gösterin.

7 Mayıs 2014 Çarşamba

ALLAH’IN EMANETİNİ İYİ KORUYALIM


ALLAH’IN EMANETİNİ İYİ KORUYALIM
Yasemin F. Kılıçaslan
            Çocuklar… Hayatımıza neşe ve mutluluk katan kanatsız Melekler…
            Muhtelif araştırmalardan yola çıkarak yazıyorum bu yazıyı. Bilhassa son dönemlerde sıkça rastladığım, yavrularına şiddet uygulayan ebeveynlere değinmek istiyorum!
            Şiddet bizde var olan ve önüne asla geçemeyeceğimiz bir olgu mudur? Hayır!
İnsanı şiddete iten sebepler aslında öyle korkunçtur ki bu, o insanın ta çocukluğuna dayanabilir; küçükken gördüğümüz sözlü ya da bedensel şiddetler, mutsuz bir çocukluk-gençlik dönemi, yetmiyormuş gibi birde mutsuz bir evlilik… Bir insan ne kadar pozitif ve yaşam sevinciyle dolmuş olursa olsun, hayat bir şekilde onu da olumsuzlaştırmayı başarıyor; başta aile içi huzursuzluk, çevredeki etkenler, dayatılmalar, sevgi ve şefkatten yoksun bırakılma, bir şey söylemeye çalıştığında “Sus bakayım, senin daha yaşın kaç?” diye susturulmalar… Oysa her bireyin bir şeyleri söylemeye hakkı vardır. Daha küçük yaşta susturulan bir bireyin sağlıklı gelişimini tamamlaması ne kadar mümkün olabilir ki? Biraz da buna kafa yormak gerekir. Bundan bir kaç yıl önce aldığım diksiyon eğitiminde; konuşmanın, kendini ifade etmenin ne kadar önemli olduğu anlatılmıştı bizlere. Şunu unutmayalım, konuşmayı ve dinlemeyi bilmezsek, çocuklarımızla sağlıklı bir iletişim kuramayız ve ipin ucunu bir kaçırdık mı, artık dinlemek istesek de onlar bize kendini anlatmak istemez! Onları kaybederiz… (Allah korusun. Âmin!) Tecrübelerime, gördüklerime ve duyduklarıma dayanarak yazıyorum bunları… Yasemin F. Kılıçaslan Yasemin F. Kılıçaslan
            Her şey ailede başlar; aile içinde mutluluk, sağlıklı iletişim, huzur ve şiddetten ırak bir ortam varsa, bu, o ailede yetişen çocuğa da yansır. Nitekim bir çocuk, ilk önce ebeveynlerini örnek alır kendine. Gözlerini ilk açtığı andan itibaren anne ve babasını görür, onları tanır, onları bir istinatgâh olarak değerlendirir, onların içinde kendine ait bir güven ortamı oluşturur lakin o güveni sarsmak çok tehlikelidir. Zira o çocuk bir gün büyüyecektir ama nasıl? Her şeyden önce huzursuz ortamda büyüyen bir çocuğun kendine olan güveni azalır, onu yalnız ve pasif gören bazı akranları ya da büyükleri tarafından ezilir veyahut tam tersine ailesinde gördüğü haksızlığı, şiddeti o da kendinden zayıf olanlara uygulamaya kalkar… Sağlıklı bir ergen olamaz; oysa ona hayatı, iyiyi-kötüyü, çirkini-güzeli anlatmalı, ona iyi bir rehber olmalıyız. Onu, kendi yanlışlarımız ve hatalarımızla değil, kendi doğrularımızla yetiştirmeliyiz. Örneğin kendimiz sigara içerken ondan sigarayı kısıtlarsak, hem de bunu kızara yaparsak, ne kadar sağlıklı sonuç alabiliriz ki? Ona doğru bir şeyler vermek istiyorsak, önce kendimizin doğru olması gerekmez mi?
            Bana yıllar önce anlatılan bir Kıssadan Hisse ile pekiştirmek istiyorum sözlerimi, ancak aklımda kalanını burada paylaşabilirim:
           "Çocukları aşırı derecede bal yiyen bir aile, ermiş bir zattan yardım isterler ancak ermiş, o gün çocuğa yardım edemeyeceğini, onunla konuşamayacağını, nitekim bunun için kırk gün beklemesi gerektiğini söyler. Ve kırk gün sonra çıkagelir; çocukla konuşur, onu aşırı bal yememesi hususunda ikna eder. ebeveynleri bu duruma şaşırır ve sorarlar: "Bunun için neden kırk gün beklediniz?" Mübarek şöyle cevap verir: "Kırk gün önce benden yardım istediğiniz de çocuğunuzla konuşmadım zira o gün bende bal yemiştim ve o balın vücudumdan çıkması ve sözümün tesirli olması için kırk gün bekledim..."
           Aklımda kaldığınca anlatmaya çalıştım, tam anlamıyla yazamadığım için affınıza sığınıyorum ama ne anlatmak istediğimi de anladığınızı düşünüyorum...
           Devam edecek olursak...
           Aile ne kadar da önemli bir kavram, değil mi? Evleniriz, çocuk sahibi olmak isteriz ve bir gün oluruz da ama kıymetini bilmeyiz. Oysa öyle güzel bir armağan sunulmuştur ki bizlere, bunu göremez, bilemez, hissedemeyiz! Yasemin F. Kılıçaslan
Hepimizin başından kötü olaylar geçmiş olabilir. % 100 mutlu, sağlıklı, huzurlu büyüyen bir birey yoktur diye düşünüyorum, en azından öyle birine rastlayamadım henüz. Umarım vardır ama nadir oldukları da kesin! Yasemin F. Kılıçaslan Yasemin F. Kılıçaslan
Sözü şuraya getireceğim, kendimiz ne yaşarsak yaşayalım, düzelmek daima bizim elimizdedir. Kendimizi kapalı bir kutu hâline getirmemeli, dışarıya açık olmalıyız; okumalı, araştırmalı ve daha kaliteli bir yaşam için kendimizi zorlamalıyız. Başkalarıyla uğraşmak yerine kendimize ve ailemize yoğunlaşmalıyız. Ne kadar bilinçlenir, bilgilenir, eğitim düzeyimizi artırırsak ve “gerçek manada medenîce” davranırsak, o kadar kaliteli bir yaşama sahip oluruz! (Bunları yazıyorum ama hayatım boyunca ne zorluklarla karşılaştığımı bir anlatsam, sayfalar yetmez ve okuduklarınıza inanamazsınız…) Yasemin F. Kılıçaslan   Yasemin F. Kılıçaslan Yasemin F. Kılıçaslan
Hayatta başımıza ne gelirse gelsin inancımızı kaybetmemeliyiz; göğsümüzde çarpan kalbimiz, bu hayata gelme nedenimizi bize unutturmayan en büyük etkendir, zira hâlâ hayatta olduğumuzu kanıtlar bize ve bu dünyaya geliş nedenimizi hatırlatır her atışında. Bunu anlamamak için büyük bir gaflete düşmüş olmak gerekir. Şu fani ve çivisi çıkmış dünyada kendimize olan güvenimizi asla kaybetmemeliyiz. Unutmayalım ki kendi benliğimizi bulmadan çocuklarımıza yardımcı olamayız… “Kendini sevmeyen kimseyi sevemez” diye bir söz vardır, bence doğru! Sevmeyi bilmezsek çocuğumuza da sevgiyi öğretemeyiz. Oysa sevmek kalbi yumuşatır, insana güzellik verir ve paylaşıldıkça çoğalır… Yasemin F. Kılıçaslan Yasemin F. Kılıçaslan Yasemin F. Kılıçaslan Yasemin F. Kılıçaslan
Bazen kötü anılar gelir yapışır zihnimize, durup dururken sinirleniveririz, hatta bu uğurda yanımızdakileri de kırarız, hele çocuklarımızı… Sonra pişman oluruz ama iş işten geçer. Ancak bu tutumumuzu sürdürürsek; çocuklarımızı kendimizden uzaklaştırır, onları hayattan soğutur, inancını yitirmiş, kalbi buz kesmiş ve gelecek vaat etmeyen bir bireye neden olabiliriz. Lütfen, kendimize biraz hâkim olmayı bilelim. Elimizi şiddete alıştırırsak bu, zamanla büyür, genişler ve sonrasında yine üzülen biz oluruz ama elimizi sevgiye, çocuğumuzu başını okşamaya alıştırır ve ona konuşma fırsatı verirsek, onun yanında farklı statülere bürünür; sadece anne-baba olmakla kalmayıp yerine göre arkadaş, yerine göre sırdaş olabilirsek, ne mutlu bize… Yasemin F. Kılıçaslan
                                                           Yasemin F. Kılıçaslan Yasemin F. Kılıçaslan
 
Evet… Şimdi http://www.kuranvebiz.com/ sitesinden güzel bir alıntıyı paylaşmak istiyorum (İnşaAllah yazı sahipleri haklarını helâl ederler! Âmin!)
Peygamber efendimiz (Sav) şöyle buyurmuştur:
“Küçüklerimize şefkat etmeyen bizden değildir.”
(Ebu Davud)
Resulullah (Sav) çocukları reyhan çiçeğine benzetmiş ve şöyle buyurmuşlardır:
“Çocuk kokusu cennet kokusudur.”
Enes b. Malik der ki:
“Resulullah (Sav) çocuklarla en çok şakalaşan idi”
(İbnü’l Esir/3–466)
Resulullah (Sav) herkesi çocuklarını öpmeye teşvik ederdi:
"Çocuklarınızı öpün, zira her öpücük için size Cennette bir derece verilir. Melekler öpücüklerinizi sayarlar ve bunu sizin için yazarlar."
Usame b. Zeyd şöyle demiştir:
Resulullah beni bir dizine, Hasan’ı da diğer dizine oturtur, sonra ikimizi birden bağrına basar ve “Allah’ım bunlara merhamet et, çünkü ben bunlara merhametliyim” derdi.
(Buharî, Edep 22, Ahmed b. Hanbel, V, 205)
Rabia b. El Haris şöyle rivayet etmiştir:
Babam beni, Abbas da oğlu Fadl’ı Rasulullah’a gönderdi. Huzurlarına girdiğimiz zaman bizi sağlı sollu oturttu. Bizi öylesine kucakladı ki, daha kuvvetlisini görmedik.
Peygamber Efendimiz (Sav):
“Her doğan çocuk, İslâm fıtratı üzerine doğar. Anne babası onu Yahudi, Hıristiyan veya Mecusi yapar.” buyuruyor.
(Buhâri, Cenaiz 79, 80, 93; Müslim, Kader 22–25)
“Siz, kıyamet gününde kendi isimleriniz ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız; öyleyse güzel isimler seçin.”
(Ebû Dâvud, Edeb 70)
“Allah’tan korkun ve çocuklarınız arasında adaleti gözetin.”
(Buhâri, Hibe 12–13, Şehâdet 9; Müslim, Hibât 13)
Resulullah (Sav):
“Hiç bir baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir şey bağışlayamaz, bırakamaz” buyurmuşlardır.
(Tirmizi, Birr 33)
“Çocuklarınıza öğreteceğiniz ilk söz Lâ ilâhe illâllah olsun.”
(Abdürrezzak, Musannef IV/334)
 
Ne olur onları kaybetmeyelim, onları kazanalım… Sevgiler…
            Yasemin F. Kılıçaslan                         Yasemin F. Kılıçaslan