11 Eylül 2019 Çarşamba

MEKÂNIN CENNET OLSUN GÜZEL İNSAN: SÜLEYMAN TURAN

Mekânın Cennet olsun güzel insan. Sen ve filmlerin o kadar özel ki...
Gerçekten çok üzüldüm...
♥♥♥
En sevdiğim filmlerin arasında;
♥Melek Mi Şeytan Mı (Türkan Şoray - Tarık Akan - Metin Serezli)
♥Kezban (Hülya Koçyiğit - İzzet Günay - Selma Güneri - Yusuf Sezgin)
var...
...






♥♥♥
Mekânın Cennet, ruhun şad, toprağın bol olsun...



Etiket Bulutu: #süleymanturan #yeşilçam #rip #öldü #vefatetti #ölüm #sanatçı #aktör #yaseminfkılıçaslan #blog #blok

9 Eylül 2019 Pazartesi

HIDIRLIK KULESİ

Hıdırlık Kulesi, Antalya surlar üzerinde 2.yüzyılda yapılan silindir biçiminde bir kuledir. 2.yüzyılda yapılan kule, surların güneybatı köşesinde Karaalioğlu Parkı'nda yer almaktadır. 14m yüksekliğinde, alt kısmı kare ve üstü silindir biçimindedir.


Hazreti Mevlana'nın Hazreti Şems'e Yazdığı Şiir ve Hikayesi

Hazreti Mevlana'nın Hazreti Şems'e yazdığı şiir ve hikayesi


Mevlânâ,Şems ile Konya'da buluştuğu zaman tamamıyle kemale ermiş bir şahsiyetti.

Şems, Mevlanâ'ya ayna oldu. Mevlânâ, Şems'in aynasında gördüğü kendi eşssiz güzelline hayran oldu. Diğer bir ifadeyle Mevlânâ, gönlündeki Allah aşkını Şems'te yaşattı. Mevlânâ'nın Şems'e olan sevgisi,Allah'a olan aşkının ölçüsüdür.

Çünkü Mevlânâ,Şems'te Allah cemalinin parlak tecellilerini görüyordu.Mevl'anâ açılmak üzere olan bir güldü. Şems ona bir nesim oldu. Mevlânâ bir aşk şarabı idi,Şems ona kadeh oldu. Mevlânâ zaten büyüktü,Şems onda bir gidiş,bir neşve değişikliği yaptı.Mevlânâ ile Şems üzerine söz tükenmez.
Son söz olarak şöyle söyleyelim,Şems Mevlânâ'yı ateşledi,ama karşısında öyle bir volkan tutuştu ki,alevleri içinde kendi de yandı.

ŞEMS-İ TEBRİZİ HAZRETLERİ'NİN KONYA'DAN AYRILIŞI


Şems ile buluşan Mevlânâ,artık vartini Şems'in sohpetlerine hasretmiş,Şems'in nurlarına gömülüp gitmiş,artık bambaşka bir aleme girmişti.Şems'in cazibesinden yana yana dönüyor,ilahi aşkla kendinden geçercesine Sema ediyordu.Bu iki dostun sohpetlerindeki mukaddes sırrı idraktan aciz olanlar,ileri geri konuşmaya başladılar.Neticede Şems,incindi ve Mevlânâ'nın yalvarmalarına rağmen Konya'dan şama gitti.(14 mart 1246 perşembe)

HAZRETİ ŞEMS'İN KONYA'YA DÖNÜŞÜ


Şems'in ayrılığından derin bir ızdıraba düşen Mevlânâ, manzum olarak yazdığı güzel bir mektubu,Sultan Veled'in başkanlığını yaptığı bir kafileyle Şam'a,Şems'e gönderdi.Sultan Veled kafilesiyle Şam'a vardı,Şems'i buldu ve babasının davet mektubunu,hediyelerle birlikte saygıyla Şems'e sundu.Şems,''Muhammedi tavırlı ve ahlaklı Mevlânâ'nın aezusu kafidir.Onun sözünden ve işaretinden nasıl çıkabilir''diyerek,Mevlânâ'nın davetine icabet etti ve 1247'de Sultan Veled'in kafilesiyle,Konya'ya döndü.

HAZRETİ ŞEMS'İN KAYBOLUŞU


Şems'in Konya'ya gelişine herkez sevindi.Mevlânâ'da hasretin sıkıntılarından kurtuldu.Artık Şemsin şerefine ziyafetler verildi,sema meclisleri tertip edildi.Fakat huzurla,muhabbetle,dostluk içinde süren günler pek fazla sürmedi,dedikodular ve can sıkısı durumlar yeniden başladı.Şems, o dedikoducu topluluğun yine kinle dolduğunu,gönüllerinden sevginin uçup gittiğini,akıllarının nefislerine esir olduğunu anladı ve kendisini ortadan kaldırmaya çaşıltıklarını bildi,Sultan Veled'e dediki: Gördün ya azgınlıkta yine birleştiler. Doğru yolu göstermekte,bilginlikte eşi olmayan Mevlânâ'nın huzurundan beni ayırmak,uzaklaştırmak,sonra da sevinmek istiyorlar.Bu sefer öylesine gideceğim ki hiç kimse benim nerede olduğumu bilmeyecek.Aramaktan herkez acze düşecek,kimse benden bir nişan bile bulamayacak.Böylece bir çok yıllar geçecek de kimse benim izimi tozumu göremeyecek.''İşte Sultan Veled'e böyle yakınan Şems,1247-1248 tarihinde Konya'dan aniden gidip kayboldu.Şems'in kaybolmasından sonra Mevlânâ herkezden onun haberini soruyordu.kim onun hakkında aslı esası olamayan bir haber bile verse ve Şems'i falan yerde gördüm dese bir müjde için sarığını ve hırkasını vererek şükranelerde bulunuyordu.Bir gün bir adam,Şems'i Şam'da gördüm diye bir haber verdi.Mevlânâ buna tarif edilemeyecek şekilde sevindi ve o adama üstünde nesi varsa bağışladı.Dostlarından birisi,bu haber yalandır,o Şems'i görmemiştir dediğinde Mevlânâ şu cevabı vermiştir.''Evet onun verdiği bu yalan haber üzerine üzerimde ne varsa verdim.Eğer,doğru haber verseydi,canımı bile verirdim.''

HAZRET-İ MEVLANA'NIN ŞEMS-İ TEBRİZİ HAZRETLERİNİ ARAMAK İÇİN ŞAM'A GİDİŞİ


Mevlana,Şems'i çok aradı,onun ayrılığı gönülleri yakan,sızlatan nice şiirler söyledi.Onu aramak için iki kere Şam'a gitti.Yine Şems'i bulamadı.Bu iki son seyehatin tarihleri kesin olarak bilinmemekle birlikte,büyük bir ihtimalle 1248-1250 yılları arasında olduğu söylenebilir.Sultan Veled'in ifadesiyle Mevlana,Şam'da sret bakımından Tebrizli Şems'i bulamadı ama,mana yönünden onu,kendisinde buldu.Ay gibi kendi varlığında beliren Şems'i,kendi gördü ve dediki:''Beden bakımından ondan ayrıyım ama,bedensiz ve cansız her ikimizde bir nuruz.Ey arayan kişi!İster onu gör,ister beni.O'yum O'da ben.''


(Karınca kitap evinin,türk klasikleri/öykü başlığı adı altında yayımlanan Mesneviden Seçmeler isimli kitabından alıntıdır.)


Allah dostu bu iki büyük zat, ayrı düşmüşlerdi... Hazreti Mevlana'nın Çıkan dedikodularla Konya'dan ayrılan
Hz. Şems'e yazdığı şiir;

ETME

Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun etme
Başka bir yar başka bir dosta meylediyorsun etme

Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı
Hangi hasta gönüllüyü kasdediyorsun etme

Çalma bizi bizden bizi gitme o ellere doğru
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun etme

Ey ay felek harab olmuş alt üst olmuş senin için
Bizi öyle harab öyle alt üst ediyorsun etme

Ey makamı var ve yokun üzerinde olan kişi
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun etme

Sen yüz çevirecek olsan ay kapkara olur gamdan
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun etme

Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun etme

Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun etme

Ey cennetin cehennemin elinde olduğu kişi
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun etme

Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun etme

Bizi sevindiriyorsun huzurumuz kaçar öyle
Huzurumu bozuyorsun sen mavediyorsun etme

Harama bulaşan gözüm güzelliğinin hırsızı
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun etme

İsyan et ey arkadaşım söz söyleyecek an değil
aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun etme


Mevlana Celaleddin Rumi









MUTLULUK BORCU

Adam genç kadına seslendi:
- Bana gözyaşı borcun var!

Genç kadın sordu:
- Nasıl öderim?

Adam gözlerini kırptı
- Haydi gülümse!

Gülümsedi genç kadın...

Adam, cebinden mendilini çıkarıp, borcunu sildi...
Ve mendilini özenle katlayıp

yine kalbinin üzerindeki iç cebine koydu...
Bir demet mor sümbül vardı kadının elinde...
İkisi de bahar kokuyordu...
Biri ilkbahar, diğeri güz...



Adam, seslendi yine:
- Bana mutluluk borcun var!

Genç kadın, biraz mahcup, biraz şaşkın sordu:
-Nasıl ödeyebilirim?

Heyecanlandı adam
- Haydi yat dizlerime!

Genç kadın bir kedi uysallığında, yattı dizlerine usulca...
Adam, şefkatle saçlarını taramaya başladı kadının...
Saçları, güneşe ve yağmurlara hasret

hiç yaşanmamış baharlara benziyordu...
Çaresizliğini ördü sırasıra...
Sonra saçının her teline mutluluğun çığlıklarını bağladı adam...
Yetmedi, gizli düğüm attı... Ağladı...
Hava kararmak üzereydi...

Dışarıda yağmur yağıyordu delice...


Adam, sürekli borç defterlerini kurcalıyordu...

Genç kadının gözlerinin içine baktı...
- Bana yürek borcun var!

Borcunun farkındaydı sanki genç kadın, şaşırmadı...
- Bu borcumu nasıl ödeyebilirim?

Adam kollarını uzattı
- Haydi tut ellerimi!

Sümbül kokusu sinmiş ellerini uzattı genç kadın...
Elleri öyle sıcaktı ki, eriyiverdi bütün borcu avuçlarının içinde...


Genç kadın gitmek üzereydi...

Adam son kez seslendi:
- Bana can borcun var!

Kadın irkildi!
- Can mı?

Sigarasından derin bir nefes çekti adam...
- Evet... Can borcun var. Sensizlik öldürüyor beni!

Hoşuna gitti sözler kadının
- Peki bu borcumu nasıl tahsil etmeyi düşünüyorsun?

Adam, biraz daha yaklaştı...
- Yum gözlerini!

Hiç tereddüt etmeden yumdu gözlerini...
Adam da yumdu gözlerini...

Masumca bir öpücük kondurdu kadının titreyen dudaklarına...

- Bu ne şimdi yaptığın? diyerek çattı kaşlarını kadın...

Adam,pişmanlıkla memnunluk arasında gidip geldi...

Kekeledi...

Hayat öpücüğüydü!

Kısa bir sessizliğin ardından bu kez kadın öptü adamı şehvetle...

Adam, şaşırdı...
- Ya senin bu yaptığın neydi?

Genç kadın kapıya yöneldi...
- Veda öpücüğü!
Kalan borçlarına karşılık, yürek dolusu çaresizlik
Ve bir de mor sümbüllerini masanın üzerine rehin bırakıp gitti genç kadın...

Adam koştu peşinden sümbülleri geri verdi kadına...
- Ne olur iyi bak umut çiçeklerime, solmasınlar...

Genç kadın sümbülleri aldı...
- Merak etme, gün aşırı sularım çiçeklerini!

Adam sevindi:
- Güneşe, suya gerek yok. Gülümse yeter!

Kadın gözden kaybolurken haykırdı adam
- Umutlarımı kefil yaptım. Unutma, bana aşk borçlusun!

Haykırışı yağmura karıştı...
Kadın, yağmuru hissetmeyen kalabalığa...

3 Eylül 2019 Salı

YASEMİN F. KILIÇASLAN KİMDİR?

   
 Antalya Finike doğumludur. Kaş Merkez İlk Öğretim Okulunu bitirdikten sonra öğrenimine Finike Cumhuriyet Çok Programlı Lisesi'nde devam etti. Skolyos hastalığı nedeniyle uzun süre tedavi gördü. Evlenip İzmir'e yerleştikten sonra bir süre orada kaldı ve ilk kitabını yazmaya başladı. Anadolu Üniversitesi Radyo ve Televizyon Programcılığı bölümünü bitirdi. Ankara'ya giderek orada Başkent İletişim Bilimleri Akademisi'nde Rıza Okur, Fulin Arıkan, Sinan Pekinton ve Rüştü Asyalı gibi değerli akademisyenler tarafından diksiyon eğitimi aldı. Akademi, İzmir'e de bir şube açtıktan sonra İzmir'e geri döndü ve eğitimini devam ettirerek Dublaj - Seslendirme yaptı. Ünlü aktör Cihan Ünal, Trt'nin kıymetli spikerlerinden Bülent özveren, yine kıymetli sanatçı, aktör Rüştü Asyalı, Ali İpin ve Hakan Urgancı gibi başarılı akademisyenlerden eğitim aldı. Sinema filmi ve belgesel seslendirme şansı elde etti. Başarı göstererek sertifikasını aldı. Bu arada kitabını yazmaya devam etti.        Bir süre oğluyla ilgilendiğinden kendini iş dünyasına kapattı. Kendini geliştirmek suretiyle evde kitaplar okudu ve ilk kitabını tamamlayarak Cinius Yayın Evi'nde yayınlattı. Sonsuz Amor adlı Seri'nin ilk eseri olan Nisan Girdabı'nı okuyucuyla buluşturduktan sonra serinin ikinci eseri olan Kitaptaki Sır'ı yazmaya başladı ve onu da tamamlayarak yine Cinius Şirketi'nde yayımlattı. Bu arada Ayla Aşgan'la tanışarak beraber senaryo çalışmaları yaptı...
       Ergenlik yıllarından bu yana şiir yazıyor, özellikle akrostiş şiirler yazmaya bayılıyor ve şiirlerini bir araya getirerek yayınlatmayı düşünüyor. Ayrıca sanatsal etkinlikler yapmayı, dijital art resim çalışmaları yapmayı da seviyor. Kitap tasarımları için fotoğraflar çekiyor ve çektiriyor ve de bu fotoğrafları dijital ortamda harika etkinliklere dönüştürüyor...
       Şu aralar Sonsuz Amor Serisi'nin üçüncü eseri olan Hipnoz'u yayınlatmaya hazırlanıyor...
       On yıldan fazla bir süre İzmir'de ikamet eden Yasemin F. Kılıçaslan, yakın zamanda İstanbul'a taşınarak burada yaşamaya başladı. Hayali, ömrünün geri kalanını gözden ırak bir adada geçirmek. Hindistan'ı ve tropikal adaları çok seviyor. İdeali, oğluna yetebilecek kadar iyi, akıllı, eğitimli, kendini sürekli geliştiren, sevilen ve saygıyı hak eden bir anne ve kitaplarının yok satıldığı, okuyucusunun bol olduğu, sevilen sayılan bir yazar, şair olarak dünyaya imza bırakabilmek...
   
       Kitaplar konusundaki düşüncesi: Ne yazık ki kitap okunmayan bir ülkede yaşıyoruz. Her türlü zararlı yiyeceğe, içeceğe ve nesneye tonlarca para döken insanoğlu, sıra kitaba geldiğinde cebini delik gösteriyor. Oysa kitaplar, çok ucuz bir bilet karşılığında okuyucuyu bambaşka bir dünyaya taşır, hayal gücünü besler, ona yeni bir aile ve dostlar kazandırır. İnsanlar neden kendilerini böylesi harika bir mutluluktan mahrum bırakırlar bir türlü anlamam. Ben ki bir gecede bir kitap bitiren, kucağımda kitapla uyuyakalan, bunun mutluluğunu tadan bir genç kız idim. Şimdiyse kendi öyküsünü kaleme alan yetişkin bir kadın, bir anneyim ve yazdıkça mutlu oluyorum, yazdıklarımı okudukça hayal gücümü genişletiyorum ve yazdıkça insanları daha çok seviyorum; onlara iyi örnek olabilmek için doğru olanı arz etmeye çalışıyorum. İstiyorum ki onlar da benimle olmak istesinler; mutluluğumu paylaşsınlar, kitaplarımı okusunlar, benimle sohbet etsinler... Ama...

"Benim yazmaya doyamadığım kitapları, insanlar almaya üşeniyor..."