21 Aralık 2018 Cuma

RESSAM FERMAN AYDIN'I ATÖLYESİ'NDE ZİYARET ETMEK





       Yetenekli ressam Ferman Aydın'ı Ankara'da, kendi atölyesinde ziyaret ettim. Kendisi İstanbul'a gelerek bana eserlerinden birini armağan etmişti. Çok güzel bir yağlıboya tablo olan armağanı, evin duvarını süslüyor. Kendisini ziyaret ettiğim sırada, Mavi Çizgi Sanat Atölyesi'nde benim için bu suluboya resmini yaptı. Seymenler Parkı'nda Sonbahar Yürüyüşü...

Tabiî resimde yürüyen ben oluyorum. :)

Ferman Aydın, benim manevî ağabeyimdir. Sağ olsun, beni çok gezdirdi; sobbetine, esprilerine doyum olmaz. İnce ruhlu, sevecen bir adam...

Bunun nezdinde bir sürü öğrenci yetiştirmiş, yetiştirmeye devam ediyor...

Çektiğim video, onu ziyaret ettiğim Ekim -2018'e ait bir hatıradır...



Sevgiler...



Yasemin F. Kılıçaslan







Etiket bulutu: Yasemin F. Kılıçaslan, Yasemin F. Kilicaslan, Sonsuz Amor, Nisan Girdabı, Art, Video, Sanat, Sanatçı, Ressam, Ferman Aydın, Fermanart, Ferart, Ankara, Başkent, Çankaya, Suluboya, Sulu boya, Yağlıboya, Sergi

14 Aralık 2018 Cuma

How to Train Your Dragon (2010) - Dinner With A Dragon Scene (2/10) | Mo...





Bu müziği çok seviyorum... ♥

I like this music... ♥




EJDERHANI NASIL EĞİTİRSİN 3 Türkçe Dublajlı Fragman (2019)









Ederhanı Nasıl Eğitirsin Serisi'ni sevenlere müjde; özlem 2019'da bitiyor...

Ben de çok sevinçliyim. Uzun zamandır bekliyordum, az önce gördüm ve hemen paylaşmaya karar verdim. 1. Film beni gerçekten etkilemişti, Hıçkırık ve Dişsiz'in tanıştığı, arkadaş olduğu sahneler çok etkileyiciydi. Bende yeri ve anısı farklıdır. Müzikleri ile senaryosuyla sevdiğim bu filmin sonunda üçüncüsünü de izleyecek olduğum için mutluyum...







Etiket Bulutu: Ejderhanı nasıl eğitirsin, ejderhanı nasıl eğitirsin 2, ejderhanı nasıl eğitirsin 3, 2019, sinema, cinema, cinemaximum, animasyon, animation, dreamworks, hans zimmer, epic, viking, vikingler

#viking#vikingler#ejderhanınasıleğitirsin#2019#sinema#vikings#ejderha#animation#dreamworks#village#yaseminfkılıçaslan#sonsuzamor#nisangirdabı#blog#blogger#youtube#trailer#fragman#harika#awesome#amazing#filmizle#sinemafilmi

11 Aralık 2018 Salı

GRUP +1 - Hatırlasana sevgilim





Henüz on üçünde bir kız çocuğunun kalbini çalan şarkı...

Televizyonun karşısına geçip dans ederek dinlediğim o günleri hatırlıyorum da böyle görüntüler hâlinde gözlerimin önüne gelip gidiyor...

Hatta biraz unutmuşum diyebilirim, şayet bu gece İnstagram'da 90lı müzikler adlı sayfa bana bu şarkıyı ve bu iki kıymetli insanı yeniden hatırlattı. :) ♥

Şimdi bu dinlenesi eseri sizlerle paylaşıyorum...

♥♥♥



Yasemin F. Kılıçaslan



https://www.instagram.com/yaseminfkilicaslan/

AH ŞEHİDİM... GERİDE BIRAKTIĞIN BABANIN ACISI HEPİMİZİN ACISIDIR!


Bugün bana bir arkadaşımın gönderdiği, okurken hayli duygulandığım bir yaşanmışlığı buraya aktarmak istiyorum. Toplum olarak daha duyarlı olabilmemiz, ön yargıdan ve kibirden uzak, saygılı gençler yetiştirebilmemiz duası ile buyurun...

Olay, gazeteci Erem Şentürk'ün başından geçmiş. Arkadaşımın bana gönderdiği metni olduğu gibi aktarıyorum, hem de gazetecinin kendi dilinden...

Tam metroya bineceğim, bir tane yaşlı amca makinenin önünde panik yapmış dolduramıyor kartı.



Arkasında birkaç tane genç birikmiş bağırıyor amcaya “hadi be n’apıyosun, flört mü ediyosun makineyle” ben bunu duyunca delirdim, n’apıyosunuz ya dedim, gittim amcaya yardım etmeye.

Canım amcam sen ne istiyorsun dedim, kartım yok dedi.

Ben ona sordum kart mı yükleyeceksin, kart mı alacaksın? Benim kartım yok dedi, çok basit dedim şöyle çözeceğiz seninle meseleyi. 10 lirayı koyduk makineye, doldurduk kartını, 4 lira para üstünü de aldık, dedim al istediğin yere git bununla. Ama yarın mutlaka İETT’ye başvuru yap senin yaşına bedava ulaşım dedim, sen niye kartla falan uğraşıyorsun?


Neyse ben de doldurdum kendi kartımı turnikenin önüne geldim, tam turnikeden geçeceğim aa baktım amca orada bekliyor hala, amca niye binmedin? Dedim…

Yavrum adres soracaktım bunlar bana bağırırlar diye korktum soramadım, seni bekledim dedi, olur mu öyle şey amcam dedim, nereye gidecektin sen diye sordum, Üsküdar’a dedi. Amca Kirazlı’dayız karşı kıtada o, sen buraya nasıl geldin çok uzak dedim. Kafasını eğdi, dur dedim anlattım ona: Buradan iki kat aşağı in, Yenikapı yönüne bin, Yenikapı’da in sarı çizgiyi takip et Marmaray’a bin oradan 2 durak sonra Üsküdar Marmaray’dasın dedim. Amca hiçbir şey anlamamış, Japon balığı gibi mahzun mahzun bakıyor bana, anlamamış durumu. Baktım anlayacak gibi de değil, amca gel gidiyoruz dedim, atladık metroya gidiyoruz Üsküdar’a doğru.

İlk durakta binmişiz, güzel güzel oturmuşuz muhabbet olsun diye amcaya nerelisin diye sordum.

Malatya dedi. Var mı kayısı bahçesi filan dedim, yavrum ben emekli ağır ceza hakimiyim dedi… Aboov dedim içinden, sen onca insana 30 sene, 40 sene, 100 sene, müebbet hapis cezası dağıt, sonra gel metroda kartı şaşır, gideceğin yeri şaşır, kaybol…

Sonra amca dedim Malatya’dan İstanbul’a neyle geldin, uçakla mı otobüsle mi?

Amca dedi ki hatırlamıyorum. Dedim amca valizlerin nerede? 3 yaşındaki çocuk gibi yüzüme baktı nerde dedi. Telefon nerede dedim, nerede? Dedi. O an anladım ki amca demans hastası. Demans gerizekalı olmak değil, aklını yitirmek demek değil. Zekan yerinde, her şeyin normal; demans hastasını evlendirsen çocuğu olur, kıyafetin, yemeğin en güzelini seçer alır tek problemi var kişisel tarihini yitirmiş.



Amcanın aklında tek cümle var “Baba seni Üsküdar Marmaray’da bekliyorum”, aklında kalan tek şey bu. Amca oğlun seni kesin Üsküdar Marmaray’da bekliyor mu? Bekliyor. Kesin mi? Kesin. İndik Üsküdar’da oturduk bekliyoruz gelen giden yok, bekle Allah bekle kimse yok. O kadar bekledik ki sonunda Marmaray kepenkleri indirdi. Amcayla yakında bir yerde oturduk, amcadan kimliğini aldım, Ankara’da bir tanıdığı aradım dedim böyle böyle kimdir bu yakını vs. bir numara bulur musun? Sağ olsun yardımcı oldu bir telefon numarası geldi.

Harbiden Malatyalıymış amca, telefonu aradım bir kadıncağız açtı, dedim gece gece rahatsız ettim ama…

Ben daha lafa başlar başlamaz Üsküdar Marmaray’da mısınız dedi? Evet dedim, meğer biliyormuş kadın. Size eniştemin telefon numarasını vereyim onu arar mısınız dedi, tabii dedim aldım numarayı aradım enişteyi. Dedim gece vakti rahatsız ediyorum ama… Hemen Üsküdar Marmaray’da mısınız dedi evet dedim. Galiba bunu herkes biliyor, böyle bir şey var galiba İstanbul’da bir ben bilmiyorum diye düşündüm.

Derken neyse enişte geldi birazdan amcayı almaya.

Ben hemen başladım azarlamaya; demans hastası bu adam niye tek başına salıyorsunuz dışarı? Bu adamı dışarı salmakla 3 yaşında çocuğu salmak aynı şey! Ne biçim oğlu var ki bunun “baba gel seni Marmaray’da bekliyorum” diyor?


Enişte bana sarıldı ve “abi babanın oğlu polisti 3 yıl önce şehit oldu! Ve oğluyla son telefon görüşmesinde “baba seni Üsküdar Marmaray’da seni bekliyorum” Demişti, her şeyi unuttu onu unutmuyor, arada evden kaçıp buraya geliyor.




Dizlerimin bağı çözüldü. Kaldım öylece neyse onlar gitti kafamda cümleler uçuşuyor. İki şey düşündüm: Birincisi belki dedim amcanın oğlu gerçekten de oraya geliyor ama biz göremiyoruz.

İkincisi ve daha beterini söyleyeyim, demans hastalığı bizim de hastalığımız toplum olarak…

Tarih bilmediğimiz için aynı o amcanın metroda kaybolması gibi millet olarak sağa sola savrulup duruyor olabiliriz. Evet, en güzel kıyafetleri giyiyor, en güzel yemekleri yiyor, oyunlarda en yüksek puanları alabiliyoruz, ama bunlar bizim canlı olduğumuzun alametleri, hayatta olduğumuzun değil…

Yürek burkan bu anının videosunu buradan izleyebilirsiniz.


 

KİNTSUGİ NEDİR?


  Kintsugi veya kintsukuroi, bir Japon toz altın, gümüş veya platin ile toz haline getirilmiş veya karıştırılmış reçine ile kırık çömlekleri onarma sanatıdır. Bir felsefe olarak, bir nesnenin tarihinin bir parçası olarak kırılmasını ve onarımı ele alır...

       Kintsuginin ortaya çıkışı 15. Yüzyıl Japonya’sına dayanır. Rivayete göre Japon imparatoru sarayının değerli porselen eşyaları kırıldığında bunları kaybetmeye kıyamadığı için tamir için Çin’e gönderir. Çin’de bu eşyalarım adi metal sayılan demir tellerle tamir edildiğini görünce bu eşyalarının altınla tamir edilmesini emrederek kintsugi sanatının temellerini atar. Etimolojik olarak baktığımızda bu kelimeye; "Kin" Japoncada altın anlamına gelirken "tsugi" birleştirmek anlamını taşır. Bu hâliyle kelimenin altın ile birleştirme anlamına geldiği görülür...
       Bu bağlamda düşünecek olursak eskisinden daha güzel olabileceği sonucuna varabiliriz... :)
       Japonlar bunu 600 yıl önce keşfetmişler. Bence iyi bir keşif.  Bu yolla kırılan bir vazoyu ve yahut değerli bir seramiği elden geçirerek ona çok daha estetikli bir görünüm kazandırmak mümkün. Ama siz siz olun, bunun için eşyalarınızı kırmayın... ;)
       Antika meraklısı biri olarak söyleyebilirim ki bu tarz eski görünümler daima ilgimi çekmiştir. Çünkü bilirim ki eski olan her zaman daha değerlidir; işlem gören, emek verilerek yapılan bir eser kendi nazarında çok kıymetlidir. Kullanılan malzemelerinden yapılma amacına kadar türlü emeklerden geçerler. Başlarına herhangi bir kaza geldiğinde elbetteki üzülürüz ama her problemin bir çözümü, her derdin bir devası vardır...

Sevgiler,
Yasemin F. Kılıçaslan