NASİHAT
Hasbıhal…
Diyaloglar…
Yaşı küçük ama yüreği kocaman; hayattan darbe almış,
dünyadan nefret eden, yüreği kabarık; ancak çok değerli ve kıymetli bir insan… yasemin f. kılıçaslan
yasemin f. kılıçaslan
O:
Nereden başlayacağımı bilemiyorum… yasemin f.
kılıçaslan
BEN:
Çocukluğuna dair hatırladığın ya da unutamadığın en kötü anın olabilir…
O:
Birkaç tane geliyor aklıma… İki arkadaşımın evimize benimle oynamak için
geldiği zaman, içlerinde biri susamış, bende ona su almak için içeri girmiştim.
Tam olarak hatırlamıyorum ama annem bir şey sinirliydi ve acısını benden çıkararak
arkadaşıma götürdüm bir bardak suyu zehir etti. Suyu ağlayarak götürdüğüm zaman
arkadaşımın ablası “Bak gördün mü çocuk senin yüzünden azar işitti” demişti… yasemin f. kılıçaslan
BEN:
… yasemin f. kılıçaslan
O:
Küçük kızıma biraz gergin olduğum zaman hafif sesimi yükseltiyorum ama
isteyerek değil çünkü kalp kırmak bana göre değil; burada anlatmak istediğim,
annemin bana “Sakın çocuğunuza bağırmayın, onu asla üzmeyin, ona çok iyi
bakın…” demesi… Gülüyorum… yasemin f. kılıçaslan
BEN:
Neden? yasemin f. kılıçaslan
O:
Neden? Güzel soru… Çünkü kendisi beni pek çok kez aşağılamış, küçümsemiş, beni
diğer kardeşlerimden daha küçük görmüş -ki bunu çoğu kez hissettirdi; yukarıda
Allah var!- başkalarının beni aşağılamasına müsaade etmiş bir insandır…
BEN:
… yasemin f. kılıçaslan
O:
Örneğin, birkaç kez bana kız kardeşimin –özellikle liseye giderken- pek çok hayranı
olduğundan bahsetmişti. Zaten onun güzelliğini över dururdu hep… Liseyi
bitirdikten sonra bir gün sohbet ediyoruz. Ben; anne kız güzelce, arkadaşça
sohbet ederiz diye düşünerek “Biliyor musun, sınıfımın bulunduğu katın duvarına
biri benim adıma ilân-ı aşk etmişti, yine servisi beklediğim yerde de adıma
“Seni seviyorum…” yazıları görmüştüm ve duvarlarda, başka yerlerde… Hatta bir
gün okula giderken yolumda güller bulmuştum… Annemin karşılığı ne oldu ne
dersin? yasemin f. kılıçaslan
BEN:
Nedir? yasemin f. kılıçaslan
O:
“Sen yanlış anlamışsındır, onlar senin için değildir…” Evet… Doğru; çünkü ben
kimsenin beğenmeyeceği, hayranlık duymayacağı bir kız idim… yasemin f. kılıçaslan
BEN:
Öyle olduğunu sanmıyorum, sen çok güzelsin! yasemin
f. kılıçaslan
O:
Dünyaya göre öyle, aileme göre değil… yasemin f.
kılıçaslan
BEN:
Dünya daha kalabalık… J yasemin f. kılıçaslan
O:
J yasemin f. kılıçaslan
BEN:
Peki, ya ailen konusunda yanılıyorsan? yasemin f.
kılıçaslan
O:
Aptal değilim; yaşadıklarım, gördüklerim, duyduklarım ve hissettiklerim bana
yeterli kanıt oldu…
BEN:
… yasemin f. kılıçaslan
O:
Hani derler ya anlatılmaz, yaşanır… Ben ne yaşadığımı biliyorum ama böyle
anlatınca, inanılması güç geliyor hâliyle… yasemin f.
kılıçaslan
Bir örnek daha vereyim; yine genç kızlık
dönemimde babam bana “Seni şu ailenin kızıyla değiştirelim!” demişti. Güldüm;
aile dostumuzun kızını bende çok seviyordum. Sonra dedi ki “Ama onun ailesi
seni ister mi bilemem…” yasemin f. kılıçaslan
BEN:
Yorumsuz… yasemin f. kılıçaslan
O:
Başkaların çocukları her zaman daha değerli oldu onlar için; hiç unutmuyorum
kız kardeşim çalıştığı şirketin sahibinin oğlu hakkında konuşuyordu; çocuk
benden 1–2 yaş küçüktü. Ama öyle akıllı öyle şahane bir çocukmuş ki sınıfı asla
takdirsiz geçmezmiş…
BEN:
… yasemin f. kılıçaslan
O:
Lâfı uzatmayacağım… Çocuk bizim liseye başladı; ara sıra karşılaşıp konuşuyoruz
böyle. Sınıfta kaldığını duydum, şaşırdım. Onunla aynı sınıfta okuyan bir
arkadaşım dedi ki “Ne sanıyordun, bu, ortaokulu bile zor bitirdi, hiç zayıfsız
geçmezdi ki…
BEN:
… yasemin f. kılıçaslan
O:
O an şunu anladım; bu çocuk okul konusunda başarısız olabilir ama “olumsuz
yanını dışarı vurmayan, onu deşifre etmeyen, daha da onu iyi ve başarılı
gösteren, kısaca onu çok seven ve sahiplenen bir aileye sahipti. Bense… yasemin f. kılıçaslan
BEN:
… yasemin f. kılıçaslan
O:
Her insan, her genç kız gibi benimde çok yanlışım oldu ama onların eleştiri
anlayışı hep hakaret şeklindeydi. Bir annenin kızına açık seçik küfür, hakaret
ettiği görülmüş şey midir? Ben böyle şeyleri filmlerdeki kötü karakterlerde
gördüm… Yanlışlarım oldu ama hiçbir zaman aşağılık işlere bulaşmadım, kimsenin
hakkında kötü konuşmadım, ne olursa olsun dine yönelmeye çalıştım, çabaladım
durdum, kendimi bulmaya çalıştım ama en ufak yanlışımda “Seni bu yanlışa iten
sebep neydi?” sorusu yerine, “Sen şöylesin, böylesin…” hakaretlerine maruz
kaldım… Adalet bu muydu?
BEN:
Eleştiri iki türlüdür: “Olumlu Eleştiri - Olumsuz Eleştiri” yasemin f. kılıçaslan
Ancak
çoğu insan eleştirinin ne olduğunu bilmez, zannederler ki bir insanın yanlışını
yüzüne vurmak, ya da yaptığı işi kötülemek… Asla! Mesela bir resim yaparsın ama
ufak bir hata yapmışsındır. Ne olabilir bu? Yerde karlar varken ağaçlarda
çiçekler açmıştır. Yani bir tezatlık söz konusudur… Ama bunu uygun bir dille
anlatırsın… Yanlışlara gelince; insanlar birbirlerinin açığını yakalamaya
çalışır durur, dünya böyledir. Sanırım senin ki de bundan ibaret… yasemin f. kılıçaslan
O:
Kesinlikle öyle; çevrem ne yazık ki böyle insanlarla doluydu ki hâlâ öyle;
insanlar dünyanın her yerinde aynı; nereye gidersen git karşısına hep böyle
tipler çıkıyor. Bendeki de şans işte…
BEN:
… yasemin f. kılıçaslan
O:
Yeteneklerimi sorguladım; neler yapabilirim, ne gibi becerilerim var diye
kendime sordum, farklı alanlarda kendimi denemek istedim. Bir gün olsun bana
“Kızım, sen neler yapıyorsun, isteklerin, hayallerin nedir, nasıl bir okula
gitmek istersin?” gibi sorular soran, beni geleceğe hazırlayan, benimle
arkadaşlık eden bir ailem olmadı. Ama zayıf getirdiğim zaman ya da sınavda
barajı aşamadığım zaman çok güzel hakaret etmeyi bilen bir babaya sahiptim… yasemin f. kılıçaslan
BEN:
Mesela? yasemin f. kılıçaslan
O:
Mesela resim yapayım dedim; annem hemen karşı çıktı; ressamlar para
kazanamıyor, ucuz bir iş, vasat bir meslek… Ama şimdi bir yakınım resme başladı
ve onları el üstünde tutuyor, işte evlat kayırmaya bir örnek daha… Diyorum ya
ne yaşadığımı bir ben biliyorum birde Allah!
BEN:
… yasemin f. kılıçaslan
O:
Neye el attıysam başarılı oldum ama kendimi gösteremedim. Her zaman bir şeyleri
ertelemek zorunda kaldım, buna mecbur edildim ama en kötüsü ise güvendiğim
dağlara kar yağmasıydı…
BEN:
Nasıl yani? yasemin f. kılıçaslan
O:
Bırak bende kalsın! yasemin f. kılıçaslan
BEN:
Saygı duyuyorum! yasemin f. kılıçaslan
O:
Ne inancımı beğendirebildim, ne de yaptığım işi beğendirebildim… Yaptığımı işi
takdir etmek şöyle dursun, daha da küçümseyerek egolarını tatmin etmeye
çalışıyorlardı. Sadece aile içinde değil, aileye dışarıdan katılanlarda
aynıydı… –Tövbe Hâşâ- “Ben Allah’a inanmıyorum” diyen ve hiç sevmediğim bir
adam kalkmış benim inancımı sorguluyordu. Yine –Tövbe Hâşâ- “Benim Allah’ım
rakımdır” diyen insan tanıdım. Kim oluyorlardı da benimle bu şekilde
konuşabiliyorlardı. Ne hakla, ne cüretle, kendilerini ne sanıyorlardı!
Konuşurlardı tabii, çünkü ben de hep sahipsizdim! yasemin f. kılıçaslan
BEN:
Hayır, asla sahipsiz değilsin. Hepimizin yegâne sahibi Allah’tır. Sen kendi
kendine sahip çıkacaksın; karakterine, namusuna, bedenine, ahlâkına, imanına,
vs… Eğer başkaları sana haksızlık ediyorsa kendini “sen” savunacaksın; bir
başkasının seni savunmasını beklemeyeceksin… Herkes kendinden sorumludur;
herkesin ameli kendinedir… Bırak kendileriyle baş başa kalsınlar, hiç kimseye
mecbur ya da bağlı değilsin. Aile demek; ömür boyu sana karışmaları, müdahale
etmeleri, tek doğrunun kendilerinde toplandığı yanılgısıyla seni her konuda
acımasızca eleştirebilecekleri demek değildir! Doğarsın, çocuk olursun,
büyürsün, kendi ayakların üstünde durursun, evlenirsin, çocuk doğurursun ve
çocuğunu büyütürsün ama nasıl? Kendi hayatından vazgeçerek değil; ona konuşmayı
öğretirsin, eğriyi doğruyu öğretirsin, dinini öğretirsin, sağlıklı yaşamayı
öğretirsin, ona yardımcı ve destek olursun ama bunları yaparken onun “kendini
bulması, karakterinin oturması, ne istediğini bilen bir birey olması” için de
bir yerde yalnız bırakırsın ki; kendi kendine bir şeyler yapabilmeli, kendine
güvenebilmeli, her düştüğünde seni aramamalı… yasemin
f. kılıçaslan
O:
Hislerime tercüman oldun… Çünkü ben bu dediklerinin hiç birini yaşayamadım; ne
çocukluğumda ne gençliğimde… Evliyim, bir kızım var ama bana hâlâ hükmetmeye
çalışan bir annem var.
Hıh…
yasemin f. kılıçaslan
BEN:
Ne oldu? yasemin f. kılıçaslan
O:
Aklıma bir şey geldi de… yasemin f. kılıçaslan
BEN:
Benimle paylaşır mısın? yasemin f. kılıçaslan
O:
Güzel etkinlikler düzenleyen kıymetli bir dostum var, bizi de her zaman çağırır
ama eşimin öyle sosyal ortamlarda, sözün kısası o taraklarda bezi yoktur. Bir
gün anneme “Ya güzel bir etkinlik var ama gidemedim, keşke eşimi beklemek
yerine yalnız gitseydim. O zaman etkinliği kaçırmazdım!” dedim ve dedim
diyeceğime bin pişman oldum… yasemin f. kılıçaslan
BEN:
Neden? yasemin f. kılıçaslan
O:
Annem dedi ki: Gitme zaten, o adam dul… yasemin f. kılıçaslan
BEN:
Ne! yasemin f. kılıçaslan
O:
Kendini dünyaya kapatan; dünyaya, gelişmeye, yeni insanlar tanımaya tümüyle
karşı bir anneye sahibim ve Allah şahidimdir onunla bir arada olmak, beni
gerçekten sıkıyor çünkü sosyal olmak istiyorum; yeni insanlar tanımak, şöyle
kaliteli çevreler edinmek… yasemin f. kılıçaslan
BEN:
Çok haklısın. İnsanın insana ihtiyacı vardır! yasemin
f. kılıçaslan
O:
Evet, ama ben kendimi bildim bileli hep yalnız oldum; yalnızlığa alıştırıldım.
Arkadaş, dost edinemedim, edindiğimde de onlardan uzak kaldım. Issız bir yerde
yaşamaya mahkûm ettiler; ne konuşabileceğin kimsem vardı, ne de
dertleşebileceğim… Oysa doktor demişti ki “Konuş… Yanında konuşacak kimsen
olmasa bile ağaçlarla konuş, asla içinde tutma hiçbir şeyi… yasemin f. kılıçaslan
BEN:
Doğru demiş; konuşmak insanı rahatlatır. “Bin bilsen de bir bilene danış…”
demişler. Konuşmak, bir şeyleri paylaşmak; bilgi alışverişinde bulunmak… Konuşursun;
acıların azalır, kalbe ferahlık verir ya da mutluluğunu paylaşırsın… Sürekli
evde oturmak insanı sıkar, boş duranı Allah sevmediği gibi Melun da bu kimseyle
fazlaca uğraşır… Belki annenin durumu da böyledir. Yalnız kaldığı için böyle
hissediyordur… Kimseye güvenmemesi, kendi güvensizliğinden kaynaklanıyor
olabilir. Bence bunun özüne inmek gerek… yasemin f.
kılıçaslan
O:
Ben annemle çok konuşmaya çalıştım ama yararsız… Sürekli “Sen ne yaşadın ki
benim yaşadıklarımın yanında; ben aldatıldım, dövüldüm, sövüldüm, elimden tutan
olmadı…” diyerek kafamı yedi durdu yıllarca… En çok da “Elimden tutan olmadı!”
sözüne kızıyorum. Niye hep başkalarından medet ummuş ki; insan kendi kendine
var olabilmeyi bilmeli… Küçük bir gençlik hatası yapmışsa, bunu bana ödetmeye
hakkı yok ki! yasemin f. kılıçaslan
BEN:
Evet, çok doğru! Ancak şurada
unutulmaması gereken bir madde var; her insan senin gibi düşünmez… Seni ele
alalım; başından türlü olumsuzluklar geçmiş ama sen ne inancını yitirmişsin ne
de insanlığını… Tamam, yanlışların olmuş ama bu yanlışlardan yola çıkarak
doğruyu bulmayı da başarmışsın. Bunu herkes başaramaz. Annene gelince;
anladığım kadarıyla kendi kendine var olabileceğine inanmamış ya da bir şeyleri
başarabileceğine; belki inancı yüzünden böyle hareket etmişti, belki de koca
dayağını, dışarıdaki mücadeleye tercih etmişti…
O:
Şurası kesin ki benim çocukluğumu ve gençliğimi yediler… Bir söz duymuştum;
aile hayatın iyi gitmemişse, evlilik hayatında iyi gitmiyor… Yanlışlarımdan
biri de evlenmek için seçtiğim erkekti; inançlı biri olduğunu sanıp, güvenip,
her şeyi göze alarak evlendiğim insan; sadece kadının başını kapatmayla
Cennet’e gideceğini düşünen, karısına evde bikini giydirirken, dışarıda
pantolon bile giymemesi için kalbini kıran; karısının güzelliğinden
yararlanırken bununla yetinmeyip başka kadınlara, kızlara sulanan, hatta
akrabalarına bile… Kadın, dayanamayıp ayrılma kararı aldığında “Neyse, bende
bir akrabama evlenme teklifi götürmeyi düşünüyorum!” diyen, yeniden bir araya
geldiklerinde de yine bildiğini okuyan, değişmeyen bir erkekti… Ama bana
bunları yaşatırken başkalarının kalbini kazanmayı iyi biliyordu… yasemin f. kılıçaslan
BEN:
Ne gibi? yasemin f. kılıçaslan
O:
Bana “aslan gibi” kocan var, maşallah, bir sene motosikletle, ertesi sene
arabayla seyahat eden biri… Maşallahı var, şusu var, busu var diye diye canımı
yediler… Tabii muhteşem kocam motosikletleri, arabaları ya da evleri tek başına
aldı, karısı ona hiç ama hiç destek olmadı… Bir kere o motosikleti alabilmek
için ben; “yazın bile üşüdüğüm, kışın iltihaplandığım” kutu gibi bir eve razı
oldum bu 1, daha iyi evde oturabilirdim ama başka kadınlar gibi davranıp “Ben
en iyisine layığım” demedim, en iyisine layık olduğumu bildiğim hâlde bu da 2;
3. kışın o evde karnımın her yanını iltihap kapladı ve bir sabah “o muhteşem eşimi”
işe uğurlarken “Beni böyle nasıl bırakabiliyorsun!” dediğimde, bana “Can
sıkıyorsun!” deyip arkasına bile bakmadan giden bir erkekle evliydim. tabii kocamın ASLAN'lığı bununla da bitmiyor; örneğin geçtiğimiz günlerde (kırk yılın başında) kütüphane almak için alışverişe çıktık. Ben mobilyalara bakıyorum, o ise mini etekli, çirkin suratlı, sevgiliyle öpüşüp duran rezile bakıyor... Bu zaten her zaman böyleydi; bir yere oturmaya gideriz; benimle ilgilenmek, sohbet etmek şöyle dursun, tutar öpüşen sevgililere bakar, kendisinden yirmi yaş küçük ergenleri gözleriyle takip ederek taciz eder... Ne evlilik ama... "Gel, oturup sohbet edelim!" derim, "Ya bugün kimseyle konuşmadın galiba, canın konuşacak birilerini mi arıyor!" der... Bu mudur yani evlilik; sus pus oturacaksın, hiç bir şey yapmayacaksın; ne emek, ne fedakârlık, ne sevgi, ne sohbet, ne sadakat... Alın size
Müslüman, alın size “aslan gibi koca…” ama benim gözümde değil; bana göre
öyleleri ancak leş yiyiciler olabilir… Affedersin! yasemin
f. kılıçaslan
BEN:
… yasemin f. kılıçaslan
O:
Evime sadık kaldım; süsünde püsünde, gezmesinde bir kadın olmadım. Bir gün
arabada şoför koltuğunun yanına oturdum diye lâf işitirken kendisi bayan
arkadaşlarını öne oturtuyordu…
BEN:
Anlıyorum! yasemin f. kılıçaslan
O:
Bir gün tatile çıktığımız zaman kızımı yıkayıp temiz giysiler giydirmiştim.
Babasına göstermek için balkona çıkarttım ve seslendim; “bulunduğun yerden
balkonu görebiliyor musun?” dedim, oradan bacanağı hemen lâfa atıldı; “Rahat
bırak şu adamı, bari tatilde rahat bırak, ne o ikide bir sesleniyorsun, her
seslendiğinde cevap mı verecek sana!” yasemin f.
kılıçaslan
İşte
karşınızda ailem ve aileme giren ve asla hayatımda yer almasını istemediğim;
insana saygı duymayan, patavatsız kişiler… Tabii o zaman “muhteşem
kocam” da sesini çıkarmadı; çünkü bana hakaret edilmesinden oldum olası
hoşlanan biriydi… Acaba diyorum insanların bu kadar düşmanlıklarını ya da saygısızlıklarını hak edecek ne yaptım ve aklıma bir şey gelmiyor... Ancak bildiğim büyük bir gerçek var; ben bu erkeği sevemiyorum ve artık öyle
bir hâldeyim ki onu sevenlerden, övenlerden de uzak duruyorum. Çünkü onu seven,
beni sevmiyor demektir ve benim, beni sevmeyenle işim olmaz… yasemin f. kılıçaslan
BEN:
Sevmek çok geniş bir kavramdır; “Yaratılanı sev, Yaradan’dan ötürü…”
O:
Ama içimde iyiye dair bir şey kalmadı ki; hayaller, iyi duygular, sevgi… Hepsi
öldü…
BEN:
Böyle düşünmekte çok haklısın. Ama yeniden diriltebilirsin… yasemin f. kılıçaslan
O:
Diriltecek birisine ihtiyacım var… Artık yoruldum… yasemin
f. kılıçaslan
BEN:
Bak, bu yaşına kadar pes etmediysen, yine pes etme. Hayat daha bitmedi.
Saçındaki kırları görme ya da onları Allah’ın nuru olarak gör. Allah’a sığın;
o, sana yeter. Hepimize yeter! Yönün daima kıbleye olsun. Sana değer
vermiyorlar mı, bırak kendi değerleriyle kalsınlar. Belli zamanlarda bir araya
geliyorsanız, geçmiş olumsuzlukları hiç yaşanmamış kabul et; onları görme,
duyma hatta gerekiyorsa muhatap olma ya da hiç olmadı, al karşına konuş… yasemin f. kılıçaslan
O:
İçimden gelmiyor… Beni anlamayanla konuşamam, tükettiğim nefese yazık!
BEN:
Seni anlayan birileri elbet vardır. Eğer yok ise de üzülme; koy alnını secdeye,
et duanı… Gerisini Rabbimize bırak… O, her şeyin iyisini, doğrusunu bilendir… yasemin f. kılıçaslan
O:
Öyle ama bazen kıldığım namazdan bile bir şey anlayamıyorum! yasemin f. kılıçaslan
BEN:
Olabilir… Şunu sakın unutma; namaz, Allah’la konuşmak demektir. Onunla
konuştuğunu düşünerek ve de sûrelerin, duaların anlamlarını öğrenerek kılmaya
çalış. İşte o zaman tamamlanırsın… Kıyamda, rükûda ve secdede ne söylediğini
bilirsin… Doktorlardan, ilâçlardan ya da başkalarından medet ummak yerine
Allah’a sığın… Önüne takılan engelleri bir bir ayıkla ve sosyal ol. Asla
yalnızlığa kapılma; spor yap, yürüyüş yap, sözüne ettiğin etkinliklere katıl;
kimsenin sana mani olmasına izin verme. Belki bu yaşına kadar bulamadın ama bu,
bundan sonra da yalnız kalacağın, üzüleceğin, kırılacağın, aşağılanacağın ya da
bir dost bulamayacağın anlamına gelmiyor… Daha önce de söylediğim gibi hayat
daha bitmedi; eğer bitti dersek, pes etmişiz demektir…
O:
Gerçekten sağ ol… yasemin f. kılıçaslan