roman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
roman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Eylül 2019 Perşembe

THE PHANTOM OPERA

İlk defa izlediğimde daha ilk okula gidiyordum; o yaşta bile klibi beni etkilemişti; hani derler ya İnsan 7sinde ne ise 70de de odur. Ne olacağım, ne tarz müziklerden hoşlanacağım o yaşlardan belliymiş. Yıllar sonra aklıma geldiğinde hemen arama motoruna yazdım ve buldum; yine aynı duygularla fakat biraz daha yaşlanmış bir kalple izledim. Yeri geldi hüzünlendim; beni hüzünlendiren o yıllara karşı duyduğum garip hasretimdir. Nedendir bilinmez içimde eski yıllara karşı hep bir özlem var. Belki de yaşamımın giderek tekdüze hâl alması, insanları tanıdıkça mutsuzluğumun artması, yalnızlığa çekilmek istemem...
Hepsi birer faktör, ama şu da var ki kendini bildiğin ve yalnızlıktan korkmadığın sürece sen özgürsün ve mutluluk, başkalarının göremediği, sadece senin görebildiğin ayrıntılarda gizli, yeter ki keşfet...
Yasemin F. Kılıçaslan
♥♥♥
İyi dinlemeler, iyi seyirler...

3 Eylül 2019 Salı

YASEMİN F. KILIÇASLAN KİMDİR?

   
 Antalya Finike doğumludur. Kaş Merkez İlk Öğretim Okulunu bitirdikten sonra öğrenimine Finike Cumhuriyet Çok Programlı Lisesi'nde devam etti. Skolyos hastalığı nedeniyle uzun süre tedavi gördü. Evlenip İzmir'e yerleştikten sonra bir süre orada kaldı ve ilk kitabını yazmaya başladı. Anadolu Üniversitesi Radyo ve Televizyon Programcılığı bölümünü bitirdi. Ankara'ya giderek orada Başkent İletişim Bilimleri Akademisi'nde Rıza Okur, Fulin Arıkan, Sinan Pekinton ve Rüştü Asyalı gibi değerli akademisyenler tarafından diksiyon eğitimi aldı. Akademi, İzmir'e de bir şube açtıktan sonra İzmir'e geri döndü ve eğitimini devam ettirerek Dublaj - Seslendirme yaptı. Ünlü aktör Cihan Ünal, Trt'nin kıymetli spikerlerinden Bülent özveren, yine kıymetli sanatçı, aktör Rüştü Asyalı, Ali İpin ve Hakan Urgancı gibi başarılı akademisyenlerden eğitim aldı. Sinema filmi ve belgesel seslendirme şansı elde etti. Başarı göstererek sertifikasını aldı. Bu arada kitabını yazmaya devam etti.        Bir süre oğluyla ilgilendiğinden kendini iş dünyasına kapattı. Kendini geliştirmek suretiyle evde kitaplar okudu ve ilk kitabını tamamlayarak Cinius Yayın Evi'nde yayınlattı. Sonsuz Amor adlı Seri'nin ilk eseri olan Nisan Girdabı'nı okuyucuyla buluşturduktan sonra serinin ikinci eseri olan Kitaptaki Sır'ı yazmaya başladı ve onu da tamamlayarak yine Cinius Şirketi'nde yayımlattı. Bu arada Ayla Aşgan'la tanışarak beraber senaryo çalışmaları yaptı...
       Ergenlik yıllarından bu yana şiir yazıyor, özellikle akrostiş şiirler yazmaya bayılıyor ve şiirlerini bir araya getirerek yayınlatmayı düşünüyor. Ayrıca sanatsal etkinlikler yapmayı, dijital art resim çalışmaları yapmayı da seviyor. Kitap tasarımları için fotoğraflar çekiyor ve çektiriyor ve de bu fotoğrafları dijital ortamda harika etkinliklere dönüştürüyor...
       Şu aralar Sonsuz Amor Serisi'nin üçüncü eseri olan Hipnoz'u yayınlatmaya hazırlanıyor...
       On yıldan fazla bir süre İzmir'de ikamet eden Yasemin F. Kılıçaslan, yakın zamanda İstanbul'a taşınarak burada yaşamaya başladı. Hayali, ömrünün geri kalanını gözden ırak bir adada geçirmek. Hindistan'ı ve tropikal adaları çok seviyor. İdeali, oğluna yetebilecek kadar iyi, akıllı, eğitimli, kendini sürekli geliştiren, sevilen ve saygıyı hak eden bir anne ve kitaplarının yok satıldığı, okuyucusunun bol olduğu, sevilen sayılan bir yazar, şair olarak dünyaya imza bırakabilmek...
   
       Kitaplar konusundaki düşüncesi: Ne yazık ki kitap okunmayan bir ülkede yaşıyoruz. Her türlü zararlı yiyeceğe, içeceğe ve nesneye tonlarca para döken insanoğlu, sıra kitaba geldiğinde cebini delik gösteriyor. Oysa kitaplar, çok ucuz bir bilet karşılığında okuyucuyu bambaşka bir dünyaya taşır, hayal gücünü besler, ona yeni bir aile ve dostlar kazandırır. İnsanlar neden kendilerini böylesi harika bir mutluluktan mahrum bırakırlar bir türlü anlamam. Ben ki bir gecede bir kitap bitiren, kucağımda kitapla uyuyakalan, bunun mutluluğunu tadan bir genç kız idim. Şimdiyse kendi öyküsünü kaleme alan yetişkin bir kadın, bir anneyim ve yazdıkça mutlu oluyorum, yazdıklarımı okudukça hayal gücümü genişletiyorum ve yazdıkça insanları daha çok seviyorum; onlara iyi örnek olabilmek için doğru olanı arz etmeye çalışıyorum. İstiyorum ki onlar da benimle olmak istesinler; mutluluğumu paylaşsınlar, kitaplarımı okusunlar, benimle sohbet etsinler... Ama...

"Benim yazmaya doyamadığım kitapları, insanlar almaya üşeniyor..."





25 Mart 2016 Cuma

YASEMİN F. KILIÇASLAN & SONSUZ AMOR "NİSAN GİRDABI"






YASEMİN F. KILIÇASLAN & SONSUZ AMOR 1 "NİSAN GİRDABI" - SÖZLER...




YASEMİN F. KILIÇASLAN SONSUZ AMOR 1 "NİSAN GİRDABI" SÖZLER...




SONSUZ AMOR 1 "NİSAN GİRDABI (SÖZLER)




SONSUZ AMOR 1 "NİSAN GİRDABI" (SÖZLER)




SONSUZ AMOR 1 "NİSAN GİRDABI" (SÖZLER)




SONSUZ AMOR 1 "NİSAN GİRDABI" SÖZLER




Guitar Sensation - Guitar Tango

Violin - No one to Fall in Love With

Spanish Guitar - Lara and Reyes

Rawa Norteamerica Nuestro Amor

17 Şubat 2015 Salı

SANAT DENİLİNCE



SANAT

Yıllar önce, kitap yazmaya karar verdiğim sırada bir arkadaş ortamında bir adamla tanışmış ve ona; öğretmenlerimin beni çok beğendiklerinden, ses oyunculuğumu başarılı bulduklarından, ayrıca yazmayı düşündüğüm öyküyü de (roman) beğendiklerinden bahsetmiştim. Aynı sıralarda bir başka arkadaşımız da müziğe karşı olan duyarlılığından, hatta (burada ismini vermek, kendisini deşifre etmek istemiyorum) ünlü bir ses sanatçısı ile tanıştığından ve birlikte gitar çaldıklarından bile bahsetmişti… Sanata önem veren bir birey olarak ben kendi adıma çok sevinmiş ve o arkadaşa destek vermiştim, tabii o da bana…

Üreten insanı severim. Aradan birkaç zaman geçti ve bu süre zarfında bahsettiğim, arkadaş ortamında tanıdığım o adamı gördüm yine; sürekli etrafımızda olup hiç konuşmuyor ve bizden uzak duruyordu. Mesafeli duruşu, rahatsız edici bakışlarıyla ortamı da geriyordu. Bizde buna bir anlam veremiyorduk; ancak sonrasında anladık ki sebebi kıskançlıkmış. Bir gün karşımıza çıktı ve dedi ki “Sanat kelimesinin anlamını bilmeyen insanlarsanız, bence sözlüğü açıp bir okuyun!” Yasemin F. Kılıçaslan

Şaşırdık tabii ve bende ona dedim ki “Sanat, insanın yeteneklerinin sonucu ortaya çıkan bir eser; bir resim, bir kitap, bir tiyatro, bir şarkı, vb… emek verilen bir olgudur ve belli ki siz bunlardan yoksunsunuz, olanı da hazmedemiyorsunuz…”

Şu sözü hatırlarım hep: “Emeğin değerini, emek vermesini bilenler anlar.”

Böyleleri ile öyle çok karşılaştık ki gerek yakınımızda gerekse uzağımızda; takdir edilmek şöyle dursun; küçümsemeye ve belki de içten içe besledikleri kıskançlığı, çekememezliği kusmaya ça1ıştılar. Ama bir şeyi unuttular; amaçsız, hayalsiz bir gelecek olamaz; bu dünyaya geliş gayemizi unutmamalı, yeteneklerimizi göz ardı etmemeli, duygu ve isteklerimizi, hayallerimizi ve de yeteneklerimizi harcamamalıyız… 

Kesinlikle uzak durduğum insan türü; “İyi ve doğru işler yapmaya çalışan insanları nedenli nedensiz yargılayan, yaptıkları işleri beğenmeyen, küçümsemeye kalkan ve ayakları takılıp düşsün diye önlerine çeşitli engeller koymaya çalışan kimseler; ne büyük hayâsızlık, ne büyük zalimliktir ki bunu yaparken yüzleri bile kızarmıyor!

Böyle insanlarda şunu fark ettim; hayatta bir amacı olmayan, özgüveni gelişmemiş, velhasıl hayata tutunmayan, tutunamayan ya da tutunmak istemeyen kişiler, başkalarının da başarısını görmek istemiyorlar. Tembel bir öğrencinin, başarılı bir sınıf arkadaşının aldığı yüksek notu kıskanması, ona kötü lâkaplar takması gibi… 

Yine birkaç yıl önce kendi aramızda hatıra fotoğrafları çektirdik; o gün derse gelmeyen ve bunun sonucunda fotoğraf çekimine katılamayan ve daha sonra çektiğimiz fotoğrafları gören bir arkadaşımız çıktı, dedi ki (kendine değil de pahallı fotoğraf makinesine güvenen biriydi) “Benim olmadığım nereden belli, fotoğrafların kalitesinden…”

Bende ona dedim ki “Marifet fotoğraf makinesinde değildir, fotoğraf çekmek her şeyden önce bir sanattır…” 

Ve bu sözüme herhangi bir karşılık gelmedi… 

GÖRSEL ESTETİK Ders Kitabı’nın ana sayfasında gördüğüm, okuduğum ve gerçekten de çok etkilendiğim bir yazıyı paylaşmak istiyorum. Yazı, Ülkü Tamer’e ait olup Ara Güler’in fotoğrafçılık ile ilgili sözlerinden ibarettir ve öyle güzel anlatmış ki…


Ne zaman Ara Güler'in adı geçse, aklıma bir olay gelir önce. 
1980'lerin başıydı. Yayınevi yöneticiliği yaptığım dönem... Günün birinde Ara heyecanla daldı odama.
"Ülkü," dedi, "bir kitap hazırladım. Fotoğraf albümü. Hemen bas. Bir milyon satacağız."
"Sen çıldırdın mı?" dedim. "Gazeteler bile bir milyon satmıyor."
Ara hemen yanıtı yapıştırdı:
"O zaman beş bin garanti."

Kitabı bin beş yüz bastık. Yayıncılık yıllarımda bana en büyük kıvanç veren kitaplardan biri oldu.
Bir gün yine heyecanla geldi. Bu kere burnundan soluyordu.
"Hayrola?" dedim.
"Ne adamlar var... Bana soruyorlar. ‘Sen ne marka makineyle fotoğraf çekersin?’ diye. Fotoğraf makineyle mi çekilir! Şimdi en iyi, en gelişmiş daktilo bende olsa en büyük yazar ben mi olurum! Roman daktiloyla mı yazılır!"
Bir an soluklandı.
Gözleriyle kalbini göstererek, "Arkadaş," dedi, "fotoğraf burayla, burayla çekilir. Ben Singer dikiş makinesiyle bile fotoğraf çekerim... Şunlara bak. Alıyorlar Leica'yı, Canon'u, Nikon'u ellerine, yola düşüyorlar. Bir köylü mü gördüler. Dur! İki şipşak, tamam... Koyun sürüsü mü gördüler. Dur! İki şipşak, tamam... Çadır mı gördüler. Dur! İki şipşak, tamam... Ben bir çobanın fotoğrafını çekeceksem, onunla oturmalıyım, birlikte yemek yemeliyim, gece çadırında kalmalıyım... Onu tanımalıyım. Fotoğrafını ancak ondan sonra çekebilirim."
Ara, durup dururken dünyanın en iyi fotoğrafçılarından biri olmamış...

Sabah Gazetesi’nden alınan bir makale; ders kitabımızda paylaşılmış, bende buradaki yazımda paylaşmak istedim…

Sevgiler…



Yasemin F. Kılıçaslan




6 Mayıs 2014 Salı

YAZMAK


Yazmak…Yasemin F Kılıçaslan 

Bazen yalnız hissedersin kendini; sarılmak istersin kaleme kâğıda, dökmek istersin yüreğinden geçenleri ve birde bakmışsın ki sayfalar dolusu bir eser çıkmış ortaya…

Yazmak öyle harikulâde hisler yaşatır ki insana, tarifi mümkün değildir. Bazen gördüğün bir rüya, bazen dinlediğin bir şarkı ya da sözsüz bir müzik, ellerin ceplerinde dolaşırken karşına çıkan herhangi bir insan, esin kaynağı olabilir senin için…

Bir şeyler yazmaya karar verirsin; başını, ortasını ve sonunu belirlersin; giriş, gelişme ve sonuç… Ancak hele bir yazmaya başladın mı, içerik daha da değişir, zenginleşir, sen bile şaşıp kalırsın; “Bunu ben mi yazdım?” diye sorarsın kendine… Yasemin f. Kılıçaslan

Yüz sayfalık bir hikâye vardır kafanda ancak yazmaya bir başladın mı, değişen ve zenginleşen içerikle birlikte senin düşüncelerinde değişime uğrar ve birde bakmışsın ki yüzlerce sayfayı buluvermiş… Dinlediğin her müziğin ayrı bir ilham, yaşadığın her tecrübenin ayrı bir katkıda bulunduğunu görürsün ve en önemlisi de bakmışsın ki aslında kendini, düşlerini anlatmışsın hikâyende…

Yazdıkça daha da güçlenir kalemin; duyguların, düşüncelerin…

İki önemli karakter vardır; biri sen diğeri ise hayalindeki kişi…

Zira kendi hayatına dönüp baktığında, aslında ne kadar mutsuz, ne kadar yaralı olduğunu görürsün. Hak etmediğin muamelelere maruz kalmışsındır; şiddet, aldatılma, bir şeyleri ne kadar doğru ve düzgün yapmaya çalışırsan çalış ama takdir görememe, yıpratılma… Yasemin F. Kılıçaslan

Bağırır durursun ama sesini duyuramazsın; işte o an açar okursun yazdığın hikâyeyi ve orada kendini bulursun; mutsuzluğun, özlemin, yapmak isteyip de yapamadıkların, sahip olmak isteyip de olamadığın… Yasemin f Kılıçaslan

İşte, ben roman yazmaya böyle başladım! Yasemin f Kılıçaslan


* * *

Gün gelir de sen bir yerden başlamak istersen, sakın ama sakın kimsenin seni ve hayallerini yıldırmasına izin verme. Karanlık dünyaya mahkûm insanlar, seni de o karanlığın içine çekmek isterler. Sakın buna izin verme. Görebildiğin kadar ileriye git, oraya vardığında daha da ileriyi gördüğüne tanıklık edeceksin… Başarmaktan korkma, kendini güven!
                                                          

Yasemin F. Kılıçaslan Yasemin F. Kılıçaslan