sanat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sanat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Ağustos 2018 Pazartesi

ART: KİTAP - KÜTÜPHANE - BOOK LOVE - LİBRARY









Etıket bulutu: yasemin f. kılıçaslan, yaseminfkılıçaslan, yaseminkilicaslan, fkılıçaslan, fkiliçaslan, yazar, writer, şair, poet, romantik, romantic, beautiful, beauty, güzel, duygusal kadın, güzel şair, romantik yazar, polisiye, art, piyanist, aristokrat, soylu, emir kırhan, yaren gülyağmur, yaren gül yağmur, mümtaz amca, gökhan, hakan, melike, sulhi, şirin, etil otel, tolga, miralay, antalya, izmir, kitap okumak, müzik, enstrümental, enstruman, awesome, sanat, sanatçı, zanaat, zanaatkar, ressam, ertunç, yağmur, yağmur ve ertunç, şule ve haldun, âşıklar, âşıklar tepesi, gerdanlık, yakamoz, yakamozlar, yakamoz hikayesi, denizkızı, denizkızları, sahra çölü, harika kitap, en iyi kitaplar, gizemli kitaplar, çıktı, satış, imzalı kitap, amazing book, book series, series book, books, bookstagram, facebook, instagram, takip, takip et, beğeni, likes, takipçiler, kız çocuğu, kitap okuyan kız, fötr şapkalı adam, mezarlık, tablo, yağlı boya tablo, tarih kendini tekrarlayacak, heyecan, macera, hindistan, ekâbir, yeşil gözlü adam, fkilicaslan, indian, istanbul, new york, kırhan, kırhan çiftliği, sonsuzamor, sonsuz amor, sonsuz amor 1, sonsuz amor 2, sonsuz amor 3, sonsuz amor nisan girdabı, sonsuz amor kitaptaki sır, sonsuz amor hipnoz, yolda, geliyor, yeni kitap
#yasemin #yaseminf #yaseminkılıçaslan #yaseminfkilicaslan #fkılıçaslan #fkilicaslan #sonsuzamor #sonsuzamor1 #sonsuzamor2 #sonsuzamor3 #emiryaren #yarenemir #ertunçyağmur #yağmurertunç #edizyıldız #yıldızediz #melezkaplan #altınyaldızlıkaplan #kaplan #tiger #beyazkaplan #hindistan #india #indian #tajmahal #ekabir #ekâbir #lokmanhekim #geçmiştengelenölüâşık #aşk #âşık #aşık #yakamoz #yakamozplajı #tatilköyü #antalya #yakamoztatilköyü #ertuğyaprak #yaprakertuğ #yarenay #emirhan #balım #enes #harika #güzel #eniyi #best #book #books #instagram #facebook #grup #group #love #like #beğeni #takip #melezkaplan #elmassultan #elmasköy #kristasköy #eternalamor #kitap #yazar #writer #poet #şair #şiir #romantic #romantik #duygusal #polisiye #polisiyekitap #polisiyeroman #izmir 

21 Temmuz 2018 Cumartesi

RESİM SANATI - RESİM YAPMAK - İSLÂMDA RESİM


Resim yapmak, birbirinden güzel eserlere imza atmak, hele ki bunları sergilemek; kıymetli konuklara göstermek, fikir alışverişinde bulunmak, bundan maddî manevî kazanç elde etmek, ama en önemlisi bu sanatı doğru bir şekilde, doğru amaçlara uygun yapabilmek...

Kişisel fikrim, ben tam bir tablo hayranıyım, nerede bir tablo görsem, hele ki manzara resmi ise durur seyrederim. Sokak başlarında resim yapan kıymetli ressamlara denk geldiğimde durup düşünürüm; acaba hayatımda bir kez olsun ben de onlardan birine resmimi yaptırsam mı?

Müzik aletlerini konu eden resimlere, tablolara müptelayım, bilhassa gitar, keman, piyano gibi hayranlık duyduğum, hatta tutkuyla bağlandığım bu üç muhteşem enstrümana (yabancı kökenli enstrüman yazmak yerine çalgı aleti yazmak daha doğru olacak...)...

Evet, ne diyordum? Yaşamımda gerçekten çok değer verdiğim, çalmaktan heyecan duyduğum bu üç çalgı aletine dair yağlı boya tablolara rast geldiğimde yerlerde gözlerimdeki parıltı bile artar, çünkü ben sanat âşığı bir kadınım; sanata ve zanaata olan hayranlığım tartışılmaz...

Resim yapmayı hiç düşündüm mü, evet düşündüm. Ama iyi bir ders almam gerektiğini de düşündüm. Peki, buna zamanım var mı, maalesef...
Hayatımda bir kez olsun ben de resim yapmak, bunu duvarıma asmak ve çocuğuma bırakmak isterim, ama ne yazık ki bazen biz hayatı değil, hayat bizi yönlendiriyor...

Rahmetli babam harika resimler yapardı, şu sıralar ablam çok iyi resimler yapıyor, kendini epey ilerletti, yakın bir zamanda ona ait resimleri burada mutlulukla paylaşacağım...

Ayrıca resimlerini paylaşmamı isteyen kıymetli ressamlarımız varsa, bunu bana iletebilirler. Seve seve paylaşırım...

Benim nazarımda; emek verilen her eser değerlidir ve emeğin değerini yalnızca emek vermesini bilenler bilir!

Kitaplarım yayınlanmaya başladığından beri emek ve emeğin karşılığı hususunda çok fazla kafa patlatır oldum. Gerçekten emek vermesini bilenler ile hayatında bir kez parmağını oynatmayan, bir şeyler yapma amacı gütmeyen, zahmete girmeyen, yorulmayan insanları asla bir tutamam. Ne yazık ki kendi içimizde olsun, ailemizde olsun, toplumumuzda olsun, sanata ve sanatçıya verilen değer sıfır...

Adımız duyulsun, şu yalan dünyaya bir iz bırakalım derdindeyiz, ama bizi anlamayan, anlamak istemeyen insanlarla bir aradayız ve bu, bizi asla mutlu etmiyor...

Lâfı çok uzatmadan temel konumuza geri dönmek istiyorum...

Resim sanatı; şövalyesiyle, tuvaliyle, paletiyle, kepiyle, boyalarıyla, yağıyla, bunların kullanıldığı şirin atölyeleriyle insanın ruhuna hitap eden, onu olumsuz duygulardan arındıran harika bir icraattır. Bunu özveriyle yapabilmek, zaman ayırabilmek çok önemlidir...

Biz yazarlar, kitaplarımızı yazarken Word programını kullanırız, bir kelime hatası olduğunda onu düzeltme şansımız vardır, ama tuvale işlenen bir yanlış dokuyu düzeltmek o kadar kolay değildir. Biz, yazdığımız kitapları tekrar gözden geçirebilir, sonrasında istediğimiz kadar kopya çıkartabiliriz ama ressamların aynı resmi yapmaları hem çok uzun sürer hem de zordur...

Ortaokulda resim yeteneği olan bir sınıf arkadaşımız vardı, resim hariç diğer dersleri kötüydü. :) 
Şaka bir yana, resim konusunda ta o yaşlarda mahir parmaklarını kullanarak resim yapan bu arkadaşımızın bir sözünü hiç unutmuyorum; "Bazen oturduğum yerde ilham geliyor, hemen defterime sarılıyorum, resmi yapıp bitiriyorum. Ama aynı resmi bir daha yapmaya çalıştığımda olmuyor, yapamıyorum..."

Kendisi şimdi nerelerde bilmiyorum. Kulakları çınlamış mıdır acaba? :)

♥♥♥

Bu kadar sohbetin ardından, resimle ilgili üzüldüğüm bir konuya değinmek isterim;"Ruh!"

Resim yaparken özellikle insanları ve kısaca canlı varlıkları tümüyle çizmek dinimizde caiz değildir. Duyduğum kadarıyla bunu yapan bir kişiye kıyamette o eseri karşısına getirilerek şu soru sorulacaktır; "Bunu çizdin, peki diriltebilecek misin?" "Tabiî ki hayır..."

"Ve akabinde o kişi cehenneme atılacaktır..." diye duydum...

Ve bunu buldum;

"Her kim bir canlı resmi yaparsa, Allah ona, o resme can verinceye kadar azab eder. Ressam resmine katiyen ruh veremez ve ebediyen azab olunur." (Tecrid-i Sarih Tercümesi, VI/533). "Şu resimleri yapanlar yok mu? İşte onlar, kıyamet gününde, 'Haydi yaptığınız resimlere can veriniz?', diye azab olunacaklardır." (Tecrid-i Sarih Tercümesi, XII/116).

İslam'ın kuvvetlenip güçlenmesiyle tazim ifade etmeyen resimlerin yapılmasına müsaade olunmuştur. Nitekim İslâm bilginlerinin çoğu, manzara resimlerinin, yarım (mesela belden yukarı) insan ve diğer ruh taşıyan hayvanların resimlerinin yapılmasında ve kullanılmasında bir sakınca görmemişlerdir. Yalnız tam insan ve ruh taşıyan hayvan resimleri hakkında âlimlerden bir kısmı, tazim olmaksızın kullanmayı kerahetle caiz görmüş, bir kısmı da görmemiştir.


Yaratmak Allah'a özgüdür, insan yaratamaz, üretir...

Peki, neden böyledir? Merak ettim ve araştırmalarımı artırdım ve fazlasına ulaştım. Edindiğim sonuçlar şu şekildedir;

Birçok kimse heykel ve resmin haram oluşundan söz edildiği zaman hoşlanmıyor, "Heykel bir sanattır. Neden haram olsun?'' deyip İslâm'ın hükmünü tereddütsüz reddediyor. Müzelerde bulunan heykeller üzerine araştırma yapıldığı zaman cahiliyet devrinde, Roma ve Bizans devletlerinin hüküm sürdükleri zamanlarda insanların birçokları heykel ve resimlere büyük itinâ göstererek tapındıkları, putperestlik girdabına girdikleri görülecektir.

Bana gayet mantıklı gelmiştir...

İnsanı yeryüzüne Hâlife olarak tâyin eden Allah Teâlâ, taştan ve ağaçtan kendi eliyle yaptığı heykel ve resimlere yaptığı ibadetten onu kurtarıp, lâyık olduğu makama çıkarmak için canlı mahlûkların her türlü heykel ve resimlerini yasakladı.

Özellikle şu rivayet, dikkatinizi çekecektir;

Rasûlullah (s.a.v.) bir seferden dönmüştü. (O yokken) ben, yüklüğün önüne, üzerinde resimler bulunan bir bez (perde) çekmiştim. Rasûlullah perdeyi görünce, çekip attı, (öfkeden) yüzü de renklenmişti.
"Ey Âişe!" buyurdular, "Bil ki, kıyamet günü insanların en çok azap görecek olanı Allah'ın yarattıklarını taklit edenlerdir."
Hz. Âişe (r.â) devamla:
"Biz o bezi kestik, bir veya iki minder yaptık." demiştir.(Buhârî, Libâs 91,95.).



Yine bir rivayet:

İbn Hacer bu  konuyu şöyle özetler: Âlimler, bu hadisi delil getirerek şu hükme varmışlardır:
"Gölgesi olmayan tasvirler edinmek câizdir, ancak bunun hürmet ifade etmeyecek şekilde kullanılması gerekir. Yastık, minder yüzü gibi yere atılan, üzerine basılan eşya üzerinde olması gerekir."

Yine dikkat çekici bir rivayet:
Tahâvî konumuzla ilgili olarak şunları söyler:
"Peygamberimiz (asm)'in İslâmiyet'in ilk yıllarında her türlü put, sûret ve resimleri menetmesinin sebebi; putperestlik üzerinden uzun bir süre geçmemiş olmasıdır. Put ve benzeri şeylere bir daha dönülüp ibadet edilmesin diye put ve ona yol açan her sûret ve resim yasaklanmıştı. Sonra İslâmiyet yayılıp, esasları iyice yerleşip anlaşıldıktan sonra putlar ve benzeri şeyler hakkındaki yasak devam etti; ama bez ve kâğıt ya da benzeri şeyler üzerine yapılan resimlere dokunulmadı, bir bakıma serbest bırakıldı. Çünkü artık bu gibi resimlere saygı gösterenler olmazdı."
♥♥♥

Sonuç olarak; portre, belden yukarısı olmak kaidesiyle insanları, hayvanları çizmek, manzara resimleri yapmakta inşaallah bir mahsur yoktur. Ben bile yapmadığım hâlde resme bu kadar düşkünken yapanların neler hissedeceğini düşünemiyorum…

Kitaplarımı okuyanlar iyi bilirler; resme ne kadar düşkün olduğumu… J
Nisan Girdabı’ndan Şirin’i hatırlar mısınız? Amerika’daki okulunu bitirip Türkiye’ye döndüğünde, Yakamoz Adası’nda hayatının aşkıyla tanışıyordu; zıpır, şakacı, deli dolu, sarı kıvırcık saçları ve çimen gözleriyle çıtı pıtı, çok tatlı bir kızdı. Romanın başından beri görülen tüm yağlı boya tablolar, başta da güzeller güzeli merhume Şeyma Kırhan’ın yegâne tablosu, onun imzasını taşıyordu…
Bu arada romanın başkahramanı olan Yâren Gülyağmur’’a özel bir portre hazırlayıp hediye ediyordu. Tabiî bunu yapmasını ondan isteyen kişi, bizim aristokrat yakışıklı Emir Kırhan’dı…
Nisan Girdabı’nın sonunda ikinci girdaba kapılan Emir’in serüveni aslında yeni başlıyordu; Sonsuz Amor 2 – Kitaptaki Sır’da Emir’i, içinde kaybolduğu kitaptan kurtaracak olan yine biziz, öyle değil mi?
nisan girdabı ile ilgili görsel sonucu
İkinci kitabı okuyanlar yine bilirler, orada Ertunç karakterinin oturduğu evin alt katında büyük bir resim atölyesi vardır; daha görmeden, tanımadan hayalini kurduğu kadının resmini tuvale işler. Tuvale işlediği yüzün sahibesiyle karşılaştığı anı okumak, onunla beraber bu heyecanı tatmak isteyenler için Sonsuz Amor 2 & Kitaptaki Sır sizleri bekliyor. Detaylı bilgi blokta var…
kitaptaki sır ile ilgili görsel sonucu
Son sözüm, kendini resme adamış, birbirinden güzel eserler ortaya çıkaran tüm ressamlarımıza sonsuz başarılar dilerim…

Benim düşüncelerim ve paylaşımım bundan ibaret. Okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Güzel kalbinizden yansıyan güzel gözlerinize sağlık, yüreğinize huzur ve mutluluk, hanenize huzur gelsin inşaallah. Sevgi ve saygımla…
Yasemin F. Kılıçaslan




Etiket bulutu:
#resim #resimsanatı #sanat #sanatçı #art #painting #insançizmek #insanıbütünçizmek #islamdaresim #resimyapmak #zanaat #tablo #yasemin #yaseminf #yaseminkılıçaslan #yaseminfkilicaslan #fkılıçaslan #fkilicaslan #sonsuzamor #sonsuzamor1 #sonsuzamor2 #sonsuzamor3 #emiryaren #yarenemir #ertunçyağmur #yağmurertunç #edizyıldız #yıldızediz #melezkaplan #altınyaldızlıkaplan #kaplan #tiger #beyazkaplan #hindistan #india #indian #tajmahal #ekabir #ekâbir #lokmanhekim #geçmiştengelenölüâşık #aşk #âşık #aşık #yakamoz #yakamozplajı #tatilköyü #antalya #yakamoztatilköyü #ertuğyaprak #yaprakertuğ #yarenay #emirhan #balım #enes #harika #güzel #eniyi #best #book #books #instagram #facebook #grup #group #love #like #beğeni #takip #melezkaplan #elmassultan #elmasköy #kristasköy #eternalamor #kitap #yazar #writer #poet #şair #şiir #romantic #romantik #duygusal #polisiye #polisiyekitap #polisiyeroman #izmir

17 Şubat 2015 Salı

SANAT DENİLİNCE



SANAT

Yıllar önce, kitap yazmaya karar verdiğim sırada bir arkadaş ortamında bir adamla tanışmış ve ona; öğretmenlerimin beni çok beğendiklerinden, ses oyunculuğumu başarılı bulduklarından, ayrıca yazmayı düşündüğüm öyküyü de (roman) beğendiklerinden bahsetmiştim. Aynı sıralarda bir başka arkadaşımız da müziğe karşı olan duyarlılığından, hatta (burada ismini vermek, kendisini deşifre etmek istemiyorum) ünlü bir ses sanatçısı ile tanıştığından ve birlikte gitar çaldıklarından bile bahsetmişti… Sanata önem veren bir birey olarak ben kendi adıma çok sevinmiş ve o arkadaşa destek vermiştim, tabii o da bana…

Üreten insanı severim. Aradan birkaç zaman geçti ve bu süre zarfında bahsettiğim, arkadaş ortamında tanıdığım o adamı gördüm yine; sürekli etrafımızda olup hiç konuşmuyor ve bizden uzak duruyordu. Mesafeli duruşu, rahatsız edici bakışlarıyla ortamı da geriyordu. Bizde buna bir anlam veremiyorduk; ancak sonrasında anladık ki sebebi kıskançlıkmış. Bir gün karşımıza çıktı ve dedi ki “Sanat kelimesinin anlamını bilmeyen insanlarsanız, bence sözlüğü açıp bir okuyun!” Yasemin F. Kılıçaslan

Şaşırdık tabii ve bende ona dedim ki “Sanat, insanın yeteneklerinin sonucu ortaya çıkan bir eser; bir resim, bir kitap, bir tiyatro, bir şarkı, vb… emek verilen bir olgudur ve belli ki siz bunlardan yoksunsunuz, olanı da hazmedemiyorsunuz…”

Şu sözü hatırlarım hep: “Emeğin değerini, emek vermesini bilenler anlar.”

Böyleleri ile öyle çok karşılaştık ki gerek yakınımızda gerekse uzağımızda; takdir edilmek şöyle dursun; küçümsemeye ve belki de içten içe besledikleri kıskançlığı, çekememezliği kusmaya ça1ıştılar. Ama bir şeyi unuttular; amaçsız, hayalsiz bir gelecek olamaz; bu dünyaya geliş gayemizi unutmamalı, yeteneklerimizi göz ardı etmemeli, duygu ve isteklerimizi, hayallerimizi ve de yeteneklerimizi harcamamalıyız… 

Kesinlikle uzak durduğum insan türü; “İyi ve doğru işler yapmaya çalışan insanları nedenli nedensiz yargılayan, yaptıkları işleri beğenmeyen, küçümsemeye kalkan ve ayakları takılıp düşsün diye önlerine çeşitli engeller koymaya çalışan kimseler; ne büyük hayâsızlık, ne büyük zalimliktir ki bunu yaparken yüzleri bile kızarmıyor!

Böyle insanlarda şunu fark ettim; hayatta bir amacı olmayan, özgüveni gelişmemiş, velhasıl hayata tutunmayan, tutunamayan ya da tutunmak istemeyen kişiler, başkalarının da başarısını görmek istemiyorlar. Tembel bir öğrencinin, başarılı bir sınıf arkadaşının aldığı yüksek notu kıskanması, ona kötü lâkaplar takması gibi… 

Yine birkaç yıl önce kendi aramızda hatıra fotoğrafları çektirdik; o gün derse gelmeyen ve bunun sonucunda fotoğraf çekimine katılamayan ve daha sonra çektiğimiz fotoğrafları gören bir arkadaşımız çıktı, dedi ki (kendine değil de pahallı fotoğraf makinesine güvenen biriydi) “Benim olmadığım nereden belli, fotoğrafların kalitesinden…”

Bende ona dedim ki “Marifet fotoğraf makinesinde değildir, fotoğraf çekmek her şeyden önce bir sanattır…” 

Ve bu sözüme herhangi bir karşılık gelmedi… 

GÖRSEL ESTETİK Ders Kitabı’nın ana sayfasında gördüğüm, okuduğum ve gerçekten de çok etkilendiğim bir yazıyı paylaşmak istiyorum. Yazı, Ülkü Tamer’e ait olup Ara Güler’in fotoğrafçılık ile ilgili sözlerinden ibarettir ve öyle güzel anlatmış ki…


Ne zaman Ara Güler'in adı geçse, aklıma bir olay gelir önce. 
1980'lerin başıydı. Yayınevi yöneticiliği yaptığım dönem... Günün birinde Ara heyecanla daldı odama.
"Ülkü," dedi, "bir kitap hazırladım. Fotoğraf albümü. Hemen bas. Bir milyon satacağız."
"Sen çıldırdın mı?" dedim. "Gazeteler bile bir milyon satmıyor."
Ara hemen yanıtı yapıştırdı:
"O zaman beş bin garanti."

Kitabı bin beş yüz bastık. Yayıncılık yıllarımda bana en büyük kıvanç veren kitaplardan biri oldu.
Bir gün yine heyecanla geldi. Bu kere burnundan soluyordu.
"Hayrola?" dedim.
"Ne adamlar var... Bana soruyorlar. ‘Sen ne marka makineyle fotoğraf çekersin?’ diye. Fotoğraf makineyle mi çekilir! Şimdi en iyi, en gelişmiş daktilo bende olsa en büyük yazar ben mi olurum! Roman daktiloyla mı yazılır!"
Bir an soluklandı.
Gözleriyle kalbini göstererek, "Arkadaş," dedi, "fotoğraf burayla, burayla çekilir. Ben Singer dikiş makinesiyle bile fotoğraf çekerim... Şunlara bak. Alıyorlar Leica'yı, Canon'u, Nikon'u ellerine, yola düşüyorlar. Bir köylü mü gördüler. Dur! İki şipşak, tamam... Koyun sürüsü mü gördüler. Dur! İki şipşak, tamam... Çadır mı gördüler. Dur! İki şipşak, tamam... Ben bir çobanın fotoğrafını çekeceksem, onunla oturmalıyım, birlikte yemek yemeliyim, gece çadırında kalmalıyım... Onu tanımalıyım. Fotoğrafını ancak ondan sonra çekebilirim."
Ara, durup dururken dünyanın en iyi fotoğrafçılarından biri olmamış...

Sabah Gazetesi’nden alınan bir makale; ders kitabımızda paylaşılmış, bende buradaki yazımda paylaşmak istedim…

Sevgiler…



Yasemin F. Kılıçaslan