28 Şubat 2015 Cumartesi

YAŞAR KEMAL...

 
Edebiyat dünyası; dev çınarını, Yaşar Kemal'i kaybetti. Mekânı Cennet olsun. Kendisini, çok sevdiğim bir şiiriyle uğurluyor, Yüce Allah'tan sonsuz rahmet diliyorum...


İSTANBUL HAYALLERİMİN ŞEHRİ
İstanbul hayallerimdeydi gene bu gece
Çeşit çeşit semtleriyle muhteşem bir bilmece
Kimi zaman balık kokularıyla Eminönü
Satıcı ile doludur hem arkası hem önü
Kimi zaman baharatlı kokarken Mahmutpaşa
Ordan bulunur her çeşit katacak binbir aşa
Bütün saygınlığıyla Sultanahmet salınır
Dikilitaş görülmezse tarihine alınır
Bir tarihin yattığı Topkapı surlarıdır
Artık savaştan usanmış barışın kırlarıdır
Eskinin koku fakiri Eyüp yeni parkıyla
Huzur verir yorulmuşa erenlerin farkıyla
Müziğin kalbinin attığı Unkapanı
Bir sürü yıldızın her zaman ilk mekanı
Ve çocuk hayallerinde Haşim İşcanlı Laleli
Bizden çok bize yakın esnafın yedi düveli
Ve Şişli’si ki o alışverişin gurmesi
İstanbul’a gelenin gerekir mutlak görmesi
Anılmıyor artık çöpleri Ümraniye daha şık
İstanbulumun kalbini aydınlatan bir ışık
Mecidiyeköydür ki orası yolları bağlayan
Beyoğlu çilekeştir kaldırım taşlarında ağlayan
Taksim İstanbul için merkez kabul edilir
Oradan İstanbul’da her bir yere gidilir
Parlayan yıldız gibi Bakırköy civarları
Tertemiz boyanmıştır evlerin duvarları
Bebek Arnavutköy Beykoz Sayfiyenin alası
Oralarda yaşlanmaktır herkesin tek rüyası
Levent desen çok katlıdır, alışveriş tatlıdır
Üsküdar geçilirken yavaş isen atlıdır
Kağıthanenin deresi eskidir eğlencesi
Kayık sefalarından bahseder hep güncesi
Kanlıcanın yoğurdudur meşhur eden orayı
Beylerbeyi gösterir sahiline sarayı
Fatih sakindir her zaman sukunete çağırır
Esenler hareketli satıcılar bağırır
Beyazıt meydanında gençler zaman geçirir
Kumkapı güzelliği alemciyi içirir
Fenerbahçe kültür kokar, meşhurdur tiyatrosu
Kasımpaşa Delikanlı raconu ve aftosu
Binbir semti temsil eder binbir kültürle bizi
Bekler hep kolları açık müşfik ve anaç sizi
Sayılmayan semtleri de kötü sanmayın sakın
Tarih bile saygı durur şu boğaza bir bakın
Bütün semtleri güzeldir hepsinde farklı bir yan
İstanbulu görmeyen…Talihsizliğine yan
 
"


İnternette bulduğum bu fotoğrafı; kime ait olduğunu bilmemekle beraber, sahibine/sahibesine özrümü ileterek burada paylaşıyorum...




                                                                                                                              Yasemin F. Kılıçaslan
 

26 Şubat 2015 Perşembe

BACK TO THE FUTURE (2) GELECEĞE DÖNÜŞ (2)

             Yasemin F. Kılıçaslan  Yasemin F. Kılıçaslan
             En sevdiğim filmlerden biriydi ki hâlâ öy le... Serinin 2.filminde (bilhassa benim gibi fanatikler iyi bilirler) 2015'e gidiyorlardı. 1989 şartlarında yapılan bu filmi ilk olarak 1996'da Almanya'da izlemiştim; pek tabii Almanca olarak ve takdir edersiniz ki hiç bir şey anlamamıştım. Ancak, görüntüler o kadar hoşuma gitmişti ki oldukça başarılı bulmuştum. Uçan arabalar, hava kaykayları, bedene göre kendiliğinden ayarlanabilen ve kuruyabilen giysiler, sesle yönetilebilen fırınlar, vs...
 Yasemin F. Kılıçaslan  Yasemin F. Kılıçaslan  Yasemin F. Kılıçaslan
            Ve şimdi 2015'teyiz fakat ne uçan araba ne de hava kaykayları görüyorum! :) Acaba Steven Spielberg mi çok hayalciydi, yoksa biz mi çok geriyiz? Şaka bir yana, hayalci olmak güzeldir ve bunu benim gibi hikâye yazarları iyi bilirler... ;) Yasemin F. Kılıçaslan
  Yasemin F. Kılıçaslan

Marty ve Doc
(Onları seviyorum)
 Yasemin Yasemin F. Kılıçaslan
Marty'nin gelecekteki ayakkabıları
 Yasemin F. Kılıçaslan
Ve montu... 
 Yasemin F. Kılıçaslan 
 Yasemin F. Kılıçaslan
Hill Valley'in bu görüntüsü Marty'yi bile şaşırtmıştı... 
(Tarihi Saat Kulesi)
 Yasemin F. Kılıçaslan 
 Yasemin F. Kılıçaslan
 Şu teknolojiye bir bakın...
 Yasemin F. Kılıçaslan
Ve hava kaykayları... 
 Yasemin F. Kılıçaslan 
 Yasemin F. Kılıçaslan
Griff'in ayakkabıları da son derece ilginç... 
 Yasemin F. Kılıçaslan
Adamlar emek vermişler ve güzel bir film yapmışlar...
Bizde, günümüzde bile böyle filmler yapabilen yapım ve teknoloji yok! 
 Yasemin F. Kılıçaslan
Uçan polis aracı... 
 
 Yasemin F. Kılıçaslan
Müthiş DELOREAN... 
Yasemin F. Kılıçaslan
Köpeğe bakın, onu gezdiren özel bir tasma teknolojisi kullanılmış... 
 Yasemin F. Kılıçaslan
 Yasemin F. Kılıçaslan
Yasemin F. Kılıçaslan
 Pizza sahiden de güzel görünüyor...
 Yasemin F. Kılıçaslan
İzlenmeye değer, arşivlik bir film...
 
Bakalım biz bu teknolojileri ne zaman görebileceğiz? :)
Yasemin F. Kılıçaslan 
* * *
 Yasemin F. Kılıçaslan 
Günümüzle bağdaşan görüntüler de mevcut. Örneğin kapılar için uygulanan fonksiyon tuşu, akıllı evler ve yine aynı anda birden fazla kanal izleme imkânı veren televizyonlar, 3G...
Yasemin F. Yasemin F. Kılıçaslan
 Yasemin F. Kılıçaslan
Yasemin F. Kılıçaslan
Yasemin F. Kılıçaslan
 
İzlemeyenlere tavsiye ederim. Güzel bir seri...
 
Yasemin F. Kılıçaslan
Yasemin F. Kılıçaslan

22 Şubat 2015 Pazar

Büyük İnsanlar (Beyinler) Orta İnsanlar (Beyinler) Küçük İnsanlar (Beyinler)

Yerden göğe kadar doğru bir söz;

Büyük beyinler fikirleri, orta beyinler olayları, küçük beyinler ise kişileri konuşur...

            Söz, Hyman G. Rickover'a ait olup benimde benimsediğim, altında derin manalar yatan ve asla boşa söylenmemiş bir sözdür...

* * *

"Büyük insanlar (beyinler) fikirlerle uğraşır."

Bana göre; beyin jimnastiği yapan, fikir üreten, boş konuşmayan ve toplumda saygın bir statü edinebilen kimselerdir...

* * *

"Orta insanlar (beyinler) olaylarla uğraşır."

Bana göre; özellikle haberleri ve olayları takip eden, yorumlayan, analiz yetisine sahip, mantıklı  ve başkalarının hayatına saygılı kimselerdir... Hepsi değil tabii...

* * *

Ve, en sık karşılaştığım insan türü:

"Küçük insanlar (beyinler) insanlarla uğraşır."

Bana göre; başkaları hakkında dedikodu - gıybet yapan, başkalarını çekiştiren, onların zayıf noktasını - ayıbını bulmaya çalışan kıskanç, kişiliksiz, şeref yoksunu, cahil, inançsız ve kararmış kalbe sahip kimseler...

* * *

             Okuyan, eğitim ve kültür düzeyini yükselten, boş durmayan (ki boş duranı Allah sevmez ve boş duranı şeytan doldurur), evvel kendisi ve ailesi, bilâhare toplum adına faydalı işlerde bulunan, çalışkan, dürüst, seviyeli, insana değer veren, temiz yürekli insanlar ile karşılaşmak ve sapık ruhlu, iftiracı, dedikoducu, gammaz, fitne fücur, imansız, kalbini her an zehirleyen, kendine ve topluma zarar veren kimselerin de yakınımızdan bile geçmemeleri dileğiyle...

ÖĞRETMENİM İZİN VERMİYOR!


ÖĞRETMENİM İZİN VERMİYOR! Yasemin F. Kılıçaslan

Yasemin F. Kılıçaslan

Güngörmüş, kültürlü, eğitimli bir büyüğümün; sonuna kadar hak verdiğim, nitelikli sözlerini paylaşacağım… Yasemin F. Kılıçaslan

“Geçen gün durakta otobüs beklerken bir lise öğrencisine rastladım; mini okul forması içinde soğuktan titriyordu. ‘Kızım, niye böyle dolaşıyorsunuz, baksana üşüyorsun!’ dedim. Kızın karşılığı daha da şaşırtıcıydı: ‘Öğretmenimiz giyinmemize izin vermiyor!’

Yasemin F. Kılıçaslan

Sonra…

Yasemin F. Kılıçaslan

Aramızda geçen diyaloglar şöyleydi:

Büyüğüm: Bu kız gelişme çağında, büyüyor ve gün gelecek evlenip yuva kuracak, anne olacak… (Üzerine basa basa) Yasemin F. Kılıçaslan

Ben: Ama soğuk hava, içine işliyor… Yasemin F. Kılıçaslan

Büyüğüm: Günümüzde güzellik, çıplaklık takıntısı almış başını gidiyor; açık seçik giyiniyorlar… Yasemin F. Kılıçaslan

Ben: Yani buna zorlanıyorlar… Yasemin F. Kılıçaslan

Büyüğüm: Bir kısmı, evet… Şimdi bunlar üşütüp hastalandığında hastane parasını öğretmeni mi verecek? Yarın öbür gün aldığı bu soğuklar nedeniyle her yanını iltihaplar kapladığında ne olacak peki? Belki çocuk sahibi bile olamayacak! Bunlar ne biçim öğretmenler ki öğrencilerinin böyle havalarda bile giyinmesine izin vermiyorlar!

Ben: … (Suskun bir baş sallama) Yasemin F. Kılıçaslan

Büyüğüm: Sinirim tepeme çıktı resmen; hava neredeyse eksi derece… Benimde çocuklarım, torunlarım var! Yasemin F. Kılıçaslan

Ben: Doğru diyorsun. Biz paltolarla, kalın kumaş pantolonlarla bile üşüyoruz. Açıkçası bende şaşkınım… Yasemin F. Kılıçaslan

Büyüğüm: Olmaz olsun böyle şey… Yasemin F. Kılıçaslan

Yasemin F. Kılıçaslan

Son cümlesinde hafiften tebessüm ettiğim ama gerçekten de hak verdiğim sözlerdi…

Soğuklarda sıkı sıkı giyinmeli; kendimize, sağlığımıza dikkat etmeli ve geleceğimizi garanti altına almalıyız. Annem hep şöyle der: “Her zaman böyle genç kalmayacaksın, bu yüzden geleceğine yatırım yapmalısın!” Yasemin F. Kılıçaslan

Bu, benim için faydalı bir öğüt olmakla beraber bana liseli yıllarımda Kış mevsiminde dahi giydiğim tişörtleri hatırlattı; nitekim o dönemlerde Kış’ın dışarıda yağmur yağarken bile bilmem nedendir üşümez ve tişörtle gezerdim. Ancak, ne evimde ne çevremde ne de okulumda beni açık seçik giyinmeye zorlayacak kadar anormal zihniyetlerle ASLA karşılaşmadım. Bilakis, gerek ailem gerekse öğretmenlerim beni her yönümle koruyacak öğütler verir, bana sahip çıkarlardı. Şanslıymışım… ;) Yasemin F. Kılıçaslan


Yasemin F. Kılıçaslan Saygılar

Yasemin F. Kılıçaslan

Yasemin F. Kılıçaslan Yasemin F. Kılıçaslan

17 Şubat 2015 Salı

FOTOĞRAF MAKİNEME YANSIYAN KAR MANZARALARI










PEYGAMBER EFENDİMİZ HZ. MUHAMMED'İN (S.A.S)
VEDA HUTBESİ
 
 

VEDA HUTBESİ 

Ey İnsanlar!
Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemeyeceğim.

Ashabım!
Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir; her türlü tecavüzden korunmuştur.

Ey Ashabım!
Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakin benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildirilen kimse, burada bulunuşta işitenden daha iyi anlayarak, muhafaza etmiş olur.

Ashabım!
Cahiliyet devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu Rebia'nin kan davasıdır.

Ey Ashabım!
Bugün şeytan sizin su topraklarınızda yeniden tesir ve hâkimiyetini kurmak gücünü ebedi surette kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız, bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakininiz!

Ey İnsanlar!
Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkiniz, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkiniz, onların aile yuvasını, sizin hoşlanmadığınız
hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe dövüp, sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları meşru bir şekilde, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.

Ey Mü’minler!
Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah kitabi Kur'an'dır.

Ey Mü'minler!
Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz. Müslüman müslümanın kardeşidir; böylece bütün
Müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Meğerki gönül hoşluğu ile kendisi vermiş olsun.

Ey Ashabım!
Kendinize de zulmetmeyiniz. Kendinizin de üzerinizde hakki vardır.

Ey İnsanlar!
Cenab-i Hak her hak sahibine, hakkini (Kuran’da) vermiştir. Varise vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa, ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başkasına ait soy iddia eden soysuz yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah’ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün Müslümanların ilencine uğrasın. Cenab-i Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder.

Ey Ashabım!
Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem’in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır.
Allah yanında en kıymetli olanınız, ona en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arap olmayana
takva ölçüsünden başka bir üstünlüğü yoktur.

Ey Ashabım!
Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz? "Allah’ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine
getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun diye şahadet ederiz!"
(Bunun üzerine Resul-i Ekrem, mübarek şahadet parmağını göğe doğru kaldırarak, sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek söyle buyurdu.)

Şahit ol ya Rab! Şahit ol ya Rab! Şahit ol ya Rab!


SANAT DENİLİNCE



SANAT

Yıllar önce, kitap yazmaya karar verdiğim sırada bir arkadaş ortamında bir adamla tanışmış ve ona; öğretmenlerimin beni çok beğendiklerinden, ses oyunculuğumu başarılı bulduklarından, ayrıca yazmayı düşündüğüm öyküyü de (roman) beğendiklerinden bahsetmiştim. Aynı sıralarda bir başka arkadaşımız da müziğe karşı olan duyarlılığından, hatta (burada ismini vermek, kendisini deşifre etmek istemiyorum) ünlü bir ses sanatçısı ile tanıştığından ve birlikte gitar çaldıklarından bile bahsetmişti… Sanata önem veren bir birey olarak ben kendi adıma çok sevinmiş ve o arkadaşa destek vermiştim, tabii o da bana…

Üreten insanı severim. Aradan birkaç zaman geçti ve bu süre zarfında bahsettiğim, arkadaş ortamında tanıdığım o adamı gördüm yine; sürekli etrafımızda olup hiç konuşmuyor ve bizden uzak duruyordu. Mesafeli duruşu, rahatsız edici bakışlarıyla ortamı da geriyordu. Bizde buna bir anlam veremiyorduk; ancak sonrasında anladık ki sebebi kıskançlıkmış. Bir gün karşımıza çıktı ve dedi ki “Sanat kelimesinin anlamını bilmeyen insanlarsanız, bence sözlüğü açıp bir okuyun!” Yasemin F. Kılıçaslan

Şaşırdık tabii ve bende ona dedim ki “Sanat, insanın yeteneklerinin sonucu ortaya çıkan bir eser; bir resim, bir kitap, bir tiyatro, bir şarkı, vb… emek verilen bir olgudur ve belli ki siz bunlardan yoksunsunuz, olanı da hazmedemiyorsunuz…”

Şu sözü hatırlarım hep: “Emeğin değerini, emek vermesini bilenler anlar.”

Böyleleri ile öyle çok karşılaştık ki gerek yakınımızda gerekse uzağımızda; takdir edilmek şöyle dursun; küçümsemeye ve belki de içten içe besledikleri kıskançlığı, çekememezliği kusmaya ça1ıştılar. Ama bir şeyi unuttular; amaçsız, hayalsiz bir gelecek olamaz; bu dünyaya geliş gayemizi unutmamalı, yeteneklerimizi göz ardı etmemeli, duygu ve isteklerimizi, hayallerimizi ve de yeteneklerimizi harcamamalıyız… 

Kesinlikle uzak durduğum insan türü; “İyi ve doğru işler yapmaya çalışan insanları nedenli nedensiz yargılayan, yaptıkları işleri beğenmeyen, küçümsemeye kalkan ve ayakları takılıp düşsün diye önlerine çeşitli engeller koymaya çalışan kimseler; ne büyük hayâsızlık, ne büyük zalimliktir ki bunu yaparken yüzleri bile kızarmıyor!

Böyle insanlarda şunu fark ettim; hayatta bir amacı olmayan, özgüveni gelişmemiş, velhasıl hayata tutunmayan, tutunamayan ya da tutunmak istemeyen kişiler, başkalarının da başarısını görmek istemiyorlar. Tembel bir öğrencinin, başarılı bir sınıf arkadaşının aldığı yüksek notu kıskanması, ona kötü lâkaplar takması gibi… 

Yine birkaç yıl önce kendi aramızda hatıra fotoğrafları çektirdik; o gün derse gelmeyen ve bunun sonucunda fotoğraf çekimine katılamayan ve daha sonra çektiğimiz fotoğrafları gören bir arkadaşımız çıktı, dedi ki (kendine değil de pahallı fotoğraf makinesine güvenen biriydi) “Benim olmadığım nereden belli, fotoğrafların kalitesinden…”

Bende ona dedim ki “Marifet fotoğraf makinesinde değildir, fotoğraf çekmek her şeyden önce bir sanattır…” 

Ve bu sözüme herhangi bir karşılık gelmedi… 

GÖRSEL ESTETİK Ders Kitabı’nın ana sayfasında gördüğüm, okuduğum ve gerçekten de çok etkilendiğim bir yazıyı paylaşmak istiyorum. Yazı, Ülkü Tamer’e ait olup Ara Güler’in fotoğrafçılık ile ilgili sözlerinden ibarettir ve öyle güzel anlatmış ki…


Ne zaman Ara Güler'in adı geçse, aklıma bir olay gelir önce. 
1980'lerin başıydı. Yayınevi yöneticiliği yaptığım dönem... Günün birinde Ara heyecanla daldı odama.
"Ülkü," dedi, "bir kitap hazırladım. Fotoğraf albümü. Hemen bas. Bir milyon satacağız."
"Sen çıldırdın mı?" dedim. "Gazeteler bile bir milyon satmıyor."
Ara hemen yanıtı yapıştırdı:
"O zaman beş bin garanti."

Kitabı bin beş yüz bastık. Yayıncılık yıllarımda bana en büyük kıvanç veren kitaplardan biri oldu.
Bir gün yine heyecanla geldi. Bu kere burnundan soluyordu.
"Hayrola?" dedim.
"Ne adamlar var... Bana soruyorlar. ‘Sen ne marka makineyle fotoğraf çekersin?’ diye. Fotoğraf makineyle mi çekilir! Şimdi en iyi, en gelişmiş daktilo bende olsa en büyük yazar ben mi olurum! Roman daktiloyla mı yazılır!"
Bir an soluklandı.
Gözleriyle kalbini göstererek, "Arkadaş," dedi, "fotoğraf burayla, burayla çekilir. Ben Singer dikiş makinesiyle bile fotoğraf çekerim... Şunlara bak. Alıyorlar Leica'yı, Canon'u, Nikon'u ellerine, yola düşüyorlar. Bir köylü mü gördüler. Dur! İki şipşak, tamam... Koyun sürüsü mü gördüler. Dur! İki şipşak, tamam... Çadır mı gördüler. Dur! İki şipşak, tamam... Ben bir çobanın fotoğrafını çekeceksem, onunla oturmalıyım, birlikte yemek yemeliyim, gece çadırında kalmalıyım... Onu tanımalıyım. Fotoğrafını ancak ondan sonra çekebilirim."
Ara, durup dururken dünyanın en iyi fotoğrafçılarından biri olmamış...

Sabah Gazetesi’nden alınan bir makale; ders kitabımızda paylaşılmış, bende buradaki yazımda paylaşmak istedim…

Sevgiler…



Yasemin F. Kılıçaslan