hayata olumlu bakmak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hayata olumlu bakmak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Mayıs 2014 Çarşamba

ALLAH’IN EMANETİNİ İYİ KORUYALIM


ALLAH’IN EMANETİNİ İYİ KORUYALIM
Yasemin F. Kılıçaslan
            Çocuklar… Hayatımıza neşe ve mutluluk katan kanatsız Melekler…
            Muhtelif araştırmalardan yola çıkarak yazıyorum bu yazıyı. Bilhassa son dönemlerde sıkça rastladığım, yavrularına şiddet uygulayan ebeveynlere değinmek istiyorum!
            Şiddet bizde var olan ve önüne asla geçemeyeceğimiz bir olgu mudur? Hayır!
İnsanı şiddete iten sebepler aslında öyle korkunçtur ki bu, o insanın ta çocukluğuna dayanabilir; küçükken gördüğümüz sözlü ya da bedensel şiddetler, mutsuz bir çocukluk-gençlik dönemi, yetmiyormuş gibi birde mutsuz bir evlilik… Bir insan ne kadar pozitif ve yaşam sevinciyle dolmuş olursa olsun, hayat bir şekilde onu da olumsuzlaştırmayı başarıyor; başta aile içi huzursuzluk, çevredeki etkenler, dayatılmalar, sevgi ve şefkatten yoksun bırakılma, bir şey söylemeye çalıştığında “Sus bakayım, senin daha yaşın kaç?” diye susturulmalar… Oysa her bireyin bir şeyleri söylemeye hakkı vardır. Daha küçük yaşta susturulan bir bireyin sağlıklı gelişimini tamamlaması ne kadar mümkün olabilir ki? Biraz da buna kafa yormak gerekir. Bundan bir kaç yıl önce aldığım diksiyon eğitiminde; konuşmanın, kendini ifade etmenin ne kadar önemli olduğu anlatılmıştı bizlere. Şunu unutmayalım, konuşmayı ve dinlemeyi bilmezsek, çocuklarımızla sağlıklı bir iletişim kuramayız ve ipin ucunu bir kaçırdık mı, artık dinlemek istesek de onlar bize kendini anlatmak istemez! Onları kaybederiz… (Allah korusun. Âmin!) Tecrübelerime, gördüklerime ve duyduklarıma dayanarak yazıyorum bunları… Yasemin F. Kılıçaslan Yasemin F. Kılıçaslan
            Her şey ailede başlar; aile içinde mutluluk, sağlıklı iletişim, huzur ve şiddetten ırak bir ortam varsa, bu, o ailede yetişen çocuğa da yansır. Nitekim bir çocuk, ilk önce ebeveynlerini örnek alır kendine. Gözlerini ilk açtığı andan itibaren anne ve babasını görür, onları tanır, onları bir istinatgâh olarak değerlendirir, onların içinde kendine ait bir güven ortamı oluşturur lakin o güveni sarsmak çok tehlikelidir. Zira o çocuk bir gün büyüyecektir ama nasıl? Her şeyden önce huzursuz ortamda büyüyen bir çocuğun kendine olan güveni azalır, onu yalnız ve pasif gören bazı akranları ya da büyükleri tarafından ezilir veyahut tam tersine ailesinde gördüğü haksızlığı, şiddeti o da kendinden zayıf olanlara uygulamaya kalkar… Sağlıklı bir ergen olamaz; oysa ona hayatı, iyiyi-kötüyü, çirkini-güzeli anlatmalı, ona iyi bir rehber olmalıyız. Onu, kendi yanlışlarımız ve hatalarımızla değil, kendi doğrularımızla yetiştirmeliyiz. Örneğin kendimiz sigara içerken ondan sigarayı kısıtlarsak, hem de bunu kızara yaparsak, ne kadar sağlıklı sonuç alabiliriz ki? Ona doğru bir şeyler vermek istiyorsak, önce kendimizin doğru olması gerekmez mi?
            Bana yıllar önce anlatılan bir Kıssadan Hisse ile pekiştirmek istiyorum sözlerimi, ancak aklımda kalanını burada paylaşabilirim:
           "Çocukları aşırı derecede bal yiyen bir aile, ermiş bir zattan yardım isterler ancak ermiş, o gün çocuğa yardım edemeyeceğini, onunla konuşamayacağını, nitekim bunun için kırk gün beklemesi gerektiğini söyler. Ve kırk gün sonra çıkagelir; çocukla konuşur, onu aşırı bal yememesi hususunda ikna eder. ebeveynleri bu duruma şaşırır ve sorarlar: "Bunun için neden kırk gün beklediniz?" Mübarek şöyle cevap verir: "Kırk gün önce benden yardım istediğiniz de çocuğunuzla konuşmadım zira o gün bende bal yemiştim ve o balın vücudumdan çıkması ve sözümün tesirli olması için kırk gün bekledim..."
           Aklımda kaldığınca anlatmaya çalıştım, tam anlamıyla yazamadığım için affınıza sığınıyorum ama ne anlatmak istediğimi de anladığınızı düşünüyorum...
           Devam edecek olursak...
           Aile ne kadar da önemli bir kavram, değil mi? Evleniriz, çocuk sahibi olmak isteriz ve bir gün oluruz da ama kıymetini bilmeyiz. Oysa öyle güzel bir armağan sunulmuştur ki bizlere, bunu göremez, bilemez, hissedemeyiz! Yasemin F. Kılıçaslan
Hepimizin başından kötü olaylar geçmiş olabilir. % 100 mutlu, sağlıklı, huzurlu büyüyen bir birey yoktur diye düşünüyorum, en azından öyle birine rastlayamadım henüz. Umarım vardır ama nadir oldukları da kesin! Yasemin F. Kılıçaslan Yasemin F. Kılıçaslan
Sözü şuraya getireceğim, kendimiz ne yaşarsak yaşayalım, düzelmek daima bizim elimizdedir. Kendimizi kapalı bir kutu hâline getirmemeli, dışarıya açık olmalıyız; okumalı, araştırmalı ve daha kaliteli bir yaşam için kendimizi zorlamalıyız. Başkalarıyla uğraşmak yerine kendimize ve ailemize yoğunlaşmalıyız. Ne kadar bilinçlenir, bilgilenir, eğitim düzeyimizi artırırsak ve “gerçek manada medenîce” davranırsak, o kadar kaliteli bir yaşama sahip oluruz! (Bunları yazıyorum ama hayatım boyunca ne zorluklarla karşılaştığımı bir anlatsam, sayfalar yetmez ve okuduklarınıza inanamazsınız…) Yasemin F. Kılıçaslan   Yasemin F. Kılıçaslan Yasemin F. Kılıçaslan
Hayatta başımıza ne gelirse gelsin inancımızı kaybetmemeliyiz; göğsümüzde çarpan kalbimiz, bu hayata gelme nedenimizi bize unutturmayan en büyük etkendir, zira hâlâ hayatta olduğumuzu kanıtlar bize ve bu dünyaya geliş nedenimizi hatırlatır her atışında. Bunu anlamamak için büyük bir gaflete düşmüş olmak gerekir. Şu fani ve çivisi çıkmış dünyada kendimize olan güvenimizi asla kaybetmemeliyiz. Unutmayalım ki kendi benliğimizi bulmadan çocuklarımıza yardımcı olamayız… “Kendini sevmeyen kimseyi sevemez” diye bir söz vardır, bence doğru! Sevmeyi bilmezsek çocuğumuza da sevgiyi öğretemeyiz. Oysa sevmek kalbi yumuşatır, insana güzellik verir ve paylaşıldıkça çoğalır… Yasemin F. Kılıçaslan Yasemin F. Kılıçaslan Yasemin F. Kılıçaslan Yasemin F. Kılıçaslan
Bazen kötü anılar gelir yapışır zihnimize, durup dururken sinirleniveririz, hatta bu uğurda yanımızdakileri de kırarız, hele çocuklarımızı… Sonra pişman oluruz ama iş işten geçer. Ancak bu tutumumuzu sürdürürsek; çocuklarımızı kendimizden uzaklaştırır, onları hayattan soğutur, inancını yitirmiş, kalbi buz kesmiş ve gelecek vaat etmeyen bir bireye neden olabiliriz. Lütfen, kendimize biraz hâkim olmayı bilelim. Elimizi şiddete alıştırırsak bu, zamanla büyür, genişler ve sonrasında yine üzülen biz oluruz ama elimizi sevgiye, çocuğumuzu başını okşamaya alıştırır ve ona konuşma fırsatı verirsek, onun yanında farklı statülere bürünür; sadece anne-baba olmakla kalmayıp yerine göre arkadaş, yerine göre sırdaş olabilirsek, ne mutlu bize… Yasemin F. Kılıçaslan
                                                           Yasemin F. Kılıçaslan Yasemin F. Kılıçaslan
 
Evet… Şimdi http://www.kuranvebiz.com/ sitesinden güzel bir alıntıyı paylaşmak istiyorum (İnşaAllah yazı sahipleri haklarını helâl ederler! Âmin!)
Peygamber efendimiz (Sav) şöyle buyurmuştur:
“Küçüklerimize şefkat etmeyen bizden değildir.”
(Ebu Davud)
Resulullah (Sav) çocukları reyhan çiçeğine benzetmiş ve şöyle buyurmuşlardır:
“Çocuk kokusu cennet kokusudur.”
Enes b. Malik der ki:
“Resulullah (Sav) çocuklarla en çok şakalaşan idi”
(İbnü’l Esir/3–466)
Resulullah (Sav) herkesi çocuklarını öpmeye teşvik ederdi:
"Çocuklarınızı öpün, zira her öpücük için size Cennette bir derece verilir. Melekler öpücüklerinizi sayarlar ve bunu sizin için yazarlar."
Usame b. Zeyd şöyle demiştir:
Resulullah beni bir dizine, Hasan’ı da diğer dizine oturtur, sonra ikimizi birden bağrına basar ve “Allah’ım bunlara merhamet et, çünkü ben bunlara merhametliyim” derdi.
(Buharî, Edep 22, Ahmed b. Hanbel, V, 205)
Rabia b. El Haris şöyle rivayet etmiştir:
Babam beni, Abbas da oğlu Fadl’ı Rasulullah’a gönderdi. Huzurlarına girdiğimiz zaman bizi sağlı sollu oturttu. Bizi öylesine kucakladı ki, daha kuvvetlisini görmedik.
Peygamber Efendimiz (Sav):
“Her doğan çocuk, İslâm fıtratı üzerine doğar. Anne babası onu Yahudi, Hıristiyan veya Mecusi yapar.” buyuruyor.
(Buhâri, Cenaiz 79, 80, 93; Müslim, Kader 22–25)
“Siz, kıyamet gününde kendi isimleriniz ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız; öyleyse güzel isimler seçin.”
(Ebû Dâvud, Edeb 70)
“Allah’tan korkun ve çocuklarınız arasında adaleti gözetin.”
(Buhâri, Hibe 12–13, Şehâdet 9; Müslim, Hibât 13)
Resulullah (Sav):
“Hiç bir baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir şey bağışlayamaz, bırakamaz” buyurmuşlardır.
(Tirmizi, Birr 33)
“Çocuklarınıza öğreteceğiniz ilk söz Lâ ilâhe illâllah olsun.”
(Abdürrezzak, Musannef IV/334)
 
Ne olur onları kaybetmeyelim, onları kazanalım… Sevgiler…
            Yasemin F. Kılıçaslan                         Yasemin F. Kılıçaslan