28 Eylül 2019 Cumartesi

GEÇMEYEN ÖKSÜRÜK

Merhaba, geçen yıl geçirdiğim şiddetli enfeksiyondan sonra bu yıl da, şimdiden öksürük nöbetleri, geceleri olmadık saatlerde kriz geçirerek uyanma, sabaha kadar uyuyamama sendromları başladı. Öyle berbat bir durum ki anlatamam...
Bu yaz Antalya'ya yerleşme konusunda öyle istekliydim ki ama nasip olmayınca olmuyor işte; istemeyerek yine İstanbul'a geri geldim. Rabbim, beterinden korusun. Âmin!
İşin kötüsü istediğin zaman öyle hemen doktor randevusu alamıyorsun. Finike'de öyle miydi? Saat 12.00'dan önce git, hem de göz muayenesi için randevu al ve yine 12.00'dan önce muayene ol, gözlüğünü değiştir, hem de Cuma günü...
İşte fark!
...
Diyorum, insan mecbur kalmadıkça büyük şehirde yaşamamalı...
İstanbul'a geldim, bir hastalandım, bir türlü iyileşemiyorum. Çektiğim acıyı ben bilirim!
...
Bir de ben İstanbul'da yaşamak istemediğimi söylediğimde karşıma geçip saçmalayan insanlar var;
yok efendim;
"Milyoner olsaydın fikrin başka olurdu"
"Büyük şehir derya deniz"
"Orada olanaklar daha fazla"
...
Ne alâka?
...
Anlamıyorlar işte, işlerine gelmiyor!..
...
Neyse...
Yine öksürük krizlerim tuttu, hem de balgamlı, geçen yıl ki gibi yine yatağa düşmekten korkuyorum. Allah korusun cümlemizi. Antalya'da ya da İzmir'de asla böyle sorunlarla karşılaşmadım. Yok yok, İstanbul'un havası bana göre değil...
...
Acile gitsem bile iki saat bekliyorum. Antalya ya da Finike'de olsa kolayca git, muayene ol...
...
hastane.com.tr sitesinde Uzm. Dr. Orhan Coşkun'un bu konuyla ilgili söyledikleri çok ilgimi çekti:


Uzm.Dr. Orhan Coşkun Cevabı:

Öksürüğün astım hastalığı, gastroözefagial reflü, gribal enfeksiyonlar, bronşit, pnömoni, akciğer kanseri, ACE inhibitörü benzeri ilaçlar gibi birçok nedeni olabilir. Bunlar içerisinde en önemlileri astım, pnömoni (zatürre) ve akciğer kanseridir. Şikâyetlerinizin nedeninin anlaşılması için bir göğüs hastalıkları hekimine başvurmalısınız. Yapılacak basit bir akciğer filmi, solunum fonksiyon testi (üfleme testi), kan tetkikleri ile tanınız konulabilir. Pnömoninin halk arasındaki adı 'zatürre' dir. Alt solunum yollarının bir bakteri, virüs ya da mantar ile enfekte olmasıdır. Pnömoni, en sık olarak 'pnömokok' ve 'streptokok' adı verilen bakteriler tarafından oluşturulur. Sık görülen belirtileri öksürük, balgam, ateş, nefes darlığı ve kilo kaybı, göğüs ağrısıdır. Neden anlaşılmadan öksürük kesici ilaçlar kullanılmamalıdır (Çünkü öksürük bir savunma mekanizmasıdır). Bağışıklık sistemi normal olan ve vücut direncini kıran başka bir hastalığı olmayan kişilerde, pnömoniye neden olan bakteriyi kişi akciğerlerine alsa dahi pnomoni oluşması nadirdir. Bu nedenle, pnömoni en çok, bebekler, küçük çocuklarda, yaşlılarda, AIDS, ciddi kalp hastalığı, organ nakli yapılan, bağışıklığı baskılayan ilaçlar kullanan, kanseri olan veya ameliyat geçiren hastalarda ortaya çıkar. Sigara içen kişilerde görülme sıklığı içmeyenlere oranla çok daha yüksektir. Pnömoni, hemen teşhis edilmesi gereken ve ciddi tedavi gerektiren bir hastalıktır. Uygun ve erken başlayan bir tedavi ile başarılı bir şekilde tedavi edilebilir, ancak, tedavisiz kalırsa ölümcül de olabilir. Geçmiş olsun.

...
"Pnömokok ve Streptokok" adlı bakterileri araştırmaya karar verdim. Bu bakterileri öldüren doğal yolları burada paylaşmak istiyorum çünkü mikropları tamamen yok etmediğimiz sürece bu rahatsızlıklar tekrarlanıp duracak...
...
Habertürk'ün haberi oldukça ilgimi çekti:

Oldukça uzun ama okunmaya değer:


Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı ve Hacettepe Üniversitesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Ünitesi Öğretim Üyesi Prof. Mehmet Ceyhan, pnömokokları anlattı.
Pnömokok adı verilen bakteri streptotok ailesinden, yani beta adı verilen, bademcik iltihabı yapan eklem ve kalp romatizmasına neden olan bakterinin akrabası olan bir mikroptur. Bu bakteri insanların birçoğunun boğazında bir hastalık yapmaksızın bulunabilmektedir.
Pnömokok, sağlıklı yetişkinlerin %5-10’unda, sağlıklı çocukların ise %20-40’ında boğazda bulunur. Bakterinin buradan hastalık oluşturabileceği bölgelere gitmesine insanın bağışıklık sistemi engel olur. Grip gibi viral üst solunum yolu enfeksiyonları, alerjik solunum yolu hastalıkları,  pasif sigara içme (anne-babanın çocuğunun yanında sigara içmesi) solunum yolunun bu bağışıklık sistemini bozar ve pnömokokun boğazdan orta kulağa, sinüslere ve akciğerlere gidip, bu organlarda hastalık yapmasına neden olur. Ayrıca dalak yokluğu, şeker hastalığı, kronik akciğer, böbrek ve kalp hastalıkları gibi durumlarda da pnömokok ile gelişen hastalık riski artar.
Kış aylarında bebek ve çocuklarda en sık görülen hastalıklar arasında pnömokokların yeri nedir ve bu hastalıkların kışın daha sık görülmesinin nedenleri nelerdir?
Kış aylarında özellikle nezle, grip, orta kulak iltihabı, sinüzit, bademcik iltihabı, bronşit ve zatürre gibi solunum yolu enfeksiyonları ve kızamık, suçiçeği, kabakulak, menenjit gibi solunum yolu ile bulaşan hastalıkların sıklığı artmaktadır. Bu hastalıkların sıklığının artması sanıldığı gibi havaların soğuması sonucu üşütme değil, insanların bu mevsimde kapalı ortamlarda daha uzun süre bir arada bulunması sonucu mikropları birbirine bulaştırmasıdır. Pnömokoklar da solunum yolu ile bulaşan mikroplardan biridir ve en önemlileri arasında ilk sıralarda yer alır.  Pnömokoklara bağlı gelişen hastalıkların sıklığı sonbaharın sonuna doğru artar ve ilkbaharın ortalarından itibaren azalır.
Kış aylarında en sık görülen pnömokok hastalıkları nelerdir?
Pnömokok ismi, bakterinin pnömoni, yani zatürreye en sık neden olan mikrop olduğunun anlaşılması sonucu verilmiştir.  Ancak sonraki yıllarda orta kulak iltihabı, sinüzit, menenjit, kemik iltihabı, eklem iltihabı, kalp zarı iltihabı, karın zarı iltihabı (perionit),kan iltihabı (bakteriyemi) ve beyin apselerinin de en önemli nedenlerinden birinin bu bakteri olduğu anlaşılmıştır. Bu hastalıklar arasında en sık görüleni orta kulak iltihabı, en tehlikelileri menenjit ve bakteriyemi (kana mikrop karışması),en çok öldüreni ise zatürredir. Her yıl dünya üzerinde 1.5 milyonu 5 yaştaki çocuklar olmak üzere 4. 300. 000 insan zatürre nedeniyle hayatını kaybetmektedir.
Pnömokoklar bu hastalıklara en sık neden olan bakterilerdir. Orta kulak iltihaplarının %30-40’ında,  menenjitlerin %30-50’sinde, bakteriyemilerin %50’sinde zatürrelerin %50-60’ında etken pnömokoktur. Pnömokoklar ayrıca sinüzitlerde de en rastlanan etkendir (% 30-40). Başka bir deyişle; nezle, grip ve bronşit gibi antibiyotik tedavisi gerektirmeyen hastalıklar ve kısaca “beta” diye adlandırılan streptokokların neden olduğu bademcik iltihapları bir tarafa bakılırsa, kış aylarında görülen solunum yolu enfeksiyonlarının en az yarısının nedeni pnömokoklardır.  
Aileler bebeklerini ve küçük çocuklarını bu hastalıklardan korumak için ne yapmalıdır?
Aileler çocuklarını hasta olduğu bilinen insanlarla kapalı ortamlarda bir arada bulundurmamaya dikkat etmelidir. Özellikle kreş ve okullarda hasta olan çocukların hekim tarafından muayene edilmesi sağlanmalı ve hekimin önerilerine uyulmalıdır. Sağlıklı çocuklardan tarama şeklinde boğaz kültürü alınmasının yararı olmadığı gibi,  maddi kayıplara yol açmaktadır.
Solunum yolu ile bulaşan hastalıklarda eller en önemli bulaşma araçlarından biridir. Bu nedenle çocuklara el yıkama eğitimi verilmelidir. Yemekten önce ve sonra, oyuncaklarla oynadıktan sonra ve dışarıdan eve geldiğinde 10-15 saniyelik bir süre su ve sabun ile el yıkama yeterlidir.
Pnömokokun neden olduğu hastalıklardan korunmada en etkili yol pnömokok aşısıdır. Ülkemizde yeni uygulamaya giren konjuge pnömokok aşısı ilk 5 yaş içerisindeki çocuklarda özellikle menenjite, kısmen de zatürre ve orta kulak iltihabına karşı koruyucudur.  Pnömokok bakterisinin 80’den fazla tipi vardır, ancak bunların sadece birkaçı ağır hastalıklara neden olur. Pnömokok aşısı içerisindeki 7 tip, menenjitlerin %70-85’inde etkendir. Dolayısıyla bu aşı ile pnömokok menenjitleri yüksek oranda engellenebilmektedir.
Ülkemizde iki tip pnömokok aşısı mevcuttur. 23 bakteriye karşı koruyucu olan, ancak koruyuculuk süresi kısa olan aşı uzun süredir ülkemizde bulunmaktadır ve risk taşıyan büyük çocuklarda ve yetişkinlerdeyaşlılarda kullanılmaktadır. Konjuge pnömokok aşısı ise en sık görüldüğü ve ölüme neden olduğu 2 yaşından küçük çocuklarda, yaşamın 2.  ayından itibaren kullanılabilmekte ve uzun süreli koruyuculuk sağlanmaktadır.
Bu hastalıkların belirtileri ve sonuçları nelerdir? Her hastalıkla ilgili kısa bilgiler verebilir misiniz?
Orta kulak iltihabı: Çocukluk çağında hekimlerin en sık antibiyotik reçetesi yazdığı hastalıktır. Hemen hemen her çocuğun hayatı boyunca en az bir kez bu hastalığı geçirdiği hesaplanmaktadır. Hastalık kulak zarının arkasındaki orta kulak boşluğunun bakterilerle istilası sonucu ortaya çıkan iltihap olarak tanımlanabilir. İşitmede gelen sesi iç kulağa ileten küçük kemikler bu boşlukta bulunduğundan önem taşır. En fazla yaşamlarının ilk iki yılı içerisindeki çocuklarda görülür.
İlk yaş içerisinde orta kulağı boğaza bağlayan ve ‘’östaki’’ adı verilen kanalın yapısının farklı olması sonucu özellikle yatar pozisyonda beslenen bebeklerde daha sık görülür. En sık görülen belirtiler ateş ve bebeğin sürekli ağlaması ile kendini belli eden huzursuzluktur. Kulak zarı delinirse, kulaktan iltihap akabilir. Konuşabilecek kadar büyük çocuklar kulak ağrısını ifade edebilirler. Doktor tarafından kulak muayenesiyle rahatlıkla tanı konabilir. Muayenede kulak zarının kızarık ve bazen bombeleşmiş olduğu görülür. Zamanında ve uygun antibiyotik tedavisi uygulanmazsa; menenjit, beyin apsesi ve sağırlığa kadar giden kötü sonuçlar ortaya çıkabilir. Altı ayda en az 4 veya yılda en az 6 defa orta kulak iltihabı geçiren çocuklar tekrarlayan enfeksiyon yönünden incelenmek üzere hekime götürülmeli ve gerekli tedbirler alınmalıdır.
Sinüzit: Burnun iki yanında, alında ve kafa kaidesinde yer alan ve’’sinüs’’ diye adlandırılan hava boşluğunun iltihabı hastalığıdır. Ateş, baş ağrısı, koyu renkli burun akıntısı, geniz akıntısı ve bazen göz etrafında şişlik belirtileriyle ortaya çıkar.
Bu belirtiler virüslerle, yani antibiyotik gerektirmeyen mikroplarla gelişen soğuk algınlığı durumunda da görülebileceğinden; pnömokok gibi bakterilerle ortaya çıkan sinüzitler, belirtiler en az 10 gün sürerse veya şiddetli olursa akla getirilmelidir. Bazı vakalarda hastalanan sinüs bölgesinde, genellikle de burnun iki yanında hassasiyet olabilir. Ülkemizde tanı amacıyla çok sık başvurulan radyoloji, yani sinüs filmlerinin tanıda değeri son derece kısıtlıdır. Bu nedenle hekimlere tanıyı hastanın belirti ve bulgularına göre koymalarını, sinüs filmini gereğinden fazla kullanmamalarını öneriyoruz.
Zatürre: Akciğer dokusunun iltihabıdır. Akciğerde alveol adı verilen kanın oksijenlenmesini küçük hava keseciklerine bakteri yanında, kanda bulunan beyaz küreler dolar ve oksijenlenme bozulur. Ağır vakalarda ölüm nedeni solunum yetmezliğidir. Ateş, öksürük ve nefes darlığı yani sık nefes alıp verme en sık rastlanan belirtilerdir. Büyük çocuklar göğüste ağrı olduğunu söyleyebilir. Tanı genellikle akciğer filmindeki görünüm ile kesinleşir. Grip, kızamık ve suçiçeği gibi hastalıklar sırasında görülme sıklığı artar. Uygun ve erken tedavi uygulanmazsa, kalp yetmezliği, iltihabın akciğerlere yayılması ve solunum yetmezliği sonucu ölüm ortaya çıkabilir. Hekime zamanında başvurulursa, günümüz koşullarında, yani etkili antibiyotiklerin varlığında tedaviye iyi yanıt alınır.
Menenjit: Beyni ve diğer merkezi sinir sistemi organlarını çepeçevre saran ve ‘’meninks’’diye adlandırılan zarların iltihabıdır. Ateş, baş ağrısı, kusma en sık rastlanan belirtilerdir. Bacaklarını bükmeden sırtüstü yatarken, başının altın tutup çenelerini göğse değdirmeye çalışıldığında, enselerinde ağrı hissederler veya istem dışı olarak bacaklarını karınlarına çekerler. Ailelerin kullanabileceği diğer bir muayene yöntemi de şudur: Çocuğu bir iskemleye oturtup, ayaklarını önündeki bir sehpaya uzatması isteğinde, dizlerini bükmeden, bunu başaramadığı gözlenir.  Küçük bebeklerde, özellikle yaşamın ilk aylarında bahsedilen belirtilerin olamayabileceği, sadece ateş veya vücut ısısının normalden düşük olmasının, emmemenin bile menenjit belirtisi olabileceği unutulmamalıdır. Günümüzde çok etkili antibiyotiklerin kullanılmasına rağmen, hala yüzde 10-20 oranında ölüme ve kurtulanların ortalama %20’si işitme kaybına neden olur. Ayrıca havale, öğrenme güçlüğü ve zeka geriliği gibi sakatlıklar da ortaya çıkabilir.

...

Oğlum da çok hastalandı. Geçtiğimiz hafta üç gün okula gidemedi. Acile götürdüğümüzde doktor yine antibiyotik verdi ve şöyle söyledi: "Hâlâ içinde ölmemiş mikroplar var, bu yüzden bir bardak soğuk su bile içse hastalığı tekrarlıyor...
...
Yine Sabah'ın haberine göre;
Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Reha Baran çayır- çimen polenleri, tahıl, ağaç ve yabani otlar gibi etkenlerin bahar alerjisine neden olabildiğini belirterek; bahar alerjisinin burun akıntısı ve kaşıntısı, göz yaşarması ve kaşınması, gözlerde kızarıklık, sık gelen ve sabahları daha çok olan hapşırık atakları, öksürük ve nefes darlığı gibi şikayetlere yol açtığını, bu belirtileri hep aynı mevsimde yaşayan kişilerin hastalıklarını kolayca anlayabileceklerini söylüyor.

..

Hele o göz kaşıntıları yok mu? Deli ediyor...

...

Peki doğal yöntemlere başvuracak olursak, ben neler deniyorum?

1. Kaynamış suya bir tatlı kaşığı bal ve toz tarçın ekliyorum, içiyor, içiriyorum.
2. Tencerede elma, kök tarçın, zenfecik, zerdeçal, limon, bunları kaynatıp balla içiyorum.
3. Adaçayı, ıhlamuru eksik etmeyip, kaynar suya bir miktar koyup yine balla içiyorum.
4. Saf zeytinyağı içiyorum.
5. Ballı, tarçınlı süt içiyor, içiriyorum.
6. Karabiber, bal karışımından oluşan çayı içiyorum. Karabiber doğal antibiyotik yerine geçer.
7. Kekik yaprağını kaynar suya atıp balla içiyorum.
8.Bu en önemlisi; çünkü ergenliğimden beri limonu tuzlayıp yemeyi çok severim; limona tuz ve karabiber ekleyip yediğinizde iyileştirme etkisinin çoğaldığını görürsünüz.

...

Başka neler iyi gelir? Bildiğim ama denemediğim maddeler:
Ananas suyu ve bal
Bal
Ceviz ve badem
Bal ve ılık su
Okaliptüs
Soğan lapası
Elma sirkeli yastıklar
Limon ve ballı çay
Soğan şurubu


...
Her şeyden önemlisi, lütfen boğazınızı sıcak tutun, giyinmek de beslenmek kadar önemli...
...
Bana gelince, tamamen iyileşebilmek için Antalya'ya gitmek istiyorum. İnşaallah gecikmeli de olsa bu isteğimi yerine getiririm... :) ♥
...
Okuduğunuz için teşekkürler...

Yasemin F. Kılıçaslan






26 Eylül 2019 Perşembe

Reyhan Karaca - Sevdik Sevdalandık



Ah çocukluğum... İki ufak tefek arkadaş, pilli radyoyu aramıza alır denize giderken, gezerken bu şarkıyı çok dinlerdik. Anılar insanı hem mutlu ediyor hem hüzünlendiriyor... ♥ Beni en çok üzense, "Ben o zaman gerçekten mutluymuşum..." ♥ #reyhankaraca #90lar #anılar #sevdiksevdalandık

25 Eylül 2019 Çarşamba

FACEBOOK İLETİŞİM!

Yasemin F. Kılıçaslan (Melez Kaplan)
♥♥♥



Yasemin F. Kılıçaslan - Sonsuz Amor Facebook Grup
♥♥♥




Sonsuz Amor - Nisan Girdabı Facebook Sayfası
♥♥♥






İstanbul'da Farklı Yüzyıllarda Yaşanan Tsunamiler

5 Kasım Dünya Tsunami Farkındalık Günü'nde, Marmara'da beklenen deprem hatırlatıldı. Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Özener, zamanı bilinmeyen bu depremin yaşanması durumunda, deniz tabanında meydana gelecek heyelanın tsunamiye neden olacağını belirtti.
Kandilli Rasathanesi'nin tsunami erken uyarısı amacıyla Türkiye ve çevresinde meydana gelen tüm depremleri ve denizlerde meydana gelebilecek su seviyesi değişimlerini gözlemlediğini söyleyen Özener, şöyle konuştu:
"İstanbul özeli için ya da Marmara Denizi'nde meydana gelebilecek bir depremin can ve mal kaybı olarak etkilerinin tsunaminin neden olacağı etkilerinden kat kat fazla olacağını söyleyebilirim."
İstanbul'da daha önce yaşanan tsunamiler
1509 Büyük İstanbul Depremi...
Marmara Denizi'nde yaşanan bu deprem, büyüklüğü ve yarattığı hasar sebebiyle "Küçük Kıyamet (Kıyamet-i Suğra)" olarak adlandırılıyor.
Binlerce kişinin hayatını kaybettiği depremde, yerleşim yerleri de tahrip oldu. Depremde, günümüzde de İstanbul'un önemli simgelerinden olan birçok eser zarar gördü. Kervansaraylar, hamamlar, mescitler yıkıldı.
İstanbul'un bazı bölgelerinde yerde yarılmalar yaşanırken, deprem tsunamiye dönüştü. Tsunami, şehrin surlarını aşarak ağır hasara neden oldu.
Geniş bir bölgede hissedilen depremin hasarları binlerce işçinin çalışmasıyla atlatıldı.
1766
22 Mayıs'ta yaşanan büyük deprem İzmit'ten Tekirdağ'a kadar uzanan geniş bir alanda etkili oldu. Binlerce insanın hayatını kaybettiği felaket aynı zamanda tsunamiye de sebep oldu.
Tsunami dalgaları limanları kullanılmayacak hale getirdi, bazı kıyılarda deniz seviyelerinde yükselmeler gözlemlendi ve Marmara Denizi'ndeki küçük adacıklar yarı yarıya sular altında kaldı. 
1894
10 Temmuz'da yaşanan deprem 1,5 metre yüksekliğinde tsunamiye neden oldu. Neredeyse bin 300 kişinin hayatını kaybettiği depremde, Marmara sahillerinde deniz önce 200 metre çekildi, ardından şiddetli dalgalarla geri geldi.
Yaşanan deprem sonrası ise şunlar yaşandı...
Kapalıçarşı'da bazı duvarlar çöktü. Bitpazarı, çadırcılar, yağlıkçılar, Yeniçeriler Çarşısı, Bodrum ve Kellekesen hanları, yüzlerce ev, Edirnekapı'daki Mihrimah Sultan ve Kariye camilerinin minareleri yıkıldı.
Olası tsunami senaryoları
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Deprem ve Zemin İnceleme Müdürlüğünün "1. Etap Avrupa Yakası Mikrobölgeleme Projesi" ile olası tsunami tehlikesinin düzeyinin saptanması amaçlanıyor.
Aynı zamanda bu proje, tsunaminin neden olabileceği hasar düzeyini hesaplamak, risklerini belirlemek için hazırlandı.

Marmara Denizi'nde tsunami oluşmasına yol açabilecek 49 senaryonun incelendiği projede, şehrin hangi bölgelerinin hangi koşullarda sular altında kalacağını gösteren haritalar oluşturuldu. 
"Depremin sarsıntısı hissedilebilir, deniz suyu alışılmışın üstünde sıcak olabilir, deniz suyu cildi rahatsız edebilir, dalga yaklaşırken dalganın üst kısmında bir kızıllık görülebilir, gök gürültüsüne benzer sesler duyulabilir."
Tsunami oluşması durumunda neler yapılabilir?
Denizde olağan dışı bir çekilme görülürse, denizden uzaklaşılması gerekiyor. Çünkü can kayıplarının büyük bir kısmı o sırada yaşanıyor.
İBB senaryolarına göre, İstanbul için tsunaminin kıyılara gelme zamanı 5-10 dakika arasında. Depremin merkezine göre bu süre 20 dakikaya kadar çıkabilir. 
"Kıyıdan en az 100-150 metre uzakta kalmaya özen gösterin. Teknede bulunan kişiler ise su derinliği en az 50 metre veya daha derin yerlere doğru uzaklaşarak olası dalga ve akıntı etkilerinden kurtulabilir."

12 Eylül 2019 Perşembe

THE PHANTOM OPERA

İlk defa izlediğimde daha ilk okula gidiyordum; o yaşta bile klibi beni etkilemişti; hani derler ya İnsan 7sinde ne ise 70de de odur. Ne olacağım, ne tarz müziklerden hoşlanacağım o yaşlardan belliymiş. Yıllar sonra aklıma geldiğinde hemen arama motoruna yazdım ve buldum; yine aynı duygularla fakat biraz daha yaşlanmış bir kalple izledim. Yeri geldi hüzünlendim; beni hüzünlendiren o yıllara karşı duyduğum garip hasretimdir. Nedendir bilinmez içimde eski yıllara karşı hep bir özlem var. Belki de yaşamımın giderek tekdüze hâl alması, insanları tanıdıkça mutsuzluğumun artması, yalnızlığa çekilmek istemem...
Hepsi birer faktör, ama şu da var ki kendini bildiğin ve yalnızlıktan korkmadığın sürece sen özgürsün ve mutluluk, başkalarının göremediği, sadece senin görebildiğin ayrıntılarda gizli, yeter ki keşfet...
Yasemin F. Kılıçaslan
♥♥♥
İyi dinlemeler, iyi seyirler...

11 Eylül 2019 Çarşamba

MEKÂNIN CENNET OLSUN GÜZEL İNSAN: SÜLEYMAN TURAN

Mekânın Cennet olsun güzel insan. Sen ve filmlerin o kadar özel ki...
Gerçekten çok üzüldüm...
♥♥♥
En sevdiğim filmlerin arasında;
♥Melek Mi Şeytan Mı (Türkan Şoray - Tarık Akan - Metin Serezli)
♥Kezban (Hülya Koçyiğit - İzzet Günay - Selma Güneri - Yusuf Sezgin)
var...
...






♥♥♥
Mekânın Cennet, ruhun şad, toprağın bol olsun...



Etiket Bulutu: #süleymanturan #yeşilçam #rip #öldü #vefatetti #ölüm #sanatçı #aktör #yaseminfkılıçaslan #blog #blok

9 Eylül 2019 Pazartesi

HIDIRLIK KULESİ

Hıdırlık Kulesi, Antalya surlar üzerinde 2.yüzyılda yapılan silindir biçiminde bir kuledir. 2.yüzyılda yapılan kule, surların güneybatı köşesinde Karaalioğlu Parkı'nda yer almaktadır. 14m yüksekliğinde, alt kısmı kare ve üstü silindir biçimindedir.


Hazreti Mevlana'nın Hazreti Şems'e Yazdığı Şiir ve Hikayesi

Hazreti Mevlana'nın Hazreti Şems'e yazdığı şiir ve hikayesi


Mevlânâ,Şems ile Konya'da buluştuğu zaman tamamıyle kemale ermiş bir şahsiyetti.

Şems, Mevlanâ'ya ayna oldu. Mevlânâ, Şems'in aynasında gördüğü kendi eşssiz güzelline hayran oldu. Diğer bir ifadeyle Mevlânâ, gönlündeki Allah aşkını Şems'te yaşattı. Mevlânâ'nın Şems'e olan sevgisi,Allah'a olan aşkının ölçüsüdür.

Çünkü Mevlânâ,Şems'te Allah cemalinin parlak tecellilerini görüyordu.Mevl'anâ açılmak üzere olan bir güldü. Şems ona bir nesim oldu. Mevlânâ bir aşk şarabı idi,Şems ona kadeh oldu. Mevlânâ zaten büyüktü,Şems onda bir gidiş,bir neşve değişikliği yaptı.Mevlânâ ile Şems üzerine söz tükenmez.
Son söz olarak şöyle söyleyelim,Şems Mevlânâ'yı ateşledi,ama karşısında öyle bir volkan tutuştu ki,alevleri içinde kendi de yandı.

ŞEMS-İ TEBRİZİ HAZRETLERİ'NİN KONYA'DAN AYRILIŞI


Şems ile buluşan Mevlânâ,artık vartini Şems'in sohpetlerine hasretmiş,Şems'in nurlarına gömülüp gitmiş,artık bambaşka bir aleme girmişti.Şems'in cazibesinden yana yana dönüyor,ilahi aşkla kendinden geçercesine Sema ediyordu.Bu iki dostun sohpetlerindeki mukaddes sırrı idraktan aciz olanlar,ileri geri konuşmaya başladılar.Neticede Şems,incindi ve Mevlânâ'nın yalvarmalarına rağmen Konya'dan şama gitti.(14 mart 1246 perşembe)

HAZRETİ ŞEMS'İN KONYA'YA DÖNÜŞÜ


Şems'in ayrılığından derin bir ızdıraba düşen Mevlânâ, manzum olarak yazdığı güzel bir mektubu,Sultan Veled'in başkanlığını yaptığı bir kafileyle Şam'a,Şems'e gönderdi.Sultan Veled kafilesiyle Şam'a vardı,Şems'i buldu ve babasının davet mektubunu,hediyelerle birlikte saygıyla Şems'e sundu.Şems,''Muhammedi tavırlı ve ahlaklı Mevlânâ'nın aezusu kafidir.Onun sözünden ve işaretinden nasıl çıkabilir''diyerek,Mevlânâ'nın davetine icabet etti ve 1247'de Sultan Veled'in kafilesiyle,Konya'ya döndü.

HAZRETİ ŞEMS'İN KAYBOLUŞU


Şems'in Konya'ya gelişine herkez sevindi.Mevlânâ'da hasretin sıkıntılarından kurtuldu.Artık Şemsin şerefine ziyafetler verildi,sema meclisleri tertip edildi.Fakat huzurla,muhabbetle,dostluk içinde süren günler pek fazla sürmedi,dedikodular ve can sıkısı durumlar yeniden başladı.Şems, o dedikoducu topluluğun yine kinle dolduğunu,gönüllerinden sevginin uçup gittiğini,akıllarının nefislerine esir olduğunu anladı ve kendisini ortadan kaldırmaya çaşıltıklarını bildi,Sultan Veled'e dediki: Gördün ya azgınlıkta yine birleştiler. Doğru yolu göstermekte,bilginlikte eşi olmayan Mevlânâ'nın huzurundan beni ayırmak,uzaklaştırmak,sonra da sevinmek istiyorlar.Bu sefer öylesine gideceğim ki hiç kimse benim nerede olduğumu bilmeyecek.Aramaktan herkez acze düşecek,kimse benden bir nişan bile bulamayacak.Böylece bir çok yıllar geçecek de kimse benim izimi tozumu göremeyecek.''İşte Sultan Veled'e böyle yakınan Şems,1247-1248 tarihinde Konya'dan aniden gidip kayboldu.Şems'in kaybolmasından sonra Mevlânâ herkezden onun haberini soruyordu.kim onun hakkında aslı esası olamayan bir haber bile verse ve Şems'i falan yerde gördüm dese bir müjde için sarığını ve hırkasını vererek şükranelerde bulunuyordu.Bir gün bir adam,Şems'i Şam'da gördüm diye bir haber verdi.Mevlânâ buna tarif edilemeyecek şekilde sevindi ve o adama üstünde nesi varsa bağışladı.Dostlarından birisi,bu haber yalandır,o Şems'i görmemiştir dediğinde Mevlânâ şu cevabı vermiştir.''Evet onun verdiği bu yalan haber üzerine üzerimde ne varsa verdim.Eğer,doğru haber verseydi,canımı bile verirdim.''

HAZRET-İ MEVLANA'NIN ŞEMS-İ TEBRİZİ HAZRETLERİNİ ARAMAK İÇİN ŞAM'A GİDİŞİ


Mevlana,Şems'i çok aradı,onun ayrılığı gönülleri yakan,sızlatan nice şiirler söyledi.Onu aramak için iki kere Şam'a gitti.Yine Şems'i bulamadı.Bu iki son seyehatin tarihleri kesin olarak bilinmemekle birlikte,büyük bir ihtimalle 1248-1250 yılları arasında olduğu söylenebilir.Sultan Veled'in ifadesiyle Mevlana,Şam'da sret bakımından Tebrizli Şems'i bulamadı ama,mana yönünden onu,kendisinde buldu.Ay gibi kendi varlığında beliren Şems'i,kendi gördü ve dediki:''Beden bakımından ondan ayrıyım ama,bedensiz ve cansız her ikimizde bir nuruz.Ey arayan kişi!İster onu gör,ister beni.O'yum O'da ben.''


(Karınca kitap evinin,türk klasikleri/öykü başlığı adı altında yayımlanan Mesneviden Seçmeler isimli kitabından alıntıdır.)


Allah dostu bu iki büyük zat, ayrı düşmüşlerdi... Hazreti Mevlana'nın Çıkan dedikodularla Konya'dan ayrılan
Hz. Şems'e yazdığı şiir;

ETME

Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun etme
Başka bir yar başka bir dosta meylediyorsun etme

Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı
Hangi hasta gönüllüyü kasdediyorsun etme

Çalma bizi bizden bizi gitme o ellere doğru
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun etme

Ey ay felek harab olmuş alt üst olmuş senin için
Bizi öyle harab öyle alt üst ediyorsun etme

Ey makamı var ve yokun üzerinde olan kişi
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun etme

Sen yüz çevirecek olsan ay kapkara olur gamdan
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun etme

Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun etme

Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun etme

Ey cennetin cehennemin elinde olduğu kişi
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun etme

Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun etme

Bizi sevindiriyorsun huzurumuz kaçar öyle
Huzurumu bozuyorsun sen mavediyorsun etme

Harama bulaşan gözüm güzelliğinin hırsızı
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun etme

İsyan et ey arkadaşım söz söyleyecek an değil
aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun etme


Mevlana Celaleddin Rumi









MUTLULUK BORCU

Adam genç kadına seslendi:
- Bana gözyaşı borcun var!

Genç kadın sordu:
- Nasıl öderim?

Adam gözlerini kırptı
- Haydi gülümse!

Gülümsedi genç kadın...

Adam, cebinden mendilini çıkarıp, borcunu sildi...
Ve mendilini özenle katlayıp

yine kalbinin üzerindeki iç cebine koydu...
Bir demet mor sümbül vardı kadının elinde...
İkisi de bahar kokuyordu...
Biri ilkbahar, diğeri güz...



Adam, seslendi yine:
- Bana mutluluk borcun var!

Genç kadın, biraz mahcup, biraz şaşkın sordu:
-Nasıl ödeyebilirim?

Heyecanlandı adam
- Haydi yat dizlerime!

Genç kadın bir kedi uysallığında, yattı dizlerine usulca...
Adam, şefkatle saçlarını taramaya başladı kadının...
Saçları, güneşe ve yağmurlara hasret

hiç yaşanmamış baharlara benziyordu...
Çaresizliğini ördü sırasıra...
Sonra saçının her teline mutluluğun çığlıklarını bağladı adam...
Yetmedi, gizli düğüm attı... Ağladı...
Hava kararmak üzereydi...

Dışarıda yağmur yağıyordu delice...


Adam, sürekli borç defterlerini kurcalıyordu...

Genç kadının gözlerinin içine baktı...
- Bana yürek borcun var!

Borcunun farkındaydı sanki genç kadın, şaşırmadı...
- Bu borcumu nasıl ödeyebilirim?

Adam kollarını uzattı
- Haydi tut ellerimi!

Sümbül kokusu sinmiş ellerini uzattı genç kadın...
Elleri öyle sıcaktı ki, eriyiverdi bütün borcu avuçlarının içinde...


Genç kadın gitmek üzereydi...

Adam son kez seslendi:
- Bana can borcun var!

Kadın irkildi!
- Can mı?

Sigarasından derin bir nefes çekti adam...
- Evet... Can borcun var. Sensizlik öldürüyor beni!

Hoşuna gitti sözler kadının
- Peki bu borcumu nasıl tahsil etmeyi düşünüyorsun?

Adam, biraz daha yaklaştı...
- Yum gözlerini!

Hiç tereddüt etmeden yumdu gözlerini...
Adam da yumdu gözlerini...

Masumca bir öpücük kondurdu kadının titreyen dudaklarına...

- Bu ne şimdi yaptığın? diyerek çattı kaşlarını kadın...

Adam,pişmanlıkla memnunluk arasında gidip geldi...

Kekeledi...

Hayat öpücüğüydü!

Kısa bir sessizliğin ardından bu kez kadın öptü adamı şehvetle...

Adam, şaşırdı...
- Ya senin bu yaptığın neydi?

Genç kadın kapıya yöneldi...
- Veda öpücüğü!
Kalan borçlarına karşılık, yürek dolusu çaresizlik
Ve bir de mor sümbüllerini masanın üzerine rehin bırakıp gitti genç kadın...

Adam koştu peşinden sümbülleri geri verdi kadına...
- Ne olur iyi bak umut çiçeklerime, solmasınlar...

Genç kadın sümbülleri aldı...
- Merak etme, gün aşırı sularım çiçeklerini!

Adam sevindi:
- Güneşe, suya gerek yok. Gülümse yeter!

Kadın gözden kaybolurken haykırdı adam
- Umutlarımı kefil yaptım. Unutma, bana aşk borçlusun!

Haykırışı yağmura karıştı...
Kadın, yağmuru hissetmeyen kalabalığa...

3 Eylül 2019 Salı

YASEMİN F. KILIÇASLAN KİMDİR?

   
 Antalya Finike doğumludur. Kaş Merkez İlk Öğretim Okulunu bitirdikten sonra öğrenimine Finike Cumhuriyet Çok Programlı Lisesi'nde devam etti. Skolyos hastalığı nedeniyle uzun süre tedavi gördü. Evlenip İzmir'e yerleştikten sonra bir süre orada kaldı ve ilk kitabını yazmaya başladı. Anadolu Üniversitesi Radyo ve Televizyon Programcılığı bölümünü bitirdi. Ankara'ya giderek orada Başkent İletişim Bilimleri Akademisi'nde Rıza Okur, Fulin Arıkan, Sinan Pekinton ve Rüştü Asyalı gibi değerli akademisyenler tarafından diksiyon eğitimi aldı. Akademi, İzmir'e de bir şube açtıktan sonra İzmir'e geri döndü ve eğitimini devam ettirerek Dublaj - Seslendirme yaptı. Ünlü aktör Cihan Ünal, Trt'nin kıymetli spikerlerinden Bülent özveren, yine kıymetli sanatçı, aktör Rüştü Asyalı, Ali İpin ve Hakan Urgancı gibi başarılı akademisyenlerden eğitim aldı. Sinema filmi ve belgesel seslendirme şansı elde etti. Başarı göstererek sertifikasını aldı. Bu arada kitabını yazmaya devam etti.        Bir süre oğluyla ilgilendiğinden kendini iş dünyasına kapattı. Kendini geliştirmek suretiyle evde kitaplar okudu ve ilk kitabını tamamlayarak Cinius Yayın Evi'nde yayınlattı. Sonsuz Amor adlı Seri'nin ilk eseri olan Nisan Girdabı'nı okuyucuyla buluşturduktan sonra serinin ikinci eseri olan Kitaptaki Sır'ı yazmaya başladı ve onu da tamamlayarak yine Cinius Şirketi'nde yayımlattı. Bu arada Ayla Aşgan'la tanışarak beraber senaryo çalışmaları yaptı...
       Ergenlik yıllarından bu yana şiir yazıyor, özellikle akrostiş şiirler yazmaya bayılıyor ve şiirlerini bir araya getirerek yayınlatmayı düşünüyor. Ayrıca sanatsal etkinlikler yapmayı, dijital art resim çalışmaları yapmayı da seviyor. Kitap tasarımları için fotoğraflar çekiyor ve çektiriyor ve de bu fotoğrafları dijital ortamda harika etkinliklere dönüştürüyor...
       Şu aralar Sonsuz Amor Serisi'nin üçüncü eseri olan Hipnoz'u yayınlatmaya hazırlanıyor...
       On yıldan fazla bir süre İzmir'de ikamet eden Yasemin F. Kılıçaslan, yakın zamanda İstanbul'a taşınarak burada yaşamaya başladı. Hayali, ömrünün geri kalanını gözden ırak bir adada geçirmek. Hindistan'ı ve tropikal adaları çok seviyor. İdeali, oğluna yetebilecek kadar iyi, akıllı, eğitimli, kendini sürekli geliştiren, sevilen ve saygıyı hak eden bir anne ve kitaplarının yok satıldığı, okuyucusunun bol olduğu, sevilen sayılan bir yazar, şair olarak dünyaya imza bırakabilmek...
   
       Kitaplar konusundaki düşüncesi: Ne yazık ki kitap okunmayan bir ülkede yaşıyoruz. Her türlü zararlı yiyeceğe, içeceğe ve nesneye tonlarca para döken insanoğlu, sıra kitaba geldiğinde cebini delik gösteriyor. Oysa kitaplar, çok ucuz bir bilet karşılığında okuyucuyu bambaşka bir dünyaya taşır, hayal gücünü besler, ona yeni bir aile ve dostlar kazandırır. İnsanlar neden kendilerini böylesi harika bir mutluluktan mahrum bırakırlar bir türlü anlamam. Ben ki bir gecede bir kitap bitiren, kucağımda kitapla uyuyakalan, bunun mutluluğunu tadan bir genç kız idim. Şimdiyse kendi öyküsünü kaleme alan yetişkin bir kadın, bir anneyim ve yazdıkça mutlu oluyorum, yazdıklarımı okudukça hayal gücümü genişletiyorum ve yazdıkça insanları daha çok seviyorum; onlara iyi örnek olabilmek için doğru olanı arz etmeye çalışıyorum. İstiyorum ki onlar da benimle olmak istesinler; mutluluğumu paylaşsınlar, kitaplarımı okusunlar, benimle sohbet etsinler... Ama...

"Benim yazmaya doyamadığım kitapları, insanlar almaya üşeniyor..."





ANTALYA FOTOĞRAF GALERİ (YASEMİN F. KILIÇASLAN)

Kaleiçi Gece
(Kaleiçi Night)





Kaleiçi Yat Limanı
(Kaleiçi Marina)






Kaleiçi Butik Oteller - Eski Evler
(Kaleiçi Hotels - Old Houses)




Parklar




Düden Şelâlesi
(Duden WaterFalls)




Antalya Müzesi
(Museum)









Kaleiçi


Tophane Çay Bahçesi
(Tophane Tea Garden)
Çay isteyen?


Yatlar 



Lunapark
(Aktur park)

Kaleiçi Çarşısı



Aktur Park