6 Mayıs 2015 Çarşamba


NASİHAT


Hasbıhal… Diyaloglar…


Yaşı küçük ama yüreği kocaman; hayattan darbe almış, dünyadan nefret eden, yüreği kabarık; ancak çok değerli ve kıymetli bir insan… yasemin f. kılıçaslan

yasemin f. kılıçaslan

O: Nereden başlayacağımı bilemiyorum… yasemin f. kılıçaslan

BEN: Çocukluğuna dair hatırladığın ya da unutamadığın en kötü anın olabilir…

O: Birkaç tane geliyor aklıma… İki arkadaşımın evimize benimle oynamak için geldiği zaman, içlerinde biri susamış, bende ona su almak için içeri girmiştim. Tam olarak hatırlamıyorum ama annem bir şey sinirliydi ve acısını benden çıkararak arkadaşıma götürdüm bir bardak suyu zehir etti. Suyu ağlayarak götürdüğüm zaman arkadaşımın ablası “Bak gördün mü çocuk senin yüzünden azar işitti” demişti… yasemin f. kılıçaslan

BEN: … yasemin f. kılıçaslan

O: Küçük kızıma biraz gergin olduğum zaman hafif sesimi yükseltiyorum ama isteyerek değil çünkü kalp kırmak bana göre değil; burada anlatmak istediğim, annemin bana “Sakın çocuğunuza bağırmayın, onu asla üzmeyin, ona çok iyi bakın…” demesi… Gülüyorum… yasemin f. kılıçaslan

BEN: Neden? yasemin f. kılıçaslan

O: Neden? Güzel soru… Çünkü kendisi beni pek çok kez aşağılamış, küçümsemiş, beni diğer kardeşlerimden daha küçük görmüş -ki bunu çoğu kez hissettirdi; yukarıda Allah var!- başkalarının beni aşağılamasına müsaade etmiş bir insandır…

BEN: … yasemin f. kılıçaslan

O: Örneğin, birkaç kez bana kız kardeşimin –özellikle liseye giderken- pek çok hayranı olduğundan bahsetmişti. Zaten onun güzelliğini över dururdu hep… Liseyi bitirdikten sonra bir gün sohbet ediyoruz. Ben; anne kız güzelce, arkadaşça sohbet ederiz diye düşünerek “Biliyor musun, sınıfımın bulunduğu katın duvarına biri benim adıma ilân-ı aşk etmişti, yine servisi beklediğim yerde de adıma “Seni seviyorum…” yazıları görmüştüm ve duvarlarda, başka yerlerde… Hatta bir gün okula giderken yolumda güller bulmuştum… Annemin karşılığı ne oldu ne dersin? yasemin f. kılıçaslan

BEN: Nedir? yasemin f. kılıçaslan

O: “Sen yanlış anlamışsındır, onlar senin için değildir…” Evet… Doğru; çünkü ben kimsenin beğenmeyeceği, hayranlık duymayacağı bir kız idim… yasemin f. kılıçaslan

BEN: Öyle olduğunu sanmıyorum, sen çok güzelsin! yasemin f. kılıçaslan

O: Dünyaya göre öyle, aileme göre değil… yasemin f. kılıçaslan

BEN: Dünya daha kalabalık… J yasemin f. kılıçaslan

O: J yasemin f. kılıçaslan

BEN: Peki, ya ailen konusunda yanılıyorsan? yasemin f. kılıçaslan

O: Aptal değilim; yaşadıklarım, gördüklerim, duyduklarım ve hissettiklerim bana yeterli kanıt oldu…

BEN: … yasemin f. kılıçaslan

O: Hani derler ya anlatılmaz, yaşanır… Ben ne yaşadığımı biliyorum ama böyle anlatınca, inanılması güç geliyor hâliyle… yasemin f. kılıçaslan

 Bir örnek daha vereyim; yine genç kızlık dönemimde babam bana “Seni şu ailenin kızıyla değiştirelim!” demişti. Güldüm; aile dostumuzun kızını bende çok seviyordum. Sonra dedi ki “Ama onun ailesi seni ister mi bilemem…” yasemin f. kılıçaslan

BEN: Yorumsuz… yasemin f. kılıçaslan

O: Başkaların çocukları her zaman daha değerli oldu onlar için; hiç unutmuyorum kız kardeşim çalıştığı şirketin sahibinin oğlu hakkında konuşuyordu; çocuk benden 1–2 yaş küçüktü. Ama öyle akıllı öyle şahane bir çocukmuş ki sınıfı asla takdirsiz geçmezmiş…

BEN: … yasemin f. kılıçaslan

O: Lâfı uzatmayacağım… Çocuk bizim liseye başladı; ara sıra karşılaşıp konuşuyoruz böyle. Sınıfta kaldığını duydum, şaşırdım. Onunla aynı sınıfta okuyan bir arkadaşım dedi ki “Ne sanıyordun, bu, ortaokulu bile zor bitirdi, hiç zayıfsız geçmezdi ki…

BEN: … yasemin f. kılıçaslan

O: O an şunu anladım; bu çocuk okul konusunda başarısız olabilir ama “olumsuz yanını dışarı vurmayan, onu deşifre etmeyen, daha da onu iyi ve başarılı gösteren, kısaca onu çok seven ve sahiplenen bir aileye sahipti. Bense… yasemin f. kılıçaslan

BEN: … yasemin f. kılıçaslan

O: Her insan, her genç kız gibi benimde çok yanlışım oldu ama onların eleştiri anlayışı hep hakaret şeklindeydi. Bir annenin kızına açık seçik küfür, hakaret ettiği görülmüş şey midir? Ben böyle şeyleri filmlerdeki kötü karakterlerde gördüm… Yanlışlarım oldu ama hiçbir zaman aşağılık işlere bulaşmadım, kimsenin hakkında kötü konuşmadım, ne olursa olsun dine yönelmeye çalıştım, çabaladım durdum, kendimi bulmaya çalıştım ama en ufak yanlışımda “Seni bu yanlışa iten sebep neydi?” sorusu yerine, “Sen şöylesin, böylesin…” hakaretlerine maruz kaldım… Adalet bu muydu?

BEN: Eleştiri iki türlüdür: “Olumlu Eleştiri - Olumsuz Eleştiri” yasemin f. kılıçaslan

Ancak çoğu insan eleştirinin ne olduğunu bilmez, zannederler ki bir insanın yanlışını yüzüne vurmak, ya da yaptığı işi kötülemek… Asla! Mesela bir resim yaparsın ama ufak bir hata yapmışsındır. Ne olabilir bu? Yerde karlar varken ağaçlarda çiçekler açmıştır. Yani bir tezatlık söz konusudur… Ama bunu uygun bir dille anlatırsın… Yanlışlara gelince; insanlar birbirlerinin açığını yakalamaya çalışır durur, dünya böyledir. Sanırım senin ki de bundan ibaret… yasemin f. kılıçaslan

O: Kesinlikle öyle; çevrem ne yazık ki böyle insanlarla doluydu ki hâlâ öyle; insanlar dünyanın her yerinde aynı; nereye gidersen git karşısına hep böyle tipler çıkıyor. Bendeki de şans işte…

BEN: … yasemin f. kılıçaslan

O: Yeteneklerimi sorguladım; neler yapabilirim, ne gibi becerilerim var diye kendime sordum, farklı alanlarda kendimi denemek istedim. Bir gün olsun bana “Kızım, sen neler yapıyorsun, isteklerin, hayallerin nedir, nasıl bir okula gitmek istersin?” gibi sorular soran, beni geleceğe hazırlayan, benimle arkadaşlık eden bir ailem olmadı. Ama zayıf getirdiğim zaman ya da sınavda barajı aşamadığım zaman çok güzel hakaret etmeyi bilen bir babaya sahiptim… yasemin f. kılıçaslan

BEN: Mesela? yasemin f. kılıçaslan

O: Mesela resim yapayım dedim; annem hemen karşı çıktı; ressamlar para kazanamıyor, ucuz bir iş, vasat bir meslek… Ama şimdi bir yakınım resme başladı ve onları el üstünde tutuyor, işte evlat kayırmaya bir örnek daha… Diyorum ya ne yaşadığımı bir ben biliyorum birde Allah!

BEN: … yasemin f. kılıçaslan

O: Neye el attıysam başarılı oldum ama kendimi gösteremedim. Her zaman bir şeyleri ertelemek zorunda kaldım, buna mecbur edildim ama en kötüsü ise güvendiğim dağlara kar yağmasıydı…

BEN: Nasıl yani? yasemin f. kılıçaslan

O: Bırak bende kalsın! yasemin f. kılıçaslan

BEN: Saygı duyuyorum! yasemin f. kılıçaslan

O: Ne inancımı beğendirebildim, ne de yaptığım işi beğendirebildim… Yaptığımı işi takdir etmek şöyle dursun, daha da küçümseyerek egolarını tatmin etmeye çalışıyorlardı. Sadece aile içinde değil, aileye dışarıdan katılanlarda aynıydı… –Tövbe Hâşâ- “Ben Allah’a inanmıyorum” diyen ve hiç sevmediğim bir adam kalkmış benim inancımı sorguluyordu. Yine –Tövbe Hâşâ- “Benim Allah’ım rakımdır” diyen insan tanıdım. Kim oluyorlardı da benimle bu şekilde konuşabiliyorlardı. Ne hakla, ne cüretle, kendilerini ne sanıyorlardı! Konuşurlardı tabii, çünkü ben de hep sahipsizdim! yasemin f. kılıçaslan

BEN: Hayır, asla sahipsiz değilsin. Hepimizin yegâne sahibi Allah’tır. Sen kendi kendine sahip çıkacaksın; karakterine, namusuna, bedenine, ahlâkına, imanına, vs… Eğer başkaları sana haksızlık ediyorsa kendini “sen” savunacaksın; bir başkasının seni savunmasını beklemeyeceksin… Herkes kendinden sorumludur; herkesin ameli kendinedir… Bırak kendileriyle baş başa kalsınlar, hiç kimseye mecbur ya da bağlı değilsin. Aile demek; ömür boyu sana karışmaları, müdahale etmeleri, tek doğrunun kendilerinde toplandığı yanılgısıyla seni her konuda acımasızca eleştirebilecekleri demek değildir! Doğarsın, çocuk olursun, büyürsün, kendi ayakların üstünde durursun, evlenirsin, çocuk doğurursun ve çocuğunu büyütürsün ama nasıl? Kendi hayatından vazgeçerek değil; ona konuşmayı öğretirsin, eğriyi doğruyu öğretirsin, dinini öğretirsin, sağlıklı yaşamayı öğretirsin, ona yardımcı ve destek olursun ama bunları yaparken onun “kendini bulması, karakterinin oturması, ne istediğini bilen bir birey olması” için de bir yerde yalnız bırakırsın ki; kendi kendine bir şeyler yapabilmeli, kendine güvenebilmeli, her düştüğünde seni aramamalı… yasemin f. kılıçaslan

O: Hislerime tercüman oldun… Çünkü ben bu dediklerinin hiç birini yaşayamadım; ne çocukluğumda ne gençliğimde… Evliyim, bir kızım var ama bana hâlâ hükmetmeye çalışan bir annem var.

Hıh… yasemin f. kılıçaslan

BEN: Ne oldu? yasemin f. kılıçaslan

O: Aklıma bir şey geldi de… yasemin f. kılıçaslan

BEN: Benimle paylaşır mısın? yasemin f. kılıçaslan

O: Güzel etkinlikler düzenleyen kıymetli bir dostum var, bizi de her zaman çağırır ama eşimin öyle sosyal ortamlarda, sözün kısası o taraklarda bezi yoktur. Bir gün anneme “Ya güzel bir etkinlik var ama gidemedim, keşke eşimi beklemek yerine yalnız gitseydim. O zaman etkinliği kaçırmazdım!” dedim ve dedim diyeceğime bin pişman oldum… yasemin f. kılıçaslan

BEN: Neden? yasemin f. kılıçaslan

O: Annem dedi ki: Gitme zaten, o adam dul…  yasemin f. kılıçaslan

BEN: Ne! yasemin f. kılıçaslan

O: Kendini dünyaya kapatan; dünyaya, gelişmeye, yeni insanlar tanımaya tümüyle karşı bir anneye sahibim ve Allah şahidimdir onunla bir arada olmak, beni gerçekten sıkıyor çünkü sosyal olmak istiyorum; yeni insanlar tanımak, şöyle kaliteli çevreler edinmek… yasemin f. kılıçaslan

BEN: Çok haklısın. İnsanın insana ihtiyacı vardır! yasemin f. kılıçaslan

O: Evet, ama ben kendimi bildim bileli hep yalnız oldum; yalnızlığa alıştırıldım. Arkadaş, dost edinemedim, edindiğimde de onlardan uzak kaldım. Issız bir yerde yaşamaya mahkûm ettiler; ne konuşabileceğin kimsem vardı, ne de dertleşebileceğim… Oysa doktor demişti ki “Konuş… Yanında konuşacak kimsen olmasa bile ağaçlarla konuş, asla içinde tutma hiçbir şeyi… yasemin f. kılıçaslan

BEN: Doğru demiş; konuşmak insanı rahatlatır. “Bin bilsen de bir bilene danış…” demişler. Konuşmak, bir şeyleri paylaşmak; bilgi alışverişinde bulunmak… Konuşursun; acıların azalır, kalbe ferahlık verir ya da mutluluğunu paylaşırsın… Sürekli evde oturmak insanı sıkar, boş duranı Allah sevmediği gibi Melun da bu kimseyle fazlaca uğraşır… Belki annenin durumu da böyledir. Yalnız kaldığı için böyle hissediyordur… Kimseye güvenmemesi, kendi güvensizliğinden kaynaklanıyor olabilir. Bence bunun özüne inmek gerek… yasemin f. kılıçaslan

O: Ben annemle çok konuşmaya çalıştım ama yararsız… Sürekli “Sen ne yaşadın ki benim yaşadıklarımın yanında; ben aldatıldım, dövüldüm, sövüldüm, elimden tutan olmadı…” diyerek kafamı yedi durdu yıllarca… En çok da “Elimden tutan olmadı!” sözüne kızıyorum. Niye hep başkalarından medet ummuş ki; insan kendi kendine var olabilmeyi bilmeli… Küçük bir gençlik hatası yapmışsa, bunu bana ödetmeye hakkı yok ki! yasemin f. kılıçaslan

BEN: Evet, çok doğru!  Ancak şurada unutulmaması gereken bir madde var; her insan senin gibi düşünmez… Seni ele alalım; başından türlü olumsuzluklar geçmiş ama sen ne inancını yitirmişsin ne de insanlığını… Tamam, yanlışların olmuş ama bu yanlışlardan yola çıkarak doğruyu bulmayı da başarmışsın. Bunu herkes başaramaz. Annene gelince; anladığım kadarıyla kendi kendine var olabileceğine inanmamış ya da bir şeyleri başarabileceğine; belki inancı yüzünden böyle hareket etmişti, belki de koca dayağını, dışarıdaki mücadeleye tercih etmişti…

O: Şurası kesin ki benim çocukluğumu ve gençliğimi yediler… Bir söz duymuştum; aile hayatın iyi gitmemişse, evlilik hayatında iyi gitmiyor… Yanlışlarımdan biri de evlenmek için seçtiğim erkekti; inançlı biri olduğunu sanıp, güvenip, her şeyi göze alarak evlendiğim insan; sadece kadının başını kapatmayla Cennet’e gideceğini düşünen, karısına evde bikini giydirirken, dışarıda pantolon bile giymemesi için kalbini kıran; karısının güzelliğinden yararlanırken bununla yetinmeyip başka kadınlara, kızlara sulanan, hatta akrabalarına bile… Kadın, dayanamayıp ayrılma kararı aldığında “Neyse, bende bir akrabama evlenme teklifi götürmeyi düşünüyorum!” diyen, yeniden bir araya geldiklerinde de yine bildiğini okuyan, değişmeyen bir erkekti… Ama bana bunları yaşatırken başkalarının kalbini kazanmayı iyi biliyordu… yasemin f. kılıçaslan

BEN: Ne gibi? yasemin f. kılıçaslan

O: Bana “aslan gibi” kocan var, maşallah, bir sene motosikletle, ertesi sene arabayla seyahat eden biri… Maşallahı var, şusu var, busu var diye diye canımı yediler… Tabii muhteşem kocam motosikletleri, arabaları ya da evleri tek başına aldı, karısı ona hiç ama hiç destek olmadı… Bir kere o motosikleti alabilmek için ben; “yazın bile üşüdüğüm, kışın iltihaplandığım” kutu gibi bir eve razı oldum bu 1, daha iyi evde oturabilirdim ama başka kadınlar gibi davranıp “Ben en iyisine layığım” demedim, en iyisine layık olduğumu bildiğim hâlde bu da 2; 3. kışın o evde karnımın her yanını iltihap kapladı ve bir sabah “o muhteşem eşimi” işe uğurlarken “Beni böyle nasıl bırakabiliyorsun!” dediğimde, bana “Can sıkıyorsun!” deyip arkasına bile bakmadan giden bir erkekle evliydim. tabii kocamın ASLAN'lığı bununla da bitmiyor; örneğin geçtiğimiz günlerde (kırk yılın başında) kütüphane almak için alışverişe çıktık. Ben mobilyalara bakıyorum, o ise mini etekli, çirkin suratlı, sevgiliyle öpüşüp duran rezile bakıyor... Bu zaten her zaman böyleydi; bir yere oturmaya gideriz; benimle ilgilenmek, sohbet etmek şöyle dursun, tutar öpüşen sevgililere bakar, kendisinden yirmi yaş küçük ergenleri gözleriyle takip ederek taciz eder... Ne evlilik ama... "Gel, oturup sohbet edelim!" derim, "Ya bugün kimseyle konuşmadın galiba, canın konuşacak birilerini mi arıyor!" der... Bu mudur yani evlilik; sus pus oturacaksın, hiç bir şey yapmayacaksın; ne emek, ne fedakârlık, ne sevgi, ne sohbet, ne sadakat... Alın size Müslüman, alın size “aslan gibi koca…” ama benim gözümde değil; bana göre öyleleri ancak leş yiyiciler olabilir… Affedersin! yasemin f. kılıçaslan

BEN: … yasemin f. kılıçaslan

O: Evime sadık kaldım; süsünde püsünde, gezmesinde bir kadın olmadım. Bir gün arabada şoför koltuğunun yanına oturdum diye lâf işitirken kendisi bayan arkadaşlarını öne oturtuyordu…

BEN: Anlıyorum! yasemin f. kılıçaslan

O: Bir gün tatile çıktığımız zaman kızımı yıkayıp temiz giysiler giydirmiştim. Babasına göstermek için balkona çıkarttım ve seslendim; “bulunduğun yerden balkonu görebiliyor musun?” dedim, oradan bacanağı hemen lâfa atıldı; “Rahat bırak şu adamı, bari tatilde rahat bırak, ne o ikide bir sesleniyorsun, her seslendiğinde cevap mı verecek sana!” yasemin f. kılıçaslan

İşte karşınızda ailem ve aileme giren ve asla hayatımda yer almasını istemediğim; insana saygı duymayan, patavatsız kişiler… Tabii o zaman “muhteşem kocam” da sesini çıkarmadı; çünkü bana hakaret edilmesinden oldum olası hoşlanan biriydi… Acaba diyorum insanların bu kadar düşmanlıklarını ya da saygısızlıklarını hak edecek ne yaptım ve aklıma bir şey gelmiyor... Ancak bildiğim büyük bir gerçek var; ben bu erkeği sevemiyorum ve artık öyle bir hâldeyim ki onu sevenlerden, övenlerden de uzak duruyorum. Çünkü onu seven, beni sevmiyor demektir ve benim, beni sevmeyenle işim olmaz… yasemin f. kılıçaslan

BEN: Sevmek çok geniş bir kavramdır; “Yaratılanı sev, Yaradan’dan ötürü…”

O: Ama içimde iyiye dair bir şey kalmadı ki; hayaller, iyi duygular, sevgi… Hepsi öldü…

BEN: Böyle düşünmekte çok haklısın. Ama yeniden diriltebilirsin… yasemin f. kılıçaslan

O: Diriltecek birisine ihtiyacım var… Artık yoruldum… yasemin f. kılıçaslan

BEN: Bak, bu yaşına kadar pes etmediysen, yine pes etme. Hayat daha bitmedi. Saçındaki kırları görme ya da onları Allah’ın nuru olarak gör. Allah’a sığın; o, sana yeter. Hepimize yeter! Yönün daima kıbleye olsun. Sana değer vermiyorlar mı, bırak kendi değerleriyle kalsınlar. Belli zamanlarda bir araya geliyorsanız, geçmiş olumsuzlukları hiç yaşanmamış kabul et; onları görme, duyma hatta gerekiyorsa muhatap olma ya da hiç olmadı, al karşına konuş… yasemin f. kılıçaslan

O: İçimden gelmiyor… Beni anlamayanla konuşamam, tükettiğim nefese yazık!

BEN: Seni anlayan birileri elbet vardır. Eğer yok ise de üzülme; koy alnını secdeye, et duanı… Gerisini Rabbimize bırak… O, her şeyin iyisini, doğrusunu bilendir… yasemin f. kılıçaslan

O: Öyle ama bazen kıldığım namazdan bile bir şey anlayamıyorum! yasemin f. kılıçaslan

BEN: Olabilir… Şunu sakın unutma; namaz, Allah’la konuşmak demektir. Onunla konuştuğunu düşünerek ve de sûrelerin, duaların anlamlarını öğrenerek kılmaya çalış. İşte o zaman tamamlanırsın… Kıyamda, rükûda ve secdede ne söylediğini bilirsin… Doktorlardan, ilâçlardan ya da başkalarından medet ummak yerine Allah’a sığın… Önüne takılan engelleri bir bir ayıkla ve sosyal ol. Asla yalnızlığa kapılma; spor yap, yürüyüş yap, sözüne ettiğin etkinliklere katıl; kimsenin sana mani olmasına izin verme. Belki bu yaşına kadar bulamadın ama bu, bundan sonra da yalnız kalacağın, üzüleceğin, kırılacağın, aşağılanacağın ya da bir dost bulamayacağın anlamına gelmiyor… Daha önce de söylediğim gibi hayat daha bitmedi; eğer bitti dersek, pes etmişiz demektir…

O: Gerçekten sağ ol… yasemin f. kılıçaslan

6 Nisan 2015 Pazartesi

HAYAL ADASI



*H*A*Y*A*L*  *A*D*A*S*I*

Seninle çok uzaklarda,
Issız bir adada olsak,

Baş başa kalsak diyorum…

Sabahları balık tutup,
Akşama mumları yaksak,
Seni bir öpsem diyorum…

Güneş doğarken uyusak,
Akşam olunca uyansak,

Biraz yaşasak diyorum…

Dolaşsak aylak aylak,

Leylek gibi lak lak lak lak,
Biraz konuşsak diyorum…

Duymasın kalmasın şehirde

 Bilenler herkese anlatsın;

Tulumba tatlısı… Padişahın kızı…

“SENİ SEVİYORUM”

Herkes sokaklara dökülsün,
Alkışlayın güzel prensesi…

Okyanus incisi, dünya birincisi,

“SENİ SEVİYORUM”

 

Hiç canım istemiyor,
Bugün biraz ara versem,
İşe gitmesem diyorum…

Dolaşsak aylak aylak,
Leylek gibi lak lak lak lak,
Biraz konuşsak diyorum…

 

* * *

 

Öyle çok severim ki bu şarkıyı… Öyle ki bu şarkıyı özel bir nedenden ötürü ve güzel bir amaç için sevgili Kayahan'dan rica edecektim. Onu tanıyor muyum, onunla hiç tanıştım mı? Maalesef hayır! "Tanışma fırsatım olursa..." diye... Ölüm bazen akla gelmiyor, oysa yaşamın içindeki tek büyük HAKİKÂT!

Evet, çok sevdiğim bir şarkıdır: "Hayal Adası"

Her zaman paylaşmak istemişimdir ama... Bir şeyleri ertelemek… Ve bu güzel sözleri, böyle kederli bir nedenden ötürü buraya yazmak, mutluluk değil, acı veriyor şu anlarda…

Hatırlayabildiğim en küçük yıllarımda; evimizden; (seksenli yılların sonu - doksanlı yılların başı) klâsik teybimizin içindeki kasetten gelen o emsalsiz ses; sevgili Kayahan…

Yıllar geçtikçe kalmadı böyle güzel sesler (Ezan-ı Şerif üstüne geldi), değerli bestekârlar ve bir yıldız daha kaydı şu fani semadan… Mekânın Cennet olsun, güzel insan…

Yasemin F. Kılıçaslan

 


 

28 Şubat 2015 Cumartesi

YAŞAR KEMAL...

 
Edebiyat dünyası; dev çınarını, Yaşar Kemal'i kaybetti. Mekânı Cennet olsun. Kendisini, çok sevdiğim bir şiiriyle uğurluyor, Yüce Allah'tan sonsuz rahmet diliyorum...


İSTANBUL HAYALLERİMİN ŞEHRİ
İstanbul hayallerimdeydi gene bu gece
Çeşit çeşit semtleriyle muhteşem bir bilmece
Kimi zaman balık kokularıyla Eminönü
Satıcı ile doludur hem arkası hem önü
Kimi zaman baharatlı kokarken Mahmutpaşa
Ordan bulunur her çeşit katacak binbir aşa
Bütün saygınlığıyla Sultanahmet salınır
Dikilitaş görülmezse tarihine alınır
Bir tarihin yattığı Topkapı surlarıdır
Artık savaştan usanmış barışın kırlarıdır
Eskinin koku fakiri Eyüp yeni parkıyla
Huzur verir yorulmuşa erenlerin farkıyla
Müziğin kalbinin attığı Unkapanı
Bir sürü yıldızın her zaman ilk mekanı
Ve çocuk hayallerinde Haşim İşcanlı Laleli
Bizden çok bize yakın esnafın yedi düveli
Ve Şişli’si ki o alışverişin gurmesi
İstanbul’a gelenin gerekir mutlak görmesi
Anılmıyor artık çöpleri Ümraniye daha şık
İstanbulumun kalbini aydınlatan bir ışık
Mecidiyeköydür ki orası yolları bağlayan
Beyoğlu çilekeştir kaldırım taşlarında ağlayan
Taksim İstanbul için merkez kabul edilir
Oradan İstanbul’da her bir yere gidilir
Parlayan yıldız gibi Bakırköy civarları
Tertemiz boyanmıştır evlerin duvarları
Bebek Arnavutköy Beykoz Sayfiyenin alası
Oralarda yaşlanmaktır herkesin tek rüyası
Levent desen çok katlıdır, alışveriş tatlıdır
Üsküdar geçilirken yavaş isen atlıdır
Kağıthanenin deresi eskidir eğlencesi
Kayık sefalarından bahseder hep güncesi
Kanlıcanın yoğurdudur meşhur eden orayı
Beylerbeyi gösterir sahiline sarayı
Fatih sakindir her zaman sukunete çağırır
Esenler hareketli satıcılar bağırır
Beyazıt meydanında gençler zaman geçirir
Kumkapı güzelliği alemciyi içirir
Fenerbahçe kültür kokar, meşhurdur tiyatrosu
Kasımpaşa Delikanlı raconu ve aftosu
Binbir semti temsil eder binbir kültürle bizi
Bekler hep kolları açık müşfik ve anaç sizi
Sayılmayan semtleri de kötü sanmayın sakın
Tarih bile saygı durur şu boğaza bir bakın
Bütün semtleri güzeldir hepsinde farklı bir yan
İstanbulu görmeyen…Talihsizliğine yan
 
"


İnternette bulduğum bu fotoğrafı; kime ait olduğunu bilmemekle beraber, sahibine/sahibesine özrümü ileterek burada paylaşıyorum...




                                                                                                                              Yasemin F. Kılıçaslan
 

26 Şubat 2015 Perşembe

BACK TO THE FUTURE (2) GELECEĞE DÖNÜŞ (2)

             Yasemin F. Kılıçaslan  Yasemin F. Kılıçaslan
             En sevdiğim filmlerden biriydi ki hâlâ öy le... Serinin 2.filminde (bilhassa benim gibi fanatikler iyi bilirler) 2015'e gidiyorlardı. 1989 şartlarında yapılan bu filmi ilk olarak 1996'da Almanya'da izlemiştim; pek tabii Almanca olarak ve takdir edersiniz ki hiç bir şey anlamamıştım. Ancak, görüntüler o kadar hoşuma gitmişti ki oldukça başarılı bulmuştum. Uçan arabalar, hava kaykayları, bedene göre kendiliğinden ayarlanabilen ve kuruyabilen giysiler, sesle yönetilebilen fırınlar, vs...
 Yasemin F. Kılıçaslan  Yasemin F. Kılıçaslan  Yasemin F. Kılıçaslan
            Ve şimdi 2015'teyiz fakat ne uçan araba ne de hava kaykayları görüyorum! :) Acaba Steven Spielberg mi çok hayalciydi, yoksa biz mi çok geriyiz? Şaka bir yana, hayalci olmak güzeldir ve bunu benim gibi hikâye yazarları iyi bilirler... ;) Yasemin F. Kılıçaslan
  Yasemin F. Kılıçaslan

Marty ve Doc
(Onları seviyorum)
 Yasemin Yasemin F. Kılıçaslan
Marty'nin gelecekteki ayakkabıları
 Yasemin F. Kılıçaslan
Ve montu... 
 Yasemin F. Kılıçaslan 
 Yasemin F. Kılıçaslan
Hill Valley'in bu görüntüsü Marty'yi bile şaşırtmıştı... 
(Tarihi Saat Kulesi)
 Yasemin F. Kılıçaslan 
 Yasemin F. Kılıçaslan
 Şu teknolojiye bir bakın...
 Yasemin F. Kılıçaslan
Ve hava kaykayları... 
 Yasemin F. Kılıçaslan 
 Yasemin F. Kılıçaslan
Griff'in ayakkabıları da son derece ilginç... 
 Yasemin F. Kılıçaslan
Adamlar emek vermişler ve güzel bir film yapmışlar...
Bizde, günümüzde bile böyle filmler yapabilen yapım ve teknoloji yok! 
 Yasemin F. Kılıçaslan
Uçan polis aracı... 
 
 Yasemin F. Kılıçaslan
Müthiş DELOREAN... 
Yasemin F. Kılıçaslan
Köpeğe bakın, onu gezdiren özel bir tasma teknolojisi kullanılmış... 
 Yasemin F. Kılıçaslan
 Yasemin F. Kılıçaslan
Yasemin F. Kılıçaslan
 Pizza sahiden de güzel görünüyor...
 Yasemin F. Kılıçaslan
İzlenmeye değer, arşivlik bir film...
 
Bakalım biz bu teknolojileri ne zaman görebileceğiz? :)
Yasemin F. Kılıçaslan 
* * *
 Yasemin F. Kılıçaslan 
Günümüzle bağdaşan görüntüler de mevcut. Örneğin kapılar için uygulanan fonksiyon tuşu, akıllı evler ve yine aynı anda birden fazla kanal izleme imkânı veren televizyonlar, 3G...
Yasemin F. Yasemin F. Kılıçaslan
 Yasemin F. Kılıçaslan
Yasemin F. Kılıçaslan
Yasemin F. Kılıçaslan
 
İzlemeyenlere tavsiye ederim. Güzel bir seri...
 
Yasemin F. Kılıçaslan
Yasemin F. Kılıçaslan

22 Şubat 2015 Pazar

Büyük İnsanlar (Beyinler) Orta İnsanlar (Beyinler) Küçük İnsanlar (Beyinler)

Yerden göğe kadar doğru bir söz;

Büyük beyinler fikirleri, orta beyinler olayları, küçük beyinler ise kişileri konuşur...

            Söz, Hyman G. Rickover'a ait olup benimde benimsediğim, altında derin manalar yatan ve asla boşa söylenmemiş bir sözdür...

* * *

"Büyük insanlar (beyinler) fikirlerle uğraşır."

Bana göre; beyin jimnastiği yapan, fikir üreten, boş konuşmayan ve toplumda saygın bir statü edinebilen kimselerdir...

* * *

"Orta insanlar (beyinler) olaylarla uğraşır."

Bana göre; özellikle haberleri ve olayları takip eden, yorumlayan, analiz yetisine sahip, mantıklı  ve başkalarının hayatına saygılı kimselerdir... Hepsi değil tabii...

* * *

Ve, en sık karşılaştığım insan türü:

"Küçük insanlar (beyinler) insanlarla uğraşır."

Bana göre; başkaları hakkında dedikodu - gıybet yapan, başkalarını çekiştiren, onların zayıf noktasını - ayıbını bulmaya çalışan kıskanç, kişiliksiz, şeref yoksunu, cahil, inançsız ve kararmış kalbe sahip kimseler...

* * *

             Okuyan, eğitim ve kültür düzeyini yükselten, boş durmayan (ki boş duranı Allah sevmez ve boş duranı şeytan doldurur), evvel kendisi ve ailesi, bilâhare toplum adına faydalı işlerde bulunan, çalışkan, dürüst, seviyeli, insana değer veren, temiz yürekli insanlar ile karşılaşmak ve sapık ruhlu, iftiracı, dedikoducu, gammaz, fitne fücur, imansız, kalbini her an zehirleyen, kendine ve topluma zarar veren kimselerin de yakınımızdan bile geçmemeleri dileğiyle...