6 Mayıs 2015 Çarşamba


NASİHAT


Hasbıhal… Diyaloglar…


Yaşı küçük ama yüreği kocaman; hayattan darbe almış, dünyadan nefret eden, yüreği kabarık; ancak çok değerli ve kıymetli bir insan… yasemin f. kılıçaslan

yasemin f. kılıçaslan

O: Nereden başlayacağımı bilemiyorum… yasemin f. kılıçaslan

BEN: Çocukluğuna dair hatırladığın ya da unutamadığın en kötü anın olabilir…

O: Birkaç tane geliyor aklıma… İki arkadaşımın evimize benimle oynamak için geldiği zaman, içlerinde biri susamış, bende ona su almak için içeri girmiştim. Tam olarak hatırlamıyorum ama annem bir şey sinirliydi ve acısını benden çıkararak arkadaşıma götürdüm bir bardak suyu zehir etti. Suyu ağlayarak götürdüğüm zaman arkadaşımın ablası “Bak gördün mü çocuk senin yüzünden azar işitti” demişti… yasemin f. kılıçaslan

BEN: … yasemin f. kılıçaslan

O: Küçük kızıma biraz gergin olduğum zaman hafif sesimi yükseltiyorum ama isteyerek değil çünkü kalp kırmak bana göre değil; burada anlatmak istediğim, annemin bana “Sakın çocuğunuza bağırmayın, onu asla üzmeyin, ona çok iyi bakın…” demesi… Gülüyorum… yasemin f. kılıçaslan

BEN: Neden? yasemin f. kılıçaslan

O: Neden? Güzel soru… Çünkü kendisi beni pek çok kez aşağılamış, küçümsemiş, beni diğer kardeşlerimden daha küçük görmüş -ki bunu çoğu kez hissettirdi; yukarıda Allah var!- başkalarının beni aşağılamasına müsaade etmiş bir insandır…

BEN: … yasemin f. kılıçaslan

O: Örneğin, birkaç kez bana kız kardeşimin –özellikle liseye giderken- pek çok hayranı olduğundan bahsetmişti. Zaten onun güzelliğini över dururdu hep… Liseyi bitirdikten sonra bir gün sohbet ediyoruz. Ben; anne kız güzelce, arkadaşça sohbet ederiz diye düşünerek “Biliyor musun, sınıfımın bulunduğu katın duvarına biri benim adıma ilân-ı aşk etmişti, yine servisi beklediğim yerde de adıma “Seni seviyorum…” yazıları görmüştüm ve duvarlarda, başka yerlerde… Hatta bir gün okula giderken yolumda güller bulmuştum… Annemin karşılığı ne oldu ne dersin? yasemin f. kılıçaslan

BEN: Nedir? yasemin f. kılıçaslan

O: “Sen yanlış anlamışsındır, onlar senin için değildir…” Evet… Doğru; çünkü ben kimsenin beğenmeyeceği, hayranlık duymayacağı bir kız idim… yasemin f. kılıçaslan

BEN: Öyle olduğunu sanmıyorum, sen çok güzelsin! yasemin f. kılıçaslan

O: Dünyaya göre öyle, aileme göre değil… yasemin f. kılıçaslan

BEN: Dünya daha kalabalık… J yasemin f. kılıçaslan

O: J yasemin f. kılıçaslan

BEN: Peki, ya ailen konusunda yanılıyorsan? yasemin f. kılıçaslan

O: Aptal değilim; yaşadıklarım, gördüklerim, duyduklarım ve hissettiklerim bana yeterli kanıt oldu…

BEN: … yasemin f. kılıçaslan

O: Hani derler ya anlatılmaz, yaşanır… Ben ne yaşadığımı biliyorum ama böyle anlatınca, inanılması güç geliyor hâliyle… yasemin f. kılıçaslan

 Bir örnek daha vereyim; yine genç kızlık dönemimde babam bana “Seni şu ailenin kızıyla değiştirelim!” demişti. Güldüm; aile dostumuzun kızını bende çok seviyordum. Sonra dedi ki “Ama onun ailesi seni ister mi bilemem…” yasemin f. kılıçaslan

BEN: Yorumsuz… yasemin f. kılıçaslan

O: Başkaların çocukları her zaman daha değerli oldu onlar için; hiç unutmuyorum kız kardeşim çalıştığı şirketin sahibinin oğlu hakkında konuşuyordu; çocuk benden 1–2 yaş küçüktü. Ama öyle akıllı öyle şahane bir çocukmuş ki sınıfı asla takdirsiz geçmezmiş…

BEN: … yasemin f. kılıçaslan

O: Lâfı uzatmayacağım… Çocuk bizim liseye başladı; ara sıra karşılaşıp konuşuyoruz böyle. Sınıfta kaldığını duydum, şaşırdım. Onunla aynı sınıfta okuyan bir arkadaşım dedi ki “Ne sanıyordun, bu, ortaokulu bile zor bitirdi, hiç zayıfsız geçmezdi ki…

BEN: … yasemin f. kılıçaslan

O: O an şunu anladım; bu çocuk okul konusunda başarısız olabilir ama “olumsuz yanını dışarı vurmayan, onu deşifre etmeyen, daha da onu iyi ve başarılı gösteren, kısaca onu çok seven ve sahiplenen bir aileye sahipti. Bense… yasemin f. kılıçaslan

BEN: … yasemin f. kılıçaslan

O: Her insan, her genç kız gibi benimde çok yanlışım oldu ama onların eleştiri anlayışı hep hakaret şeklindeydi. Bir annenin kızına açık seçik küfür, hakaret ettiği görülmüş şey midir? Ben böyle şeyleri filmlerdeki kötü karakterlerde gördüm… Yanlışlarım oldu ama hiçbir zaman aşağılık işlere bulaşmadım, kimsenin hakkında kötü konuşmadım, ne olursa olsun dine yönelmeye çalıştım, çabaladım durdum, kendimi bulmaya çalıştım ama en ufak yanlışımda “Seni bu yanlışa iten sebep neydi?” sorusu yerine, “Sen şöylesin, böylesin…” hakaretlerine maruz kaldım… Adalet bu muydu?

BEN: Eleştiri iki türlüdür: “Olumlu Eleştiri - Olumsuz Eleştiri” yasemin f. kılıçaslan

Ancak çoğu insan eleştirinin ne olduğunu bilmez, zannederler ki bir insanın yanlışını yüzüne vurmak, ya da yaptığı işi kötülemek… Asla! Mesela bir resim yaparsın ama ufak bir hata yapmışsındır. Ne olabilir bu? Yerde karlar varken ağaçlarda çiçekler açmıştır. Yani bir tezatlık söz konusudur… Ama bunu uygun bir dille anlatırsın… Yanlışlara gelince; insanlar birbirlerinin açığını yakalamaya çalışır durur, dünya böyledir. Sanırım senin ki de bundan ibaret… yasemin f. kılıçaslan

O: Kesinlikle öyle; çevrem ne yazık ki böyle insanlarla doluydu ki hâlâ öyle; insanlar dünyanın her yerinde aynı; nereye gidersen git karşısına hep böyle tipler çıkıyor. Bendeki de şans işte…

BEN: … yasemin f. kılıçaslan

O: Yeteneklerimi sorguladım; neler yapabilirim, ne gibi becerilerim var diye kendime sordum, farklı alanlarda kendimi denemek istedim. Bir gün olsun bana “Kızım, sen neler yapıyorsun, isteklerin, hayallerin nedir, nasıl bir okula gitmek istersin?” gibi sorular soran, beni geleceğe hazırlayan, benimle arkadaşlık eden bir ailem olmadı. Ama zayıf getirdiğim zaman ya da sınavda barajı aşamadığım zaman çok güzel hakaret etmeyi bilen bir babaya sahiptim… yasemin f. kılıçaslan

BEN: Mesela? yasemin f. kılıçaslan

O: Mesela resim yapayım dedim; annem hemen karşı çıktı; ressamlar para kazanamıyor, ucuz bir iş, vasat bir meslek… Ama şimdi bir yakınım resme başladı ve onları el üstünde tutuyor, işte evlat kayırmaya bir örnek daha… Diyorum ya ne yaşadığımı bir ben biliyorum birde Allah!

BEN: … yasemin f. kılıçaslan

O: Neye el attıysam başarılı oldum ama kendimi gösteremedim. Her zaman bir şeyleri ertelemek zorunda kaldım, buna mecbur edildim ama en kötüsü ise güvendiğim dağlara kar yağmasıydı…

BEN: Nasıl yani? yasemin f. kılıçaslan

O: Bırak bende kalsın! yasemin f. kılıçaslan

BEN: Saygı duyuyorum! yasemin f. kılıçaslan

O: Ne inancımı beğendirebildim, ne de yaptığım işi beğendirebildim… Yaptığımı işi takdir etmek şöyle dursun, daha da küçümseyerek egolarını tatmin etmeye çalışıyorlardı. Sadece aile içinde değil, aileye dışarıdan katılanlarda aynıydı… –Tövbe Hâşâ- “Ben Allah’a inanmıyorum” diyen ve hiç sevmediğim bir adam kalkmış benim inancımı sorguluyordu. Yine –Tövbe Hâşâ- “Benim Allah’ım rakımdır” diyen insan tanıdım. Kim oluyorlardı da benimle bu şekilde konuşabiliyorlardı. Ne hakla, ne cüretle, kendilerini ne sanıyorlardı! Konuşurlardı tabii, çünkü ben de hep sahipsizdim! yasemin f. kılıçaslan

BEN: Hayır, asla sahipsiz değilsin. Hepimizin yegâne sahibi Allah’tır. Sen kendi kendine sahip çıkacaksın; karakterine, namusuna, bedenine, ahlâkına, imanına, vs… Eğer başkaları sana haksızlık ediyorsa kendini “sen” savunacaksın; bir başkasının seni savunmasını beklemeyeceksin… Herkes kendinden sorumludur; herkesin ameli kendinedir… Bırak kendileriyle baş başa kalsınlar, hiç kimseye mecbur ya da bağlı değilsin. Aile demek; ömür boyu sana karışmaları, müdahale etmeleri, tek doğrunun kendilerinde toplandığı yanılgısıyla seni her konuda acımasızca eleştirebilecekleri demek değildir! Doğarsın, çocuk olursun, büyürsün, kendi ayakların üstünde durursun, evlenirsin, çocuk doğurursun ve çocuğunu büyütürsün ama nasıl? Kendi hayatından vazgeçerek değil; ona konuşmayı öğretirsin, eğriyi doğruyu öğretirsin, dinini öğretirsin, sağlıklı yaşamayı öğretirsin, ona yardımcı ve destek olursun ama bunları yaparken onun “kendini bulması, karakterinin oturması, ne istediğini bilen bir birey olması” için de bir yerde yalnız bırakırsın ki; kendi kendine bir şeyler yapabilmeli, kendine güvenebilmeli, her düştüğünde seni aramamalı… yasemin f. kılıçaslan

O: Hislerime tercüman oldun… Çünkü ben bu dediklerinin hiç birini yaşayamadım; ne çocukluğumda ne gençliğimde… Evliyim, bir kızım var ama bana hâlâ hükmetmeye çalışan bir annem var.

Hıh… yasemin f. kılıçaslan

BEN: Ne oldu? yasemin f. kılıçaslan

O: Aklıma bir şey geldi de… yasemin f. kılıçaslan

BEN: Benimle paylaşır mısın? yasemin f. kılıçaslan

O: Güzel etkinlikler düzenleyen kıymetli bir dostum var, bizi de her zaman çağırır ama eşimin öyle sosyal ortamlarda, sözün kısası o taraklarda bezi yoktur. Bir gün anneme “Ya güzel bir etkinlik var ama gidemedim, keşke eşimi beklemek yerine yalnız gitseydim. O zaman etkinliği kaçırmazdım!” dedim ve dedim diyeceğime bin pişman oldum… yasemin f. kılıçaslan

BEN: Neden? yasemin f. kılıçaslan

O: Annem dedi ki: Gitme zaten, o adam dul…  yasemin f. kılıçaslan

BEN: Ne! yasemin f. kılıçaslan

O: Kendini dünyaya kapatan; dünyaya, gelişmeye, yeni insanlar tanımaya tümüyle karşı bir anneye sahibim ve Allah şahidimdir onunla bir arada olmak, beni gerçekten sıkıyor çünkü sosyal olmak istiyorum; yeni insanlar tanımak, şöyle kaliteli çevreler edinmek… yasemin f. kılıçaslan

BEN: Çok haklısın. İnsanın insana ihtiyacı vardır! yasemin f. kılıçaslan

O: Evet, ama ben kendimi bildim bileli hep yalnız oldum; yalnızlığa alıştırıldım. Arkadaş, dost edinemedim, edindiğimde de onlardan uzak kaldım. Issız bir yerde yaşamaya mahkûm ettiler; ne konuşabileceğin kimsem vardı, ne de dertleşebileceğim… Oysa doktor demişti ki “Konuş… Yanında konuşacak kimsen olmasa bile ağaçlarla konuş, asla içinde tutma hiçbir şeyi… yasemin f. kılıçaslan

BEN: Doğru demiş; konuşmak insanı rahatlatır. “Bin bilsen de bir bilene danış…” demişler. Konuşmak, bir şeyleri paylaşmak; bilgi alışverişinde bulunmak… Konuşursun; acıların azalır, kalbe ferahlık verir ya da mutluluğunu paylaşırsın… Sürekli evde oturmak insanı sıkar, boş duranı Allah sevmediği gibi Melun da bu kimseyle fazlaca uğraşır… Belki annenin durumu da böyledir. Yalnız kaldığı için böyle hissediyordur… Kimseye güvenmemesi, kendi güvensizliğinden kaynaklanıyor olabilir. Bence bunun özüne inmek gerek… yasemin f. kılıçaslan

O: Ben annemle çok konuşmaya çalıştım ama yararsız… Sürekli “Sen ne yaşadın ki benim yaşadıklarımın yanında; ben aldatıldım, dövüldüm, sövüldüm, elimden tutan olmadı…” diyerek kafamı yedi durdu yıllarca… En çok da “Elimden tutan olmadı!” sözüne kızıyorum. Niye hep başkalarından medet ummuş ki; insan kendi kendine var olabilmeyi bilmeli… Küçük bir gençlik hatası yapmışsa, bunu bana ödetmeye hakkı yok ki! yasemin f. kılıçaslan

BEN: Evet, çok doğru!  Ancak şurada unutulmaması gereken bir madde var; her insan senin gibi düşünmez… Seni ele alalım; başından türlü olumsuzluklar geçmiş ama sen ne inancını yitirmişsin ne de insanlığını… Tamam, yanlışların olmuş ama bu yanlışlardan yola çıkarak doğruyu bulmayı da başarmışsın. Bunu herkes başaramaz. Annene gelince; anladığım kadarıyla kendi kendine var olabileceğine inanmamış ya da bir şeyleri başarabileceğine; belki inancı yüzünden böyle hareket etmişti, belki de koca dayağını, dışarıdaki mücadeleye tercih etmişti…

O: Şurası kesin ki benim çocukluğumu ve gençliğimi yediler… Bir söz duymuştum; aile hayatın iyi gitmemişse, evlilik hayatında iyi gitmiyor… Yanlışlarımdan biri de evlenmek için seçtiğim erkekti; inançlı biri olduğunu sanıp, güvenip, her şeyi göze alarak evlendiğim insan; sadece kadının başını kapatmayla Cennet’e gideceğini düşünen, karısına evde bikini giydirirken, dışarıda pantolon bile giymemesi için kalbini kıran; karısının güzelliğinden yararlanırken bununla yetinmeyip başka kadınlara, kızlara sulanan, hatta akrabalarına bile… Kadın, dayanamayıp ayrılma kararı aldığında “Neyse, bende bir akrabama evlenme teklifi götürmeyi düşünüyorum!” diyen, yeniden bir araya geldiklerinde de yine bildiğini okuyan, değişmeyen bir erkekti… Ama bana bunları yaşatırken başkalarının kalbini kazanmayı iyi biliyordu… yasemin f. kılıçaslan

BEN: Ne gibi? yasemin f. kılıçaslan

O: Bana “aslan gibi” kocan var, maşallah, bir sene motosikletle, ertesi sene arabayla seyahat eden biri… Maşallahı var, şusu var, busu var diye diye canımı yediler… Tabii muhteşem kocam motosikletleri, arabaları ya da evleri tek başına aldı, karısı ona hiç ama hiç destek olmadı… Bir kere o motosikleti alabilmek için ben; “yazın bile üşüdüğüm, kışın iltihaplandığım” kutu gibi bir eve razı oldum bu 1, daha iyi evde oturabilirdim ama başka kadınlar gibi davranıp “Ben en iyisine layığım” demedim, en iyisine layık olduğumu bildiğim hâlde bu da 2; 3. kışın o evde karnımın her yanını iltihap kapladı ve bir sabah “o muhteşem eşimi” işe uğurlarken “Beni böyle nasıl bırakabiliyorsun!” dediğimde, bana “Can sıkıyorsun!” deyip arkasına bile bakmadan giden bir erkekle evliydim. tabii kocamın ASLAN'lığı bununla da bitmiyor; örneğin geçtiğimiz günlerde (kırk yılın başında) kütüphane almak için alışverişe çıktık. Ben mobilyalara bakıyorum, o ise mini etekli, çirkin suratlı, sevgiliyle öpüşüp duran rezile bakıyor... Bu zaten her zaman böyleydi; bir yere oturmaya gideriz; benimle ilgilenmek, sohbet etmek şöyle dursun, tutar öpüşen sevgililere bakar, kendisinden yirmi yaş küçük ergenleri gözleriyle takip ederek taciz eder... Ne evlilik ama... "Gel, oturup sohbet edelim!" derim, "Ya bugün kimseyle konuşmadın galiba, canın konuşacak birilerini mi arıyor!" der... Bu mudur yani evlilik; sus pus oturacaksın, hiç bir şey yapmayacaksın; ne emek, ne fedakârlık, ne sevgi, ne sohbet, ne sadakat... Alın size Müslüman, alın size “aslan gibi koca…” ama benim gözümde değil; bana göre öyleleri ancak leş yiyiciler olabilir… Affedersin! yasemin f. kılıçaslan

BEN: … yasemin f. kılıçaslan

O: Evime sadık kaldım; süsünde püsünde, gezmesinde bir kadın olmadım. Bir gün arabada şoför koltuğunun yanına oturdum diye lâf işitirken kendisi bayan arkadaşlarını öne oturtuyordu…

BEN: Anlıyorum! yasemin f. kılıçaslan

O: Bir gün tatile çıktığımız zaman kızımı yıkayıp temiz giysiler giydirmiştim. Babasına göstermek için balkona çıkarttım ve seslendim; “bulunduğun yerden balkonu görebiliyor musun?” dedim, oradan bacanağı hemen lâfa atıldı; “Rahat bırak şu adamı, bari tatilde rahat bırak, ne o ikide bir sesleniyorsun, her seslendiğinde cevap mı verecek sana!” yasemin f. kılıçaslan

İşte karşınızda ailem ve aileme giren ve asla hayatımda yer almasını istemediğim; insana saygı duymayan, patavatsız kişiler… Tabii o zaman “muhteşem kocam” da sesini çıkarmadı; çünkü bana hakaret edilmesinden oldum olası hoşlanan biriydi… Acaba diyorum insanların bu kadar düşmanlıklarını ya da saygısızlıklarını hak edecek ne yaptım ve aklıma bir şey gelmiyor... Ancak bildiğim büyük bir gerçek var; ben bu erkeği sevemiyorum ve artık öyle bir hâldeyim ki onu sevenlerden, övenlerden de uzak duruyorum. Çünkü onu seven, beni sevmiyor demektir ve benim, beni sevmeyenle işim olmaz… yasemin f. kılıçaslan

BEN: Sevmek çok geniş bir kavramdır; “Yaratılanı sev, Yaradan’dan ötürü…”

O: Ama içimde iyiye dair bir şey kalmadı ki; hayaller, iyi duygular, sevgi… Hepsi öldü…

BEN: Böyle düşünmekte çok haklısın. Ama yeniden diriltebilirsin… yasemin f. kılıçaslan

O: Diriltecek birisine ihtiyacım var… Artık yoruldum… yasemin f. kılıçaslan

BEN: Bak, bu yaşına kadar pes etmediysen, yine pes etme. Hayat daha bitmedi. Saçındaki kırları görme ya da onları Allah’ın nuru olarak gör. Allah’a sığın; o, sana yeter. Hepimize yeter! Yönün daima kıbleye olsun. Sana değer vermiyorlar mı, bırak kendi değerleriyle kalsınlar. Belli zamanlarda bir araya geliyorsanız, geçmiş olumsuzlukları hiç yaşanmamış kabul et; onları görme, duyma hatta gerekiyorsa muhatap olma ya da hiç olmadı, al karşına konuş… yasemin f. kılıçaslan

O: İçimden gelmiyor… Beni anlamayanla konuşamam, tükettiğim nefese yazık!

BEN: Seni anlayan birileri elbet vardır. Eğer yok ise de üzülme; koy alnını secdeye, et duanı… Gerisini Rabbimize bırak… O, her şeyin iyisini, doğrusunu bilendir… yasemin f. kılıçaslan

O: Öyle ama bazen kıldığım namazdan bile bir şey anlayamıyorum! yasemin f. kılıçaslan

BEN: Olabilir… Şunu sakın unutma; namaz, Allah’la konuşmak demektir. Onunla konuştuğunu düşünerek ve de sûrelerin, duaların anlamlarını öğrenerek kılmaya çalış. İşte o zaman tamamlanırsın… Kıyamda, rükûda ve secdede ne söylediğini bilirsin… Doktorlardan, ilâçlardan ya da başkalarından medet ummak yerine Allah’a sığın… Önüne takılan engelleri bir bir ayıkla ve sosyal ol. Asla yalnızlığa kapılma; spor yap, yürüyüş yap, sözüne ettiğin etkinliklere katıl; kimsenin sana mani olmasına izin verme. Belki bu yaşına kadar bulamadın ama bu, bundan sonra da yalnız kalacağın, üzüleceğin, kırılacağın, aşağılanacağın ya da bir dost bulamayacağın anlamına gelmiyor… Daha önce de söylediğim gibi hayat daha bitmedi; eğer bitti dersek, pes etmişiz demektir…

O: Gerçekten sağ ol… yasemin f. kılıçaslan