Resim yapmak, birbirinden
güzel eserlere imza atmak, hele ki bunları sergilemek; kıymetli konuklara
göstermek, fikir alışverişinde bulunmak, bundan maddî manevî kazanç elde etmek,
ama en önemlisi bu sanatı doğru bir şekilde, doğru amaçlara uygun yapabilmek...
Kişisel fikrim,
ben tam bir tablo hayranıyım, nerede bir tablo görsem, hele ki manzara resmi
ise durur seyrederim. Sokak başlarında resim yapan kıymetli ressamlara denk
geldiğimde durup düşünürüm; acaba hayatımda bir kez olsun ben de onlardan
birine resmimi yaptırsam mı?
Müzik aletlerini
konu eden resimlere, tablolara müptelayım, bilhassa gitar, keman, piyano gibi
hayranlık duyduğum, hatta tutkuyla bağlandığım bu üç muhteşem enstrümana
(yabancı kökenli enstrüman yazmak yerine çalgı aleti yazmak daha doğru
olacak...)...
Evet, ne
diyordum? Yaşamımda gerçekten çok değer verdiğim, çalmaktan heyecan duyduğum bu
üç çalgı aletine dair yağlı boya tablolara rast geldiğimde yerlerde
gözlerimdeki parıltı bile artar, çünkü ben sanat âşığı bir kadınım; sanata ve zanaata
olan hayranlığım tartışılmaz...
Resim yapmayı
hiç düşündüm mü, evet düşündüm. Ama iyi bir ders almam gerektiğini de düşündüm.
Peki, buna zamanım var mı, maalesef...
Hayatımda bir
kez olsun ben de resim yapmak, bunu duvarıma asmak ve çocuğuma bırakmak
isterim, ama ne yazık ki bazen biz hayatı değil, hayat bizi yönlendiriyor...
Rahmetli babam
harika resimler yapardı, şu sıralar ablam çok iyi resimler yapıyor, kendini
epey ilerletti, yakın bir zamanda ona ait resimleri burada mutlulukla
paylaşacağım...
Ayrıca
resimlerini paylaşmamı isteyen kıymetli ressamlarımız varsa, bunu bana
iletebilirler. Seve seve paylaşırım...
Benim nazarımda;
emek verilen her eser değerlidir ve emeğin değerini yalnızca emek vermesini
bilenler bilir!
Kitaplarım
yayınlanmaya başladığından beri emek ve emeğin karşılığı hususunda çok fazla
kafa patlatır oldum. Gerçekten emek vermesini bilenler ile hayatında bir kez
parmağını oynatmayan, bir şeyler yapma amacı gütmeyen, zahmete girmeyen,
yorulmayan insanları asla bir tutamam. Ne yazık ki kendi içimizde olsun,
ailemizde olsun, toplumumuzda olsun, sanata ve sanatçıya verilen değer sıfır...
Adımız duyulsun,
şu yalan dünyaya bir iz bırakalım derdindeyiz, ama bizi anlamayan, anlamak
istemeyen insanlarla bir aradayız ve bu, bizi asla mutlu etmiyor...
Lâfı çok
uzatmadan temel konumuza geri dönmek istiyorum...
Resim sanatı;
şövalyesiyle, tuvaliyle, paletiyle, kepiyle, boyalarıyla, yağıyla, bunların
kullanıldığı şirin atölyeleriyle insanın ruhuna hitap eden, onu olumsuz
duygulardan arındıran harika bir icraattır. Bunu özveriyle yapabilmek, zaman
ayırabilmek çok önemlidir...
Biz yazarlar,
kitaplarımızı yazarken Word programını kullanırız, bir kelime hatası olduğunda
onu düzeltme şansımız vardır, ama tuvale işlenen bir yanlış dokuyu düzeltmek o
kadar kolay değildir. Biz, yazdığımız kitapları tekrar gözden geçirebilir,
sonrasında istediğimiz kadar kopya çıkartabiliriz ama ressamların aynı resmi
yapmaları hem çok uzun sürer hem de zordur...
Ortaokulda resim
yeteneği olan bir sınıf arkadaşımız vardı, resim hariç diğer dersleri kötüydü.
:)
Şaka bir yana,
resim konusunda ta o yaşlarda mahir parmaklarını kullanarak resim yapan bu
arkadaşımızın bir sözünü hiç unutmuyorum; "Bazen oturduğum yerde ilham
geliyor, hemen defterime sarılıyorum, resmi yapıp bitiriyorum. Ama aynı resmi
bir daha yapmaya çalıştığımda olmuyor, yapamıyorum..."
Kendisi şimdi
nerelerde bilmiyorum. Kulakları çınlamış mıdır acaba? :)
♥♥♥
Bu kadar
sohbetin ardından, resimle ilgili üzüldüğüm bir konuya değinmek
isterim;"Ruh!"
Resim yaparken
özellikle insanları ve kısaca canlı varlıkları tümüyle çizmek dinimizde caiz
değildir. Duyduğum kadarıyla bunu yapan bir kişiye kıyamette o eseri karşısına
getirilerek şu soru sorulacaktır; "Bunu çizdin, peki diriltebilecek
misin?" "Tabiî ki hayır..."
"Ve
akabinde o kişi cehenneme atılacaktır..." diye duydum...
Ve bunu buldum;
"Her kim
bir canlı resmi yaparsa, Allah ona, o resme can verinceye kadar azab eder.
Ressam resmine katiyen ruh veremez ve ebediyen azab olunur." (Tecrid-i
Sarih Tercümesi, VI/533). "Şu resimleri yapanlar yok mu? İşte onlar,
kıyamet gününde, 'Haydi yaptığınız resimlere can veriniz?', diye azab
olunacaklardır." (Tecrid-i Sarih Tercümesi, XII/116).
İslam'ın kuvvetlenip güçlenmesiyle tazim
ifade etmeyen resimlerin yapılmasına müsaade olunmuştur. Nitekim İslâm
bilginlerinin çoğu, manzara resimlerinin, yarım (mesela belden yukarı) insan ve
diğer ruh taşıyan hayvanların resimlerinin yapılmasında ve kullanılmasında bir
sakınca görmemişlerdir. Yalnız tam insan ve ruh taşıyan hayvan resimleri
hakkında âlimlerden bir kısmı, tazim olmaksızın kullanmayı kerahetle caiz
görmüş, bir kısmı da görmemiştir.
Yaratmak Allah'a özgüdür, insan yaratamaz,
üretir...
Peki, neden böyledir?
Merak ettim ve araştırmalarımı artırdım ve fazlasına ulaştım. Edindiğim
sonuçlar şu şekildedir;
Birçok kimse heykel ve resmin haram oluşundan söz
edildiği zaman hoşlanmıyor, "Heykel
bir sanattır. Neden haram olsun?'' deyip İslâm'ın hükmünü
tereddütsüz reddediyor. Müzelerde bulunan heykeller üzerine araştırma yapıldığı
zaman cahiliyet devrinde, Roma ve Bizans devletlerinin hüküm sürdükleri
zamanlarda insanların birçokları heykel ve resimlere büyük itinâ göstererek
tapındıkları, putperestlik girdabına girdikleri görülecektir.
Bana gayet mantıklı gelmiştir...
İnsanı yeryüzüne Hâlife olarak tâyin eden Allah Teâlâ,
taştan ve ağaçtan kendi eliyle yaptığı heykel ve resimlere yaptığı ibadetten
onu kurtarıp, lâyık olduğu makama çıkarmak için canlı mahlûkların her türlü
heykel ve resimlerini yasakladı.
Özellikle
şu rivayet, dikkatinizi çekecektir;
Rasûlullah (s.a.v.) bir seferden dönmüştü. (O
yokken) ben, yüklüğün önüne, üzerinde resimler bulunan bir bez (perde)
çekmiştim. Rasûlullah perdeyi görünce, çekip attı, (öfkeden) yüzü de
renklenmişti.
"Ey Âişe!" buyurdular, "Bil ki, kıyamet günü insanların en çok azap
görecek olanı Allah'ın yarattıklarını taklit edenlerdir."
Hz. Âişe (r.â) devamla:
"Biz o bezi
kestik, bir veya iki minder yaptık." demiştir.(Buhârî, Libâs 91,95.).
Yine bir rivayet:
İbn Hacer bu konuyu
şöyle özetler: Âlimler, bu hadisi delil getirerek şu hükme varmışlardır:
"Gölgesi olmayan tasvirler edinmek câizdir, ancak bunun hürmet
ifade etmeyecek şekilde kullanılması gerekir. Yastık, minder yüzü gibi yere
atılan, üzerine basılan eşya üzerinde olması gerekir."
Yine dikkat çekici bir rivayet:
Tahâvî konumuzla ilgili olarak şunları söyler:
"Peygamberimiz
(asm)'in İslâmiyet'in ilk yıllarında her türlü put, sûret ve resimleri
menetmesinin sebebi; putperestlik üzerinden uzun bir süre geçmemiş olmasıdır. Put
ve benzeri şeylere bir daha dönülüp ibadet edilmesin diye put ve ona yol açan
her sûret ve resim yasaklanmıştı. Sonra İslâmiyet yayılıp, esasları iyice
yerleşip anlaşıldıktan sonra putlar ve benzeri şeyler hakkındaki yasak devam
etti; ama bez ve kâğıt ya da benzeri şeyler üzerine yapılan resimlere
dokunulmadı, bir bakıma serbest bırakıldı. Çünkü artık bu gibi resimlere saygı
gösterenler olmazdı."
♥♥♥
Sonuç olarak; portre, belden yukarısı olmak
kaidesiyle insanları, hayvanları çizmek, manzara resimleri yapmakta inşaallah bir
mahsur yoktur. Ben bile yapmadığım hâlde resme bu kadar düşkünken yapanların
neler hissedeceğini düşünemiyorum…
Kitaplarımı okuyanlar iyi bilirler; resme ne kadar düşkün olduğumu… J
Nisan Girdabı’ndan Şirin’i hatırlar mısınız? Amerika’daki
okulunu bitirip Türkiye’ye döndüğünde, Yakamoz Adası’nda hayatının aşkıyla
tanışıyordu; zıpır, şakacı, deli dolu, sarı kıvırcık saçları ve çimen
gözleriyle çıtı pıtı, çok tatlı bir kızdı. Romanın başından beri görülen tüm
yağlı boya tablolar, başta da güzeller güzeli merhume Şeyma Kırhan’ın yegâne
tablosu, onun imzasını taşıyordu…
Bu arada romanın başkahramanı olan Yâren Gülyağmur’’a
özel bir portre hazırlayıp hediye ediyordu. Tabiî bunu yapmasını ondan isteyen
kişi, bizim aristokrat yakışıklı Emir Kırhan’dı…
Nisan Girdabı’nın sonunda ikinci girdaba kapılan
Emir’in serüveni aslında yeni başlıyordu; Sonsuz Amor 2 – Kitaptaki Sır’da Emir’i,
içinde kaybolduğu kitaptan kurtaracak olan yine biziz, öyle değil mi?
İkinci kitabı okuyanlar yine bilirler, orada Ertunç
karakterinin oturduğu evin alt katında büyük bir resim atölyesi vardır; daha
görmeden, tanımadan hayalini kurduğu kadının resmini tuvale işler. Tuvale işlediği
yüzün sahibesiyle karşılaştığı anı okumak, onunla beraber bu heyecanı tatmak
isteyenler için Sonsuz Amor 2 & Kitaptaki Sır sizleri bekliyor. Detaylı
bilgi blokta var…
Son sözüm, kendini resme adamış, birbirinden güzel
eserler ortaya çıkaran tüm ressamlarımıza sonsuz başarılar dilerim…
Benim düşüncelerim ve paylaşımım bundan ibaret. Okuduğunuz için çok
teşekkür ederim. Güzel kalbinizden yansıyan güzel gözlerinize sağlık,
yüreğinize huzur ve mutluluk, hanenize huzur gelsin inşaallah. Sevgi ve
saygımla…
Yasemin F. Kılıçaslan
Etiket bulutu:
#resim #resimsanatı #sanat #sanatçı #art #painting #insançizmek #insanıbütünçizmek #islamdaresim #resimyapmak #zanaat #tablo #yasemin #yaseminf #yaseminkılıçaslan #yaseminfkilicaslan
#fkılıçaslan #fkilicaslan #sonsuzamor #sonsuzamor1 #sonsuzamor2 #sonsuzamor3
#emiryaren #yarenemir #ertunçyağmur #yağmurertunç #edizyıldız #yıldızediz
#melezkaplan #altınyaldızlıkaplan #kaplan #tiger #beyazkaplan #hindistan #india
#indian #tajmahal #ekabir #ekâbir #lokmanhekim #geçmiştengelenölüâşık #aşk
#âşık #aşık #yakamoz #yakamozplajı #tatilköyü #antalya #yakamoztatilköyü
#ertuğyaprak #yaprakertuğ #yarenay #emirhan #balım #enes #harika #güzel #eniyi
#best #book #books #instagram #facebook #grup #group #love #like #beğeni #takip
#melezkaplan #elmassultan #elmasköy #kristasköy #eternalamor #kitap #yazar
#writer #poet #şair #şiir #romantic #romantik #duygusal #polisiye #polisiyekitap
#polisiyeroman #izmir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder