KİTAPLARIM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
KİTAPLARIM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Kasım 2020 Pazartesi

ŞİİR TADINDA “SONSUZ AMOR”

 ŞİİR TADINDA “SONSUZ AMOR”


Evet; yazdığım, yazmakta olduğum serinin adıdır, SONSUZ AMOR
Amor…
Evrenselleşerek bütün dillere kendini kabul ettirmiş bir kelime…

Adını defalarca değiştirdiğim ve Nisan Girdabı adında nihai karar kıldığım ilk kitabımın basımı şerefine yazıyorum bunları…
Öncelikle kitaplardan, yazmaktan, okumaktan bahsedeceğim;
Aramızda yüz binlerce kitapseverin bulunduğu bir dünyada yaşıyoruz, milyonlarca demek isterdim ama diyemiyorum işte, çünkü yaşadıklarım bana şunu öğretti;
İnsanlar, fiyatları 10–15–20 arasında değişmeyen kitaplara verdikleri paraya acıyorlar, ama günde bir paket sigara alıp hem ceplerine hem sağlıklarına zarar verdiklerini göremiyorlar. Ve yahut onlarca, hatta yüzlerce lirayı hiçe sayarak alkollü içecek alıp birkaç dakikada bitirmeyi, yine onlarca liraya fal baktırmayı, israf olarak görmüyorlar…
Boşuna dememişler, “Haram, tatlı gelir…” Tabii haramı sevenlere…
Her şeye para var, ama KİTAP PAHALLI!
            En azından aralarında parasını doğru yere harcayanlar da var. Benim gibi emek vermeyi, üretmeyi seven zanaatçıların en mutlu olduğu gerçek, günümüzde o zanaata saygı duyan, onu anlamaya çalışan kişilerin var olduğunu bilmektir. Bir yazarı en mutlu eden ise günümüzde hâlâ kitabı seven, okuyan kitapseverlerin var olduğunu bilmektir ve ben, kitap okuyan insanlara âşığım, bilhassa gençlere…
Çünkü ben de bir kitap kurduyum. Elimde kitabım, uyuyakaldığım o gecelerimi düşünür kendi kendime gülümserim, ya da elime aldığım kitabı bitirmeden uyuyamadığım, sabahladığım o eski yılları…
Hem okuyup bitirmek istersiniz hem de bittiği için üzülürsünüz çünkü yazılan hikâye, sizi o kadar kendine bağlamıştır ki…
İşte okumanın cilvesi… J

Düşünün, okumak ne büyük bir keyif veriyor insana, ya bir de yazmak…

Ancak, şunu sormadan edemem?
Acaba okuduğumuz kitaplarda, yazarın bize vermek istediği mesajı sahiden alıyor muyuz?
Sonuçta hiçbir yazar ya da bir şair durduk yere yazmak istemez, ya da “nasılsa herkes yazıyor, ben de bir hikâye yazayım, benim de şiirlerim olsun” diyerek yazmaya başlamaz. Şahsen ben böyle düşünüyorum. Nitekim insanı kaleme kâğıda sardıran, onu hayaller âlemine sürükleyen, ona bir şeyler yazdıran sebepler olmadan kimse koskoca bir kitabı yazmayı göze almaz. Kolay değil çünkü burada beynin işlevinden bahsediyoruz. Yazar, ağır işçidir. Zira beynini, hayal gücünü, bilgisini kullanır, öğrendiklerini yazar, yazarken öğrenir…
Belki yaşayamadığı hayallerini kaleme alıyordur, belki hayat hikâyesinin herkes tarafından öğrenilmesini istiyordur, belki de eserler yazıp bunların beyaz perdeye aktarılmasını arzu ediyordur. Bu, herkese göre değişir. Ancak burada önemli bir ortak nokta vardır ki o da hiçbir eserin anlamsız ve niteliksiz olmadığıdır. Burada bir emek söz konusudur; bir hayal gücü, bir gerçeklik. Tıpkı benim romanımdaki gibi…
“Gerçekliğin hayaller ile beslenerek kurgulandığı seri: “SONSUZ AMOR”
Sonsuz Amor Serisi nasıl başladı, neden sadece bir kitap değil de koskoca bir seriye adım atıldı ve bu seride anlatılmak istenen ne? Acaba bu seri aynı kişiler, aynı karakterler ve onların hayatları üzerine mi kurulu, yoksa bu seride farklı hikâyeler mi anlatılıyor?
Bu seri bir şekilde başladı; Nisan Girdabı adı altında kaleme alındı, yazıldı, çizildi, genişletildi, daraltıldı, değiştirildi, üzerinden defalarca geçildi, anlam değişiklikleri yaşandı, hikâyenin akışı değişti, yeni düzenlemeler yapıldı, çok uzun olduğu için hayli kısalttırıldı. Anlam bozuklukları giderilmeye çalışıldı…
Bütün bunlardan ne anlıyoruz?
Her şeyden önce büyük bir emek, bir hayal gücü, gerçekliklerden alınmış ve hayal gücüyle beslenerek ortaya çıkarılmış bir eser…
Bu arada bahsetmeden edemeyeceğim, serinin ilk kitabı olan Nisan Girdabı’nın eski adı, aslında “Aşkı Öğreten Adam” idi…
Evet, yanlış duymadınız, kitabın eski adı “Aşkı Öğreten Adam” idi. Aşkı Öğreten Adam; hayatta tutunacak tek bir dalı dahi kalmadığını düşünen bir genç kızın (Yaren’in), bir gazel gibi savrularak dünyanın belki de en müthiş adamının (Emir’in) kucağına düştüğü romantik - komedi söz konusuydu. Büyük hataların yapıldığı, bu hata zincirlerinin devam ettirildiği, heyecanın tavan yaptığı, romantizm ve komedinin buluştuğu bir hikâyeydi, ama değiştirildi…
Nasıl mı?
Önceki hikâyeye göre yapılan yanlışlar, hatalar hafifletildi, hatalardan dersler alındı, ibretlik olaylara yer verildi; iyi ile kötünün, inançlı ile inançsız arasındaki fark verilmeye çalışıldı. En önemlisi de gerçek bir aşka, sevgiye değinildi; gerçek aşkın bir insana neler yaptırabileceği ki bu konuyu açmak o kadarda kolay da değil zira konuya bir başladık mı alır başını gider…
Devam edecek olursam, bir hatanın başka hatalara yol açtığı bir hikâye yerine, yapılan bu hatalardan ders çıkarılması, “topluma örnek olacak davranışlar sergilenmesi” gibi olumlu özellikler eklendi ve ortaya böyle bir eser çıktı. Altı kitaptan ilki olan “Nisan Girdabı”
Elbette ki bu başlangıcın bir de sonu var, bitmek bilmeyen bir sondan bahsediyorum burada, serili olduğu için…
Burada, (kitabı okuyanlar bilirler) ve bana diyebilirler ki; Yasemin, kader ağlarını ördü ve bu insanlar, yani bu karakterler bir şekilde bir araya geldiler, yaşadılar, güldüler, ağladılar, başlarından muhtelif olaylar geçti ama tüm bunların sonucunda kimseye bir şey olmadı ve mutlu bir sona gelindi. Buraya kadar tamam, ama… Peki, bu adam, yani başkahraman neden birden bire yalnız kaldı? Bu adamın eşine ne oldu, eşi ve çocukları nereye kayboldu, bunun nezdinde bu adamın akrabaları, dostları neden biranda sırra kadem bastılar? Velhasıl kelâm neden böyle bir son yazıldı?
Bunu birkaç cümleyle hülasa etmek istiyorum; öncelikle benim aklımda beş ayrı hikâye vardı; gördüklerim, yaşadıklarım, hayallerim, rüyalarım ve bana ilham veren müzikler…
Düşündüm ve nihaî karara vardım; bu beş hikâyeyi tek bir seride toplamak!
Bir hikâyeyi yazıp bitirirsiniz, olayı bir şekilde noktalarsınız. Sonra aklınızda başka hikâyeler varsa ve zamanınız da varsa onlara başlarsınız, ama bu, takdir edersiniz ki o kadar da kolay değil. Çünkü yeni bir hikâye yazmak demek; yeni karakterler oluşturmak, onlara yeni isimler vermek, yeni statüler, işler, huylar vermek demektir. Ama bu işi tek bir seride toplamak isterseniz, yani bunu amaçlarsanız işiniz daha kolay olacaktır. Nasıl mı? Çünkü karakterler bellidir, onların isimleri, hayat felsefeleri, huyları, suları, zevkleri, vs…
Hikâyede sadece küçük değişikler yaparsınız, belki ufak birkaç ayrıntıyı değiştirirsiniz, birkaç yeni karakter eklersiniz ki eklenen her yeni karakter (iyi olsun kötü olsun) hikâyeye mutlaka ayrı bir anlam kazandıracaktır…
Nisan Girdabı’nı okuyanlar bilirler, kitapta “Agâh” isimli kötü karakterin, Yaren’e ve Emir’e ettiği büyük kötülükler var, burada Agâh’a değinmemin nedeni şu; bu kötü karakter, “Aşkı Öğreten Adam” da yoktu, Nisan Girdabı’nda ortaya çıktı. Görüyorsunuz değil mi, koca bir hikâyeyi yazıp bitirdim, sonra o hikâye değişikliğe uğradı ve yepyeni bir karakter ortaya çıktı…
“Ben bir roman yazdım!” demek, bunları fiile dökmek hiç de kolay değil. Bir hikâyeye başlarken onu önce kafanızda yazıp bitirirsiniz; karakterleriniz bellidir, hikâyenin giriş-gelişme-sonuç bölümleri de bellidir…
Ancak yazmaya başladığınızda bir de bakmışsınız ki araya sizin bile tahmin edemediğiniz yeni karakterler girmiş ve olayın akışı farklılaşmış… Tamam, sonuç zaten bellidir ama sonuca giden yollar muhakkak değişikliğe uğrar. Bu, her zaman böyledir…
Altı kitaptan oluşacak olan Sonsuz Amor’un ilk eseri daha yeni çıktı, ama ben dördüncü kitaptayım, son iki kitap ise kafamda yazılı. Ömrüm yeterse hepsini yayınlatacağım, inşaAllah…
Burada şunu anlatmak istiyorum; yazdığım her eserin başı, sonu benim için bellidir ve asla değişmez ve ben bunu bölümlere ayırırım, hikâyeyi bölümlere bölerek bir oluş sırası çizerim. Bazen yazarken kendini öyle kaptırırım ki bitirmiş olduğum bölümü açıp okuduğum zaman şaşar kalırım. “Allah Allah!” derim kendi kendime, “ben mi bu hikâyeyi kontrol ediyorum, yoksa o mu beni kontrol ediyor?”
Gerçek şu ki özellikle “gelişme” bölümüne geldiğinizde bunu daha iyi anlıyorsunuz, hikâyeyi yazarken kontrol sizden çıkıyor ve sizin bile tahmin etmediğiniz kişiler biranda ekleniveriyor, hikâyenin akışı küçük değişimlere uğruyor ve gördükleriniz karşısında şaşakalıyorsunuz; “Bunu ben mi yazdım?” diye soruyorsunuz kendi kendinize? Ama bu, o kadar müthiş bir duygu ki ancak yaşayan bilir… J
Tabii bunlar bana göre yazarlığın cilveleri, yazarı mutlu eden ve onu yazmaya karşı şevklendiren olgular…
Evet, konuyu yeniden toparlamak gerekirse…
Tekrar Nisan Girdabı’na dönmek istiyorum; ben kendimce bir şeyler yazdım, vermek istediğim mesajlar elbette ki var, alan alır, almayan almaz çünkü insanlar birbirlerinden farklıdır, sen minik bir dörtlük yazar, okursun, bunu bin kişi okudu diyelim, emin olun ki ortaya bin farklı yorum çıkar. İnsanların algılayışları o kadar farklıdır ki bazı kimseler olayları yüzeysel geçerken bazıları ise derinlere inmeyi, okuduklarını özümsemeyi severler. Ben de öyleyim; derinlere dalmayı, olayları özümsemeyi severim. Her şeyden önce emeğe büyük saygı duyarım! Okuduğumu ya da okuduğum eserin yazarını, şairini sevmek zorunda değilim ama emeğine de asla saygısızlık etmem.  Ne anlatmak istemiş, anlamaya ve gerekirse onun ağzından dinlemeye çalışırım…
Unutmadan, burada değinmek istediğim önemli bir nokta var; o da kitabın arka kapağındaki yazı…
Kitabı okuyanlar arka kapaktaki sözün neden yazıldığını az çok tahmin ederler, ama burada açıklamak istediğim, benim için son derece mühim olan hassas bir nokta var. Buna şu şekilde açıklık getirmek istiyorum; kapak tasarımlarını, yerleşme şekillerini belirlerken arka kapakta aslında denizi gören çiçekli bir teras, terasta korkuluğa tutunmuş bir genç kız ve ona tutkuyla bakan bir adam ve şu sözlerin geçmesini istedim:
Gönlüme doğan GÜNEŞİM,
Yüreğime dolan YAĞMURUM,
Gönül göğümdeki YILDIZIM,
Yüzümü okşayan YAPRAĞIM,
Gönül sarayımdaki YARENAY’IM...
Seni her gün bıkma­dan, usanmadan; yeniden severek, özleyerek beklerim...
Ne harika, değil mi? Romantik, tutkulu, ezelî ve ebedî bir aşk, bir amor… Sonsuz Amor…
Üstelik bu söz, seriye damgasını vuran bir söz idi. Ama yayın koordinatörüm bana “sadelikten yana olduklarını, bunun olmayacağını,” söyledi. Ben de arka kapağı değiştirmeye karar verdim, bu kez seriye değil de finale damgasını vuracak bir fotoğraf seçmek suretiyle bir çöl fotoğrafı belirledim, üzerinde yine bir girdap ve şu sözler geçiyor:
Tarih kendini tekrarlayacak...
Bastığın her yer kana bulanacak...
Bir kadın bir erkek çocuk hayattan kopacak…

Aslında oldukça romantik, şiirsel, tutkulu ve gerçek bir aşkı anlattığım bir kitabın arka kapağında bu yazının olması, kitabı okumak isteyenlere şu soruyu sorduruyor: “Biz bu kitabın içeriğini bilmiyoruz, almak istiyoruz ama arka kapaktaki fotoğraf ve yazı bizi korkutuyor, acaba hikâye çok mu kanlı? Buyurun buradan yakın!
Bu soruyla karşılaşmak, bana bu yazıyı yazdırmaktaki en büyük etkenlerden biridir. Lütfen, beni ve eserlerimi takip edenler bu yazıyı dikkate alarak okusunlar ve beni dikkatle dinlesinler…
Nisan Girdabı’nın haricinde, önümüzde dört kitap var, final ile birlikte beş…
Evet, arka kapaktaki yazı gerçekten ürkütücü, ama gerçek…
Kitabın sonlarında geçen bir cümle ve kitabı okuyup bitirenler eminim ki kahramanlarımızın ayrılmasını, birbirlerinden kopmalarını ya da başlarına kanlı bir takım işler gelmesini istemezler. Bunu biliyorum, çünkü kitabı bitirip de bana “Bu nasıl bir hayal gücü, bu nasıl büyük bir aşk, müthiş…” karşılığını veriyorlar. Hayal gücümden ve anlattığım aşktan öyle etkilenmişler ki kitabım daha yeni çıkmasına rağmen bana ikinci kitabın ne zaman çıkacağını sormaya başladılar. Bu, pek tabii gurur verici, ama sabır da gerektiren bir durum; ikinci kitap elbette ki çıkacak ama ondan önce ilk kitabın büyük kitlere ulaşması gerekiyor. İyice tanınması, alınması ve okunması gerekiyor…
İnşaAllah…
İki kapak arasında farkı görebildiniz, değil mi?
Biri ne kadar romantik ise diğeri o kadar ürkütücü…
İnsanların endişe duyması ve kitabı satın alırken ikilemde kalması çok normal. Bu yüzden ben de kendi çabalarımla okuyuculara ulaşmaya çalışıyor, kitabı almaktan korkmamaları gerektiğini anlatan yazılar, fotoğraflar paylaşıyorum. Şundan eminim, insanların içsel rahatlaması, ancak ikinci kitap yayınlandıktan sonra mümkün olacak zira ikinci kitabın arka kapağındaki yazı, okuyucularımı daha büyük bir meraka sokarak onlara müthiş finali düşündürecek. İkinci kitabın arka kapağında yer alacak olan yazıda kahramanlarımızın aslında ölmeyeceği, sadece öldüklerinin sanıldığına dair minik bir yazı bulunacak…
Düşünün ki birini çok seviyorsunuz, yıllarınızı onunla geçiriyorsunuz ve öyle bir an geliyor ki onu kaybediyorsunuz. İşin kötü yanı ne eşinizi ne de aşkınızın meyvesi olan çocuğunuzu son yolculuklarına bile uğurlayamıyorsunuz, çünkü kayıplar…
Ama siz, onların öldüklerini sanıyorsunuz…
Peki ya sonrası?
Kafa karıştırıcı olduğunu biliyorum. Zaten benim amacım da bu; “Okuyucumun aklını almak…” J
Yazmak böyle bir şeydir işte…
Amaç; okuyucunun heyecanını, merakını daima zirvede tutmak, ona bu hikâyeyi sevdirmektir…
Gerçek aşkı öğrenmek istiyorsanız,
Sonsuz Amor’a başlayın…
Sonsuz Amor 1 “Nisan Girdabı”

Unutulmuş değerlerin yeniden hatırlanması duasıyla. Şimdilik hoşça kalın... ♥

Fatma Elmas Sultan

FATMA ELMAS SULTAN (SONSUZ AMOR 2 & KİTAPTAKİ SIR)

 

SONSUZ AMOR 2 – KİTAPTAKİ SIR

            Okunmaya değer, Ege’nin incisi İzmir’de geçen heyecanlı, gizemli, polisiye bir öykü…
            Nisan Girdabı’nın son bölümünde eşinden ve ikiz çocuklarından gizemli bir sebeple ayrılmak zorunda kalan aristokrat, yakışıklı Emir Kırhan’ın, güzeller güzeli aşkı Yâren’in ona bıraktığı kitabın sayfaları içerisinde kaybolduğu bir gerçektir. Emir’i, kaybolduğu kitabın yapraklarında neler bekliyor, Yâren’in o kitabı yazmaktaki amacı nedir; eşine neyi, neleri ya da kimleri anlatmak istiyor, ona o kitabı yazdıran sebep nedir ya da kimdir?
            Burada, Nisan Girdabı’nın son bölümünde Emir’in gördüğü olağanüstü rüyayı unutmamak ve ikinci kitaba başlamadan o bölümü yeniden okumak gerekir…
Ve KİTAPTAKİ SIR…
Her şey daha yeni başlıyor…
Kitabın içinde kaybolan Emir’in kendini biranda İzmir’de bulması; gördüğü, tanıdığı herkesi görebildiği, duyabildiği hâlde onların onu görememesi, duyamaması, Emir’in bir hayalet gibi ortalıkta dolaşarak olayları takip etmesi…
Gizemi sever misiniz, peki ya hayaller âlemi? Ve yahut çözülmesi zor olan şifreler?..
Var mısınız, Emir’le beraber gizemi çözmeye?
Var mısınız, Emir’i bekleyen cansız vücuda ruh vermeye?
Var mısınız, gizemli şifreleri çözerek Yağmur’u tabutun içinden kurtarmaya?
Var mısınız, İzmir’in müthiş komiserleriyle sırları çözerek suçlulara dünyayı dar etmeye?
Var mısınız, Halûk’la beraber sahneye almaya, şarkı söylemeye?
Var mısınız, Yağmur’un muhteşem sesinden şarkılar dinlemeye?
Var mısınız, öykünün iki önemli ve kıymetli kahramanları olan Kenan ve Füsun’la beraber Mısır’ın Port Said Kenti’ne gitmeye?
Var mısınız, Tunus’un beyazlı mavili evleriyle meşhur Sidi Bou Said’e giderek yasemin çiçekleriyle meşhur turistik çarşılarını dolaşmaya…
Var mısınız, Hammamet’ten ciple yola çıkarak büyüleyici Sahra’da kaybolmaya…
Var mısınız, Hindistan’ın en harika, en asil, en şifa bulaştırıcı adamıyla tanışmaya?
Var mısınız; aşka, dostluğa, sevgiye, heyecana, güzelliğe, iyiyle kötünün savaşına?
Var mısınız, tehlikeleri göze alarak sevgiliye ulaşmaya?..

O zaman ellerimi uzatıyorum size; tutun onları ve birlikte Sonsuz Amor’un gizemli, heyecanlı, aşk kokan, bazı yerlerinde tehlike, bazı yerlerinde romantizm kokan yollarında emin adımlarla yol almaya…

SONSUZ AMOR’DA BULUŞALIM!

♥♥♥ Fatma Elmas Sultan ♥♥♥


Taglar: #sonsuzamor #sonsuzamor1 #sonsuzamor2 #nisangirdabı #nsangirdabi #nisangirdabi #kitaptakisır #kitaptakisir #yarenemir #emiryaren ertunçyağmur #yağmurertunç #yıldızediz, edizyıldız #hipnoz, hindistan #india #indian #türkiye, #izmir #istanbul, #ekabir #melezkaplan #kristalgözlükız #elmassultan #ertuğyaprak #yaprakertuğ #kitap #kitapkokusu #fuar #kitapfuarı #kitapkokusu #kitapayracı #etiket #etiketbulutu #indirimlikitap #indirimdeolankitaplar #kampanyalıkitaplar #eniyikitaplar #harikakitaplar #eniyiyazar #yazaryaseminfkılıçaslan #aşk #love #eternalamor #sevgi #aşkkokusu 

FATMA ELMAS SULTAN (SONSUZ AMOR 2 - KİTAPTAKİ SIR)

 













Taglar: #yazarfatmaelmassultan #fatmaelmassultan #kemankeş #girişimci #motivasyon #yazarsultan sonsuzamor #sonsuzamor1 #sonsuzamor2 #nisangirdabı #nsangirdabi #nisangirdabi #kitaptakisır #kitaptakisir #yarenemir #emiryaren ertunçyağmur #yağmurertunç #yıldızediz, edizyıldız #hipnoz, hindistan #india #indian #türkiye, #izmir #istanbul, #ekabir #melezkaplan #kristalgözlükız #elmassultan #ertuğyaprak #yaprakertuğ #kitap #kitapkokusu #fuar #kitapfuarı #kitapkokusu #kitapayracı #etiket #etiketbulutu #indirimlikitap #indirimdeolankitaplar #kampanyalıkitaplar #eniyikitaplar #harikakitaplar #eniyiyazar #yazaryaseminfkılıçaslan #aşk #love #eternalamor #sevgi #aşkkokusu 

KİTAP DEYİP GEÇMEYİN, SİZİN ROMAN DEDİĞİNİZ BAŞKASININ HAYATI OLABİLİR

 Sonsuz Amor Serisi & Eternal Amor Series

Sonsuz Amor 2 & Eternal Amor 2
Kitaptaki Sır & The Secret Of Book
♥♥♥
Çeşitli sayfalardan alıntılar...
İçindekiler:
Önsöz:
Sözler:
♥♥♥
Fatma Elmas Sultan
Sonsuz Amor 2
Kitaptaki Sır
Fatma Elmas Sultan
Sonsuz Amor 2
Kitaptaki Sır
Fatma Elmas Sultan
Sonsuz Amor 2
Kitaptaki Sır
Fatma Elmas Sultan
Sonsuz Amor 2
Kitaptaki Sır
Fatma Elmas Sultan
Sonsuz Amor 2
Kitaptaki Sır
Fatma Elmas Sultan
Sonsuz Amor 2
Kitaptaki Sır
Fatma Elmas Sultan
Sonsuz Amor 2
Kitaptaki Sır


Etiket bulutu:

#yazarelmassultan #yazarfatmaelmassultan #fatmaelmas #sultanyazarfatmaelmas #kristalgözlükız #sultanfatmaelmas ### #sonsuzamor #sonsuzamor1 #sonsuzamor2 #sonsuzamor3 #emiryaren #yarenemir #ertunçyağmur #yağmurertunç #edizyıldız #yıldızediz #melezkaplan #altınyaldızlıkaplan #kaplan #tiger #beyazkaplan #hindistan #india #indian #tajmahal #ekabir #ekâbir #lokmanhekim #geçmiştengelenölüâşık #aşk #âşık #aşık #yakamoz #yakamozplajı #tatilköyü #antalya #yakamoztatilköyü #ertuğyaprak #yaprakertuğ #yarenay #emirhan #balım #enes #harika #güzel #eniyi #best #book #books #instagram #facebook #grup #group #love #like #beğeni #takip #melezkaplan #elmassultan #elmasköy #kristasköy #eternalamor #kitap #yazar #writer #poet #şair #şiir #romantic #romantik #duygusal #polisiye #polisiyekitap #polisiyeroman #izmir 

SONSUZ AMOR 2 & KİTAPTAKİ SIR (KAHRAMANLARIMIZI TANIYALIM)

SONSUZ AMOR 2 & KİTAPTAKİ SIR


Kahramanlarımızı tanıyalım:

Yağmur (YÂREN): Kumral, çok güzel; iri, kahverengi gözlere sahip dost canlısı, motosiklet tutkunu bir genç kız. Hayatında en çok sevdiği iki insanı özlüyor; "Yağız ve Kenan"
Şarkı söylemeyi çok seviyor. Kulüp Şeniz’de çocukluk arkadaşı Halûk'la birlikte şarkı söylemeye başlamasıyla hayatı değişiyor...

Ertunç (EMİR): Enseye kadar uzun saçları, kahverengi gözleri, aristokrat duruşu ve sınırsız yetenekleriyle herkeste hayranlık uyandıran, zeki bir adam. Beytunç Ajans’ın ortaklarından. Ortağı yüzünden sevdiği kız kaçırılıyor, onu bulabilmek için her şeyini ortaya koyuyor. Şifreleri çözerek sevdiği kızı kurtarmaya çalışıyor...

Şule (ŞİRİN): Sarı, kıvırcık saçlarıyla kuzu lâkaplı, çimen gözleriyle gönülleri fetheden, gününün çoğunluğunu nezih bir kulüp olan Kulüp Şeniz’de geçiren, tatlı mı tatlı, cici mi cici, bir o kadar cesur; cesaretiyle ıssız yerlere, hatta kimsenin yanından bile geçemediği tarihi mezarlığa giderek ipuçları arayan harika bir kız…

Halûk (HAKAN): Kulüp Şeniz’in çılgın gitaristi, solisti, her şeyi. Zıpır, muzip, şakacı, ela gözleri fıldır fıldır olan, sıskalığıyla meşhur, neşe kaynağı, kahkaha tufanı, bir o kadar dost canlısı, duygusal ve hırslı biri…

Gökalp (GÖKHAN): Orman yeşili gözleriyle herkesi kendine hayran bırakan, olgun, karakteri düzgün, sevmesini bilen, korumacı, çevreci, İclâl’e çılgınlar âşık, sevdiği kızın yanından biran ayrılmak istemeyen, harika bir müzik hocası. Kardeşi Halûk’la beraber aynı evi paylaşıyor. Yağmur'un alt komşuları...

İclâl (İLHAM): Ufak tefek, küçük gözlere ve kıvırcık saçlara sahip şirin bir kız. Ankara'da konservatuarda okuyor. Gökalp'ın çocukluk aşkı; birbirlerini çok seviyorlar. Uzun zamandır haberi alınmayan, hikâyeye damgasını vuran Kenan'a Ankara'da rastlıyorlar...

Melda (MELİKE): Dalgalı saçları ve balköpüğü gözleriyle güzel, hanım hanımcık, dost canlısı, anaç, kontrolcü, dikkatli, gözü pek, panflüt çalmaya meraklı, Yağmur’un en yakın arkadaşı, kardeşi...

Selma (SELMA): Ertunç’un hizmetlisi…


Emniyet Teşkilatı:

Suphi (SULHİ): Boylu, yapılı, çakır mavisi gözlerinden hırs akan, kötülere aman vermeyen, zeki bir komiser. Şifre çözmede üstüne yok. Yağmur’un oturduğu apartmanın karşı apartmana taşınmasıyla hayatı değişen, operasyondan operasyona koşan, işinin ehli, harika bir ekip şefi...

Cantürk (CANTUĞ). Suphi’nin en yakın dostu ve meslektaşı; uzun, kül rengi saçlarıyla farklı, yardımsever, tehlikeli operasyonlarda yaralansa bile sevdiklerini yalnız bırakmayan, ekip arkadaşlarını ve mesleğini terk etmeyen örnek bir komiser...

Bulut (BUĞLEM): Cantürk’ün nişanlısı. Külrengi saçları ve siyah gözleriyle farklı güzelliği, Trabzonlu genç bir polis. Kötülere aman vermeyen, bazen şefin sözünü dinlemeyerek başına buyruk işler yapan, bunun neticesinde azar işiten ama bildiğinden şaşmayan çiçeği burnunda bir komiser…

Cüneyt (CENK): Emniyetin kara çocuğu; siyah saçları ve siyah gözleri, esprili dili, bazen başına buyruk davranışları nedeniyle küçük hatalara sebep olan ama sırları keşfetmekte ekip arkadaşlarını aratmayan örnek bir komiser. Ayrıca gönlünü, Beytunç Ajans’ın sahibesi olan Beyza’ya kaptırıyor…

Muhittin (MÜMTAZ): Yağmur’un amcası. Sert görünüşlü ama yumuşak kalpli, hataları kolay affetmeyen, dediğim dedik tavrıyla gençlere kök söktüren emekli profesör…

Lamia (LEYLA): Muhittin’in eşi, Sinem ve Zülal’in annesi, Yağmur’un biricik yengesi. Meşhur yemekleriyle gönüllere taht kuran, yeşil gözlerinden sevgi fışkıran anaç bir kadın…

Sinem (SALİHA): Muhittin ve Lamia’nın ikiz kızlarından biri. Genç, hırslı, günlük tutmayı seven, kardeşine göre biraz daha uysal; kumral, kahverengi gözlü, ufak tefek bir genç kız…

Zülal (ZELİHA): Sinem’in ikiz kardeşi, onun küçüğü. Kardeşine göre daha atik, daha gözü pek, daha çılgın, maceracı, daha zıpır bir kız…


Füsun (FEYZA): Nisan Girdabı’nın son bölümünde ortaya sürpriz isimlerden birisi; Füsun. Seriye damgasını vuracak olan Füsun, aslen İzmirli, hayatı İzmir ile İstanbul arasında geçmiş, bazı gençlik hataları nedeniyle ailesiyle ters düşmüş, sonradan Mısır’a yerleşen bir kız. Geçmiş hatalarından ders almasına rağmen ailesinin affetmediği, çılgınlar gibi sevdiği Kenan’ı asla unutamayan, iki dünyasında da onu isteyen bir kız. İzmir’e sürpriz ziyaretiyle Yağmur’un hayatını kökünden değiştiren, yarış tutkunu bir kız. Ela gözleri her zaman nemlidir çünkü o gözlerle baktığı her yerde kaybettiği sevgiliyi arar...

Kenan (KUNTER): Nisan Girdabı’nın son bölümünde ortaya çıkan sürpriz iki isimden bir tanesi. Asıl adı Kunter olan, seriye damgasını vuracak bir isim, bir kahraman. Yâren’in kendi elleriyle var ettiği Yağmur için Kenan, çok ama çok önem taşıyan, özlenen birisi. Gençlik hatalar nedeniyle ailesiyle ters düşen, başından geçen kaza nedeniyle kötürüm kalan ama yaşamdan vazgeçmeyen, sevdi mi tam seven muhteşem bir adam. Yapılı vücudu, iri ela gözleri ve dalgalı, uzun saçlarıyla yakışıklı, tatlı, yetenekli biri. Bir zamanlar yarış tutkunu olduğu bir gerçektir, şimdiyse Mısır’da psikiyatrlık yapıyor…

Periyâr: Nisan Girdabı’ndan da hatırlanacağı üzere Yâren’in, yine Kitaptaki Sır’da Yağmur’un merhume annesi; yeşil gözlere ve uzun dalgalı saçlara sahip güzeller güzeli bir kadındı; eşine ve çocuklarına sevgi, kıymet, değer veren harika bir insandı…
Nurkan: Yağmur’un babası. Eşi Periyâr ve minik oğlu Yağız’la beraber trafik kazasında yaşamını yitiren, hayatı boyunca sevdiği mesleği yani psikiyatrlığı icra eden, nice hastaları iyileştiren örnek bir insandı. Yağmur, gözlerinin iriliğini annesinden alırken, kahverengini babasından almıştır…  
Yağız: Yağmur’un merhum kardeşi, gözbebeği, her zaman fotoğrafıyla konuşup dertleştiği, yürek acıtan bir delikanlı. Hayatının ilkbaharında yaşamını yitiren bir çocuk…

Mahir (MAZHAR): Orta boylu, balıketli, ela gözlü, entelektüel, okumayı seven, avukatlık mesleğini terk ederek plaj işletmeciliği yapan, kendi hâlinde, eşi Belma’ya düşkün, ara sıra İzmir’e Ertunç’u ziyarete gelen harika bir dost…
Belma (BADE): Mahir’in eşi. Onun kadar sıcakkanlı, dost canlısı, güler yüzlü, tatlı mı tatlı bir kadın…

Beyza (BEYZA): Beytunç Ajans’ın sahibinin kızı. Babası ve ağabeyi Tunç’un ölümünden sonra şirketin tek sahibi olan Beyza; ela gözlü, ideal boyda, biraz korkak, ürkek, şirketle başa çıkamayacağını düşündüğünden işleri eşi Melih’e devreden, bundan büyük pişmanlık duyacağını bilmeden yaşayan, her şeyi yaşayarak öğrenen, bu arada Ertunç’un yakın dostu, kardeşi konumunda, başlarda kendi hâlinde bir kadın. Sonrası…

Melih: Ertunç’un ta üniversiteden arkadaşı. Beyza’yla evlenip şirketin büyük bölümünü eline geçiren; ablak suratlı, mavi gözlü, sinsi bakışlı, çapkın, sporu çok seven, gözü döndüğünde kimseyi tanımayan, özellikle Füsun’a ve Yağmur’a bela olan biri. Başına açtığı işlerden ötürü polisler tarafından aranılan, acımasız ve zeki biri…


Mükremin (MİRALAY): Açık kumral, kıvırcık saçları ve ışıltılı bal gözleriyle etrafa ışıltı saçan, sempatik bir adam. Beytunç Ajans’ın İstanbul kolu. Eflâk’la beraber çalışıyorlar. İzmir’e gelip gidiyorlar…

Mihre (MÜGE): Mükremin’in eşi, Mısra ve Sahra bebeğin annesi.

Mısra (MISRA): Mükremin ve Mihre’nin büyük kızları, yaşı küçük ama kalbi büyük bir kız…
Sahra bebek: Yeni doğan, Cennet kokulu bir kız bebek…


Eflak (EKREM): Sarı gözleri, kırlarmış saçlarıyla farklı, temiz yüzlü, Beytunç Ajans’ın ortağı olmasının yanı sıra iyi bir psikiyatr. Ayrıca gitar çalmayı çok seviyor…

Işılay (IŞIL): Eflâk’ın eşi, ortopedi uzmanı. İstanbul’da yaşıyor…

Tunahan (TUNAHAN): Eflak ve Işılay’ın biricik oğulları. Büyüdüğünde iyi bir kalp cerrahı olmak istiyor…


Tolun (TOLGA): Oldukça uzun boylu, kahverengi gözlü, zayıf, esmer tenli, sempatik ve şakacı, esprili, gitar çalmayı çok seven, Beytunç Ajans’ın Tunus kolu…  


Dilra(Diana) (DİANA-DİLARA): Sonradan Müslüman olan Dilra, aslen İtalyan. Yeşil gözleri ve sempatik tavırlarıyla kendini herkese sevdiren, yemek yapmayı çok seven ama mutfağına kimseyi sokmayan, başkalarının mutfağına girmekten hoşlanmayan, aynı zamanda harika bir viyolonselist…

Akif baba (ARİF BİLGE): Kırhan çiftlikte yaşayan; nurlu yüzü, yeşil gözleri ve bilgeliğiyle uzak diyarlara nam salmış, bilgili ve görgülü, Mevleviliğe merak salmış eşine rastlanmaz bir ihtiyar…

Nevra anne (NERİMAN ANNE): Akil babanın kır senelik zevcesi, gözlerinin nuru. Nasırlı elleriyle çiftliğe yetişen, çocuklarına kıymet veren, ihtiyar yeşil gözlerinden her zaman sevgi ve şefkat akıtan, elleri öpülesi bir ana…


Kitabın son bölümü:

Feyza: Yâren’in kitapta kim olduğunu anlatmak istediği Füsun, gerçek adıyla Feyza. Mısır’da yaşıyor. Kunter’in eşi, iki çocuk annesi, Yâren için inanılmaz derecede kıymetli ve özlenen biri…

Kunter: Geçmişten gelen ölü âşık, yani Kenan. Gerçek adıyla Kunter. İri, ela gözlerinden daima hüzün olan, gençlik hataları yüzünden evinden, ailesinden, hatta ülkesinden uzak yaşayan, ülkesine gidip geldiği zamanlarda ailesini uzaktan uzağa gizlice izleyen, aslında herkesin sevdiği, takdir ettiği, mesleğinde büyük başarı gösteren bir psikiyatr. Gökhan’ın çok yakın bir arkadaşı ve gizli ortağı…
  
Tunç: Hakan’ın İstanbul sürümü olarak tanımlanabilir. Nisan Girdabı’nda çok yerde bahsi geçen bu genç adam, aslında Yâren için çok önemli bir arkadaş, dost, kardeş… En önemlisi Feyza’nın erkek kardeşi. Sürpriz bir şekilde ortaya çıkan Tunç, bir daha asla adını unutturmayacak…

Ekâbir: Kitabın son bölümünde ortaya çıkan bu esrarengiz adam, yarı Türk yarı Hintli; upuzun boyu, uzun açık kumral saçları, ışıltılı yeşil gözleriyle dikkatleri üzerine çekiyor. Yâren ve Emir’in hayatında çok büyük değişikliklere neden olacak olan bu muhteşem adamı, üçüncü kitapta daha yakından tanıma şansımız olacak ve diyeceksiniz ki; dünyada böyle bir adam yok, olamaz…
Sadece Emir’i ve Yâren’i değil, Hakan’ı ve Şirin’i de derinen etkileyen bu adamın, Yâren’in büyük geçmişiyle de bağlantısı var. O, herkesin yanında olmak isteyeceği bir adam… ♥

Okuduğunuz için teşekkürler…
Sevgiler…
Fatma Elmas Sultan





Etiket bulutu:

#fatmaelmassultan #fatmaelmas #elmassultan #sultanyazarfatmaelmas #yazarsultan #melek #angel #sonsuzamorhipnoz #sonsuzamor3hipnoz #sonsuzamor #sonsuzamor1 #sonsuzamor2 #sonsuzamor3 #emiryaren #yarenemir #ertunçyağmur #yağmurertunç #edizyıldız #yıldızediz #melezkaplan #altınyaldızlıkaplan #kaplan #tiger #beyazkaplan #hindistan #india #indian #tajmahal #ekabir #ekâbir #lokmanhekim #geçmiştengelenölüâşık #aşk #âşık #aşık #yakamoz #yakamozplajı #tatilköyü #antalya #yakamoztatilköyü #ertuğyaprak #yaprakertuğ #yarenay #emirhan #balım #enes #harika #güzel #eniyi #best #book #books #instagram #facebook #grup #group #love #like #beğeni #takip #melezkaplan #elmassultan #elmasköy #kristasköy #eternalamor #kitap #yazar #writer #poet #şair #şiir #romantic #romantik #duygusal #polisiye #polisiyekitap #polisiyeroman #izmir

30 Ağustos 2018 Perşembe

SONSUZ AMOR 2 ♥ KİTAPTAKİ SIR (GÖRSELLER)







Etiket bulutu: yasemin f. kılıçaslan, yasemin, fatma, kılıçaslan, sonsuz amor, sonsuzamor, nisangirdabı, nisan girdabı, kitaptakisır, kitaptaki sır, polisiye, fantastik, emir yaren, yaen emir, ertunç yağmur, yağmur ertunç