8 Şubat 2015 Pazar

İNSAN OLMAK


İNSAN OLMAK

Yasemin F. Kılıçaslan

            Her insan doğar, ona biçilen ömrü yaşar ve ölür ama öyle ama böyle… rabbim, herkese hayırlı, sağlıklı, huzurlu, şerefli, namuslu bir ömür ve eceli ile iman üzere ölüm nasip etsin! Âmin! Yasemin F. Kılıçaslan

Doğmak – ölmek… bunlar kaçınılmaz olgulardır ancak nasıl bir yaşam seçeceğimize kendimiz karar verebiliriz; zira görünüşte herkes insandır ama ya göremediğimiz kısımları?

Yeni bir insan tanırız; görünüşte hoş biridir, kültürlüdür, eğitimlidir, hatta dindar ve insancıldır; onu tanımak, onunla aramızda bir hukuk oluşturmak isteriz ve bu bağlamda o insanla belli bir zaman geçiririz… zaman, her şeyin ilâcıdır derler ya işte lâfı getirmek istediğim temel nokta tam da bu: zaman geçtikçe aslında o beğendiğimiz, güvendiğimiz insanın, olduğundan çok daha farklı olduğunu anlarız. Nasıl mı? İnsanoğlu hata yapabilme eğilimine sahiptir; ne kadar mükemmel görünmeye çalışırsa çalışsın mutlaka bir yerde açık verir ama öyle ama böyle… Yasemin F. Kılıçaslan

Örnek vereyim; ortaöğretim öğrencisi iken aynı sınıfı, sırayı paylaştığım bir arkadaşım, bana ailesinden bahsetmişti; babasını kaybettiğinden, annesinin dil rehberi olduğundan, araba kullandığından, evlerinin saray gibi olduğundan, diğer öğrenciler bir milyon bile getiremezken (o zamanlar milyon vardı) kendisinin on milyondan aşağı harçlık getirmediğinden… peki, tüm bunlar doğru muydu? Bana başta da inandırıcı gelmeyen bu sözlere başımı sallayıp geçtikten sonra onunla birlikte zaman geçirmeye devam ettim. İyi bir arkadaştı, zararsızdı ama… Yasemin F. Kılıçaslan

Bir gün bana, aynı mahallede oturan bir kız arkadaşının ondan bir elbise istediğini, onun da elbiseyi ödünç olarak verdiğini söyledi. Arkadaşı, elbiseyi bir düğünde giyip sonra geri verecekmiş ve öyle de olmuş. Ancak, elbiseye zarar vermiş… bana dedi ki “Arkadaşım, elbiseme zarar vermiş ama ben sesimi bile çıkarmadım çünkü arkadaşlarım benim için değerlidir ama mala önem veren bir insan değilim!” Yasemin F. Kılıçaslan

Aradan zaman geçti; sınıftan bir arkadaşımız bizden kalem istedi, bende fazla kalem yoktu ancak bahsettiğim kız arkadaşımda vardı ve verdi de… Basit bir kalemdi. Ancak, geri geldiğinde gördük ki kalemin mürekkebi bitmiş ve arka kısmı da nasıl olduysa çıkmıştı. Arkadaşlarına değer verdiğini ve mala önem vermediğini söyleyen arkadaşım buna öyle kızmıştı ki hele o ettiği lâfı hâlâ unutmuyorum: “Malıma zarar gelmesinden nefret ediyorum!”

Daha sonra evlerine ziyaret gittik; babasını kaybettiği doğru ancak annesini gördüğüm anki şaşkınlığımı uzun süre üzerimden atamadım çünkü dil rehberi olmak şöyle dursun, türkçeyi bile zor konuşan, okumamış, oldukça salaş giyinen ve ehliyeti bulunmayan cahil bir kadındı… sanırım geri söze gerek yok! Yasemin F. Kılıçaslan

Bazı insanlar da vardır ki dışarıdan bakıldığında havalı bir duruşa sahiptirler; yanına kimseyi yaklaştırmayan, burnu havalı, küçük dağları ben yarattım edaları takınan türden… bir şekilde tanışırız ve çok değil, sadece birkaç dakika içinde aslında öyle olmadığını anlarız… nasıl mı? Burada, dış görünüşe aldanmamak gerektiğini, insanların duruş, bakış şekillerinin farklı olabileceği konusu üzerinde durmak istiyorum… Yasemin F. Kılıçaslan

dışarı çıktığımızda karşımızdan bin türlü insan gelir, yanımızdan geçer giderler; yaşları, cinsleri, tenleri, giyimleri, konuşmaları, vs birbirinden farklı binlerce insan görürüz her gün; kimisi neşelidir, kimisi somurtkan, kimisi gevezedir kimisi suskun, kimisi güler yüzlüdür kimisi burnundan kıl aldırmayan… Yasemin F. Kılıçaslan

Bundan yaklaşık on yıl evvel bir yakınımı toprağa verdim. Haberi aldığımda evimden kilometrelerce uzaktaydım ve yaşadığım evde (akrabamın evi) telefon yoktu; telefon edebilmek için dışarı çıkmış ve Türk Telekom’a gitmiştim. Ruh gibiydim; gözlerim kimseyi görmüyordu ve etrafıma boş bakışlar fırlatarak yürüyordum. Yaşadıklarım kolay değildi ama ölüm Allah’ım emriydi! O güne kadar dışarıya her çıktığımda insanları analiz eder, sanki hiç dertleri, sıkıntıları yokmuş gibi düşünürdüm! Çünkü kendimde öyleydim; hayatı fazla ciddiye almayan, üniversite sınavına hazırlanan bir genç kız… Çocukluk işte… Yasemin F. Kılıçaslan

Türk telekom’a gidip gelirken beni yolda gören insanlar, hakkımda kim bilir neler neler düşündü? Yolda yürüyüp giden sıradan bir kız; yüzü gülmeyen, gözleri boş bakan, belki kaşları çatık belki de donuk bir surat ifadesi… İşte o günden sonra insanlara farklı gözle bakmaya başladım; dış görünüme aldanmamak gerektiğini, çok mutlu görünen bir kimsenin içinin kan ağlayabileceğini ya da çok mutsuz görünen bir kimsenin de aslında içten içe nasıl da mutlu olduğunu… Yasemin F. Kılıçaslan

İnsanlara peşin hüküm vermek ve bu hükmün doğruluğundan emin olmak öyle sandığımız kadar kolay değildir. İnsan, kırk yılını paylaştığı hayat arkadaşını bile yeterince tanıyamazken, aradan yıllar geçtikçe onun yeni özelliklerini, olumlu ve ya olumsuz yönlerini öğrenirken, diğer kimseleri nasıl “Ben bu insanı çok iyi tanıyorum!” diyebilir ki?

Bazı insanlar da vardır ki oldukları gibidirler; örneğin konuşkan insanları, az konuşanlara göre tanımamız daha kolay olur. Her şeyleri dillerindedir ama suskun insanları tanımak hayli zordur çünkü ne düşündüklerini bilemeyiz; kapalı bir kutu gibidirler ve çoğumuz da böyle kimselerden hoşlanmayız. Açık sözlülük, ne düşündüğünü söylemek herkesin tabii hakkıdır ama kimi söyler, kimi söylemez… Yasemin F. Kılıçaslan

Emin olduğum bir gerçek var ki o da görünüşte herkesin “iyi, hoş” olduğudur. Ne var ki çoğu kez yanılırız; güvendiğimiz, arkadaş bildiğimiz, dertlerimizi, sıkıntılarımızı paylaştığımız, hatta sırlarımızı verdiğimiz insanlar vardır ama gün gelir bizi öyle bir sırtımızdan bıçaklarlar ki; büründüğümüz ruh hâlinden ötürü ona mı, yoksa gözü kapalı güvendiğimiz için kendimize mi kızacağımızı bilemeyiz… ben çok fazla böyle insan tanıdım, dahası insan görünümünde başka varlıklar desem daha doğru olur; yaşadığım çevre içinde, edindiğim yeni çevrelerde… Yasemin F. Kılıçaslan

Örneğin komşuluk ilişkileri: dört yıl önce yeni taşındığım siteden, bloktan söz etmek gerekirse; bin bir heyecanla taşındım, yeni komşularım olacağı için coşkulu ve de mutluydum. Birkaç daire ile tanıştım, ben onlara gittim, onlar bana geldi. aradan iki yıl geçti ve ben bu insanlardan uzaklaşmaya başladım. sebep ise eğitim ve kültür seviyemim artmasıydı. “Nasıl bir eğitim ve kültür bu?” diye sorarsanız eğer bende göğsümü gere gere derim ki her şeyden önce İSLÂMİ KÜLTÜR! Bunu maddeler hâlinde sıralamak istiyorum:

  1. İslâm; dosdoğru olmayı gerektirir: Gözünü haramdan sakınmak…
  2. İslâm; dürüst olmayı gerektirir: Gıybete, dedikoduya yer vermez…
  3. İslâm; sözü özü bir olmayı gerektirir: İnsanların arkasından konuşulmaz…
  4. Boş duranı Allah sevmez: Bir insan zamanını verimli geçirmeye çabalıyorsa ki Allah çalışanı sever, onu rahatsız ederek zamanını öldürme hakkımız yoktur…
  5. İslâm, övmeyi ve övünmeyi sevmez: Kendini de karşındakini de övmeyeceksin…
  6. Bir Hadis-i Şerif': Kötülük etmeyin, ayıp araştırmayın! Kim bir müslümanın aybını araştırırsa, Allahü teâlâ da onun aybını ortaya çıkarır ve böyle bir kimse, en gizli bir yerde sığınsa bile, onu rezil eder.
  7. İslâm; hoş görü dinidir: İnsanız; hasta olduğumuz, sıkıntı geçirdiğimiz ya da başka sebeplerden ötürü yalnız kalmak istediğimiz zamanlar pek tabii olabilir; bunu anlamayan, buna anlayış göstermeyen kimseler ki çevremiz böyle tiplerle dolu, gerçek komşu, gerçek dost değildir… Yasemin F. Kılıçaslan

Benim komşuluk anlayışım şudur; komşu, komşunun külüne muhtaçtır, amenna ama karşımızdaki kişiyi sürekli görüşmek isteyerek sıkboğaz etmek, onun zamanını beyhude konularla çalmak da doğru değildir. İnsan, çok samimî olmadığı bir kimse ile sırf komşusu olduğu için her gün görüşmek zorunda değildir. Çünkü herkes, herkesle anlaşamaz… Çok sevdiğim bir söz vardır: “Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir.”
Beni, insanlardan asıl uzaklaştıran ise “gördüklerim ve duyduklarımdır”; bir komşum bana gelip diğer komşularını anlatıyor, kötülüyor ve benim zamanımı boşa harcıyorsa, yetmiyormuş gibi birde o arkasından konuştuğu komşusunun yüzüne bakıp gülebiliyor, ona selâm verebiliyorsa, ben o insandan uzaklaşırım! Burada, İslâm’a olan inancımın nezdinde aklım ve mantığım devreye girer; bugün bana başkasının dedikodunu yapan, yarın gider ona da benim dedikodumu yapar...

Yine gördüğüm ve hoşuma gitmeyen bir şey daha; abartılacak düzeyde içli dışlı olmak ve birbiriyle yüz göz olup kavgaya tutuşmak… Komşuluk bu mudur Allah aşkına; gider bir şeye ihtiyacı olup olmadığını sorarsın ya da o gelir senden bir şeyler ister, elinde varsa paylaşırsın; “acılar paylaşıldıkça azalırken sevgiler de çoğalır” diye boşuna dememişler… Yine kendimden örnek vereyim; çalışmayı, okumayı, üretmeyi ve paylaşmayı çok seven bir insanım. Yukarıda Allah var ve bende YALAN YOK! Ayrıca sağlıklı yaşam sürmekte olup spora zaman ayıran biriyim de… Sözün kısası, göz açıp kapayıncaya kadar hızla geçip giden şu fani dünyada doğru ve faydalı işler yapmaya çalışıyorum; çalışmak, okumak, üniversiteye gitmek, üretmek ve ailemle verimli vakit geçirmek... Bunun nezdinde, kaliteli insanlar tanımaktan da her zaman hoşnut olmuşumdur. Bu yüzdendir ki bu tarz ziyaretlerden, boşa zaman geçirmeme neden olan dedikodu ortamlarından, başkalarının hayatlarından konuşmaktan hoşlanmıyorum. Bana, gelip izlediği diziyi ya da herhangi bir komşusunu anlatan kişi ile benim ne ortak yönüm olabilir ya da ben bu insanla ne konuşabilirim! Öte yandan sürekli kendini anlatan, yine kendini ve yakınlarını öven insanlardan da zerrece hazzetmem… Yukarıdaki maddeleri yazma nedenim de işte tamda budur; ikiyüzlülükten ve kendini öve öve bitiremeyen, patavatsız insanlardan ırağım...Yasemin F. Kılıçaslan

"İnsan Gibi" insanlarla bir araya gelmekten, kültürel sohbetlere katılmaktan hoşlanır; zamanımı, ibadetimi, eğitimimi boşa harcatmayan, daha da bana verim ve pozitif enerji kazandıran kimseler tanımak ve arkadaşlık etmekten yanayım ve bunun için çırpınıyorum… "Dost ise düşünme, ver ömrünü gitsin; dost değilse hiç bekletme yol ver gitsin." demiş Mevlana Hazretleri...

İnsanlık konusuna devam ederken… Yıllar önce yine bir arkadaşım vasıtasıyla tanıdığım bir adamın oldukça kültürlü, düzgün kişilikli bir beyefendi olduğunu düşünmüştüm ancak yanıldığımı, aradan birkaç zaman geçtikten sonra anlayabildim ve o beyefendi görünümün arkasında nasıl da kişiliksiz, kadın avcısı, sapık ruhlu biri olduğunu görüp hayretler içinde kaldım. Hakkında duyduğum tek bir şeyi yazacağım; iş yerine çay getiren gencecik bir kıza “Sağ ol ağabeyim!” deyip de arkasından “Seni ilk gördüğüm yerde parçalarım!” diye gizlice lâf atacak kadar beyefendi görünümlü bir ahmak! Kendimi ve yakınlarımı, böyle kimselerden uzak tutmaya çalışıyor, böyle Şeytanî mahlûklardan Rabbime sığınıyorum!
 
Konuyu şu sevdiğim söz ile kapatıyorum: Yasemin F. Kılıçaslan

Üç tür insan vardır: Yasemin F. Kılıçaslan

1.      Büyük insanlar: Düşünceler ile uğraşır. Yasemin F. Kılıçaslan

2.      Orta insanlar: Olaylar ile uğraşır. Yasemin F. Kılıçaslan

3.      Küçük insanlar: İnsanlar ile uğraşır. Yasemin F. Kılıçaslan

Bilhassa arkamdan konuşan, bazen patavatsızlığı tutup da yüzüme karşı ne dediğini bilmeyen, kıskanç kimselerde karşılaştığımda hep üçüncü madde gelir aklıma…

Yasemin F. Kılıçaslan

İşte böyle… Görünüşte hepimiz insanız ama içimizi, kalbimizi, ruhumuzu bizden iyi bilen Yüce Allah’ın günahkâr kullarıyız! Anlayana… Sevgiler… Yasemin F. Kılıçaslan

Yasemin F. Kılıçaslan

Yasemin F. Kılıçaslan Yasemin F. Kılıçaslan

ŞİİR TADINDA (1) ANNE OLMAK


ŞİİR TADINDA (1)

 

 

***ANNE OLMAK***

Yasemin F. Kılıçaslan

  • Sabırla, inançla beklersin… Çünkü bilirsin ki veren de Allah’tır, vermeyen de… Ve o ne eylerse güzel eyler… Yasemin F. Kılıçaslan
  • Kendini bedenen ve ruhen hazırlarsın; kitaplar okur, araştırmalar yapar, iyi bir anne adayı olmak için çabalarsın… Yasemin F. Kılıçaslan
  • Sonra bir gün bakmışsın ki o dikdörtgen beyaz testin içinde ince, kırmızımsı bir çizgi var… Yasemin F. Kılıçaslan
  • O anı asla unutamaz; belki ağlar belki güler belki de sevinç çığlığı atarsın…
  • Hayat arkadaşına sarılırsın, o da sana; sımsıkı, kördüğüm gibi…
  • Hemen hastaneye koşar muayene olursun ve evet, gerçekten de küçük bir CAN taşıyorsundur… Yasemin F. Kılıçaslan
  • Onu, içinde saklayan su hacmini görürsün; inanamayan gözlerle bakar, kalbini gözlerinden taşırırsın…
  • Bir nokta hâlindedir ama…
  • O minicik kalbinin atışı, kulağından dolup kendi kalbine işlemeye başladığı an, hayatının ikinci döneminin başladığını anlarsın; geçmiş hiç yokmuş gibi, sanki onunla var olmuşsun gibi hissedersin… Yasemin F. Kılıçaslan
  • İnanılmaz duygularla hastane randevu tarihlerini belirler, doktorun verdiği beslenme çizelgesini eline alır ve bin bir heyecanla evine dönersin… Yasemin F. Kılıçaslan
  • Coşkun bir nehir gibi coşan yüreğinle, senden bir parça olan ve henüz cinsiyetini bile bilmediğin o minik yavruyu tüm dünyaya duyurmak istersin… Yasemin F. Kılıçaslan
  • Telefonlar susmaz oluverir; dostlar sevinir, düşmanlar üzülür…
  • Oturup kalkmaların, yürümelerin, yatış şeklin, her şeyin o miniğe göre şekillenir…
  • Rutin kontrollerine gider ve bu süre zarfında yeme – içme alışkanlıklarının kendiliğinden değiştiğini fark edersin…
  • Ve aşermelerin başlar; karmaşık, güzel, ilginç ve yaşanmaya değer…
  • Aylar geçtikçe “cinsiyet” konusu gündeme gelmeye başlar; kız mı, erkek mi?
  • Ve artık cinsiyeti bellidir; ama ona KIZIM ya da OĞLUM demek yerine BEBEĞİM, YAVRUM, CANIM, AŞKIM, MİNİĞİM dersin… Yasemin F. Kılıçaslan
  • Karnın gitgide büyür ve haftalar, aylar geçtikçe, içinde büyüyen ve senden bir parça olan o meleğe olan sevgin, bağlılığın da beraberinde büyür… Yasemin F. Kılıçaslan
  • Bazen hırçın, bazen aşırı duygusal, bazen de dengesiz davranışlar içerisine girersin; ancak, eğer yanında ALLAH dostu bir eşin varsa (inançlı, hoşgörü ve sadakat sahibi, müşfik ve sevgi dolu) işte o zaman yaşadığın hormonsal dengesizlikler de bertaraf olur ama eğer aksi olursa, işte o zaman ne hamileliğin tadını çıkarabilirsin ne mutlu olabilirsin ne de sağlıklı bir gelişim gösterebilirsin ve yaşadığın her olumsuzluk, bebeğine de yansır… Yasemin F. Kılıçaslan
  • Çevrenden “Şöyle yap, böyle yap” demeye başlarlar; kimileri yardımcı olmaya çalışır kimileri ise gereksizce karışır ama gerçek şudur ki bebeğin için en doğruyu yine SEN bilirsin… Yasemin F. Kılıçaslan
  • Bir sabah uyandığında karnında küçük bir kıpırtı hissedersin; yaşanılası, anlatılması zor olan o emsalsiz duyguyu, kalbine kazırsın…
  • Her kontrolde sana verilen ultrason (yansılanım) fotoğraflarından albüm yapar; onları meraklılara gösterir, mutluluğunu paylaşırsın… Yasemin F. Kılıçaslan
  • Zaman zaman karnını okşar, onunla konuşur, sohbet edersin; hareket ettiği zamanlarda sana karşılık verdiğini bilir, inanılmaz bir heyecana kapılırsın…
  • Seyahatlere çıkıldığında baba’nın arabayı her zamankinden daha yavaş kullandığını görür, farklı bir duyguyla gülümsersin… Yasemin F. Kılıçaslan
  • Bol bol yüzer, fotoğraf çektirir, yaşadığın her anı ömürleştirirsin…
  • Dinlediğin müziği ona da dinletir, bazen sırf onun için şarkılar söylersin…
  • Akşamları iş’ten eve gelen baba ile birlikte “gerçek anlamda” bir AİLE olduğunu düşünür, bunun için ALLAH’A şükredersin… Yasemin F. Kılıçaslan
  • Bazı sabahlar uyandığında, o kocaman karnını fotoğraflayan baba’yı görür, sonra da kendi kendine gülersin ve şu sözü işitirsin: “Karnın öyle harika ki bu hâlini ömürleştirmek istedim!” Yasemin F. Kılıçaslan
  • An gelir canının istediğini yer bazen de en sevdiğin yiyeceklere bile hayır dersin…
  • İstifralar, kusmalar… Yasemin F. Kılıçaslan
  • Dışarıya çıktığın günlerde; karnına bakıp gülümseyenler ile dua edenler ve yahut “Aa bak, hamile!” diyen şaşkın çocuklara rastlar, gülümsersin… Yasemin F. Kılıçaslan
  • Sporunu yapar, kendini o özel ana, doğuma hazırlarsın… Yasemin F. Kılıçaslan
  • Zaman; acı tatlı, güzel çirkin, bazen sükûn bazen ise gürültülü, hızla ilerler…
  • Ve bir bakmışsın ki bebeğini kucaklamana az kalmıştır… Yasemin F. Kılıçaslan
  • Sırt ve bel ağrıların başlar. Gecenin bir vakti doktora koşarsın… Yasemin F. Kılıçaslan
  • Bazen öyle ağrılar, sancılar çekersin ki ama O’NUN için değdiğini bilirsin…
  • Allah’a sığınır, dua eder, ibadetini yapar ve sabırla beklersin… Yasemin F. Kılıçaslan
  • Kontrollerde en çok “Maşallah, bebeğiniz çok sağlıklı” sözünü işitmek istersin…
  • Minik bebeğini ultrasonda gördüğün an hemen döner baba’ya bakarsın, onun “evladına sevgi ve şefkatle bakan gözlerini” görünce, daha da mutlu olursun… Yasemin F. Kılıçaslan
  • Baba yüreği, bir yandan evladına bakarken bir yandan senin elini tutar, okşar…
  • Yavaş yavaş o unutulmaz güne doğru ilerlersin; kontrollerin sıklaşır, kilo alımın artar, gitgide ağırlaşırsın ve bunu espri hâline getirirsin…
  • Zaman daraldıkça ne yere ne göğe sığabilirsin…
  • Ve olmadık bir saatte bir bakmışsın ki sancın tutmuş ya da suyun geliyor… İniltilerinde ev halkını ayağa kaldırırsın ve bir an evvel hastaneye ulaşırsınız…
  • Artık ona kavuşmana, onu kucağına almana öyle az zaman kalmıştır ki…
  • An gelir sancın artar, an gelir azalır ama eşin hep yanındadır; elini tutar, saçını okşar ve sana destek olur… Yasemin F. Kılıçaslan
  • Sonra… Normal veya sezaryen… Yasemin F. Kılıçaslan
  • Ve evet, artık dünyaya bir CAN getirirsin; Allah’ın emaneti, armağanı…
  • O mucizevî varlığı kollarının arasında tutarken bütün acılarının bittiğini, toplum içindeki yerinin, statünün değiştiğini, yepyeni bir hayata başladığını görür; eşin ve yavrun ile ongun, ahlâklı, şerefli, neşe ve huzur dolu güzel bir hayat dilersin…
  • Ve en önemlisi; hamileliğin başından beri yaşadığın sancıları, ağrıları, her şeyi unutur ve YENİDEN ANNE OLMAK istersin… Yasemin F. Kılıçaslan

Yasemin F. Kılıçaslan

Rabbim,

Çocuk sahibi olmak isteyen tüm evli MÜSLÜMAN kardeşlerime sağlıklı, hayırlı, akıllı, uslu, İmanlı – Kur’anlı, güzel evlatlar nasip etsin! Yasemin F. Kılıçaslan

Âmin!

 

Rabbim, ailemizi ve bütün aileleri korusun! Âmin! Yasemin F. Kılıçaslan

 

 
NAZAR DUASI
 
1-Resûl-i Ekrem Efendimiz, torunları Hasan ve Hüseyin (r.a.)'e, nazar değmesin diye duâ okurlarmış. Bu duâ:
"Euzu bi kelimâtillâhi't-tâmmeti min kulli şeytanin ve hammetin ve min külli aynin lammeh."
nazar duası

"Her türlü şeytandan, zararlı şeylerden ve kem gözlerden bütün kelimeleri yüzü hürmetine Allah'a sığınırım."
2-Peygamber efendimiz nazar için ( Allahümme barik fihi ve la tedarruhü ) okurdu. (İbni Sünni)
"Allâh'im, bunu mübârek eyle. Ona zarar dokunmasina izin verme."
3- Büyük velîlerden Hasan Basrî Hazretleri göz değmesine karşı (Kalem Sûresinin 51-52. ayetleri olan) şu âyetleri okurdu:
"Ve in yekadullezîne keferû leyuzlikûneke biebsarihim lemmâ semiu'z-zikre ve yekulûne innehu le mecnûnun ve ma huve illâ zikrun lil âlemîn."
"Gerçekten o küfredenler Kur'an-ı işittikleri zaman az kaldı seni gözleriyle yıkacaklardı. "O, mutlaka bir mecnundur" diyorlar. Oysa Kur'an bütün alemler için büyük bir uyarıcıdır.." (Kalem Sûresi, 51-52)


Nazar değen kimse şifa için:
Fatiha Suresi,
Ayetü'l-Kürsî,
Felâk Suresi,
Nâs Suresi, okumalıdır.
5-Bismillâhirrahmânirrahîm bismillâhi azîm-iş- şâni şedîd-il birri mâ şâallahü kâne habese hâbisün min hacerin yâbisin ve şihâbin kâbisin. Allahümme innî radedtü ayn-el âini aleyhi ve alâ men ehabb-en-nâsi ileyhi ve fî keyedihî ve kilyetihî lahmün rakîkun ve azmün dakîkun fîmâ lehû yelîku ferci-il basara hel terâ min fütûrin sümmerci-il basara kerrateyni yenkalib ileyk-el basaru hâsian ve hüve hasîr ve in yekâdüllezîne keferû leyüzlikûneke biebsârihim lemmâ semi-uz- zikra ve yekûlûne innehû lemecnûnün ve mâ hüve illâ zikrun lilâlemîne lâ havle velâ kuvvete illâ billâh-il aliyy-il azîmi Lâ ilâhe illallâhü hısnî, men kâle-hâ dehale hısnî, ve men dehale hısnî emine min azâbî. Sadaka rasûlullahi sallallahü teâlâ aleyhi ve selleme.
6-Sabah-akşam, Besmele ile 3 defa "Bismillahillezi la yedurru maasmihi şeyün fil erdi vela fissemai ve hüvessemiulalim" okuyan, büyü, nazar ve zulümden korunur."
7-Fatiha, Âyet-el kürsi ve ( Kâfirun, İhlas, Felak, Nas sureleri ) 7şer defa okunup üflenirse, büyü, nazar ve her dert için iyi gelir. Tuza okunup, suda eritilerek içmek de olur. Bir hadisi şerifte de, (Fatiha ile Âyet-el kürsiyi okuyana, o gün nazar değmez) buyuruldu.

KAYNAK: http://www.nazarduasi.gen.tr/

9 Aralık 2014 Salı