DÜNYA TARİHİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
DÜNYA TARİHİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Şubat 2022 Cuma

İnsanlık tarihinin kara lekesi: Hocalı Katliamı


İnsanlık tarihine kara bir leke olarak yazılan bu katliam, hiçbir zaman unutulmayacak olsa da işgal altındaki toprakların kurtarılması, Azerbaycanlıların kalbine su serpip teselli oldu.


Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla Azerbaycan'a karşı toprak iddiasında bulunmaya başlayan ve saldırıya geçen Ermeniler, 1991'in son günlerinde ablukaya aldıkları, bölgenin tek havaalanına sahip ve stratejik önem taşıyan Hocalı'yı ele geçirmek için harekete geçti.

Aylar süren saldırılarını 25 Şubat 1992'de yoğunlaştıran Ermeniler, gece, Sovyet Rus ordusunun o zaman Hankendi'de bulunan 366. motorize alayının da yardımıyla üç koldan saldırdı.

Sadece işgalle yetinmeyen Ermeniler, sivilleri toplu şekilde katlederek esirlere acımasızsa işkence yaparak 20. yüzyılın en kanlı katliamlarından birine imza attı. O dönemde çekilen görüntüler ve fotoğraflar, katliamın büyüklüğünü ortaya koyuyor.

Daha önce 7 bin kişinin yaşadığı Hocalı'da savunmasız durumdaki 106'sı kadın, 70'i yaşlı, 63'ü çocuk 613 Azerbaycan vatandaşı hayatını kaybetti. Katliamdan 487 kişi ağır yaralı olarak kurtuldu, Ermeni güçleri 1275 kişiyi esir aldı, bunların 150'sinden hala haber alınamadı.



Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 22 Nisan 2010 tarihli kararında, Hocalı'da yaşananlar, savaş suçları veya insanlık aleyhine suçlarla eşdeğer eylemler olarak görülüyor.

Bugüne kadar 15 ülkenin parlamentosu ve ABD'nin 16 eyaletinin meclisi Hocalı'da yaşananları kınayan ve soykırım olarak gören kararları kabul etti.



https://tr.wikipedia.org/ kaynağı;

Hocalı Katliamı (AzericeXocalı soyqırımı), Karabağ Savaşı sırasında 26 Şubat 1992 tarihinde Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ bölgesindeki Hocalı kasabasında yaşanan ve Azeri sivillerin Ermenistan'a bağlı kuvvetler tarafından toplu şekilde öldürülmesi olayıdır.

"Memorial" İnsan Hakları Savunma Merkezi,[4] İnsan Hakları İzleme Örgütü,[5] The New York Times gazetesi[6] ve Time dergisine[7] göre katliamErmenistan'ın[8] ve 366. Motorize Piyade Alayı'nın[9] desteğindeki Ermeni güçleri[10] tarafından gerçekleştirilmiştir.[11] Ayrıca, Karabağ Savaşında Ermeni kuvvetlere komutanlık yapmış eski Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan[12] ve Markar Melkonyan'ın aktardığına göre kardeşi Monte Melkonyan,[13] katliamın Ermeni güçler tarafından yapılan bir intikam olduğunu açıklamıştır.[12][13]

İnsan Hakları İzleme Örgütü, Hocalı Katliamı'nı Dağlık Karabağ'ın işgalinden bu yana gerçekleşen en kapsamlı sivil katliamı olarak nitelendirmiştir.[5][14]

Azerbaycan'ın resmî açıklamasına göre saldırıda 106'sı kadın, 83'ü çocuk olmak üzere toplam 613 Azeri ölmüştür.[15]




https://tr.wikipedia.org/wiki/Hocal%C4%B1_Katliam%C4%B1


 

28 Ocak 2019 Pazartesi

KAYIP ŞEHİRLER DİZİSİ 2 (THE LOST CİTİES)

Gizem, sır, kayıp, lost, secret, esrarengiz şehirler...
Bu kavramlar ilginizi çekiyorsa bu yazı tam size göre...

İsim olarak duymuşluğumuz, aşina olduğumuz bazı şehirler var ki aslında hepsi de kayıp, nerede oldukları bilinmiyor, gizemlerini koruyorlar. Gelin, hep birlikte bakalım...

İnsana kendini üç boyutlu bir filmde hissi veren bu şehirler hangileridir, şifre çözer gibi çözelim...

♥♥♥

Persepolis:

MÖ önce 330 yılında Büyük İskender tarafından yakılıp yıkılmıştır. Fakat o tarihe kadar namını sürdürmüştür. Farsça'da Taht-ı Çemşid diye adlandırılan, İran'ın Persepolis Kenti, 1979 yılında Unesco Dünya Mirası Listesi'ne eklenmiştir. Dönemin en ihtişamlı, en gözde kenti olduğunu duydum. Benim gibi tarihe ilgi duyan herkesin bu tarihi kentle yakından ilgileneceğine eminim. Asırlar boyunca unutulan bir kentin günümüzde yer edinmesi, tarihçilere borçlu olduğumuz bir konudur...




♥♥♥

Kartaca:

Kartaca denilince yüreğim titrer, kendimi hemen Sonsuz Amor 2 - Kitaptaki Sır'ron içinde buluveririm. Neden mi? Kitabın ortalarında iki bölümlük bir Tunus gezisi var da o yüzden. Sidi Bou Said'te konaklayan kahramanlarımızın başından geçen romantik, eğlenceli, sevgiyi ve dostluğu anlatan bu iki bölüm benim için öyle kıymetli, öyle eğlenceli, öyle duygusal ki...
Sahra Çölü'nde Bedevî Kampı'nda yıldızların altında yenilen yemek, deve gezintisi, kendini susuz bir çölde hayal eden Şule'ye su yetiştiren Halûk, çölde kendinden geçerek dans eden Yağmur'u fotoğraflayan Ertunç ve söylediği muhteşem söz: "Yağmur'um, Sahra Sahra olalı böyle güzellik görmedi..." ♥

İşte bu yüzden, sadece Kartaca değil, Tunus'a ait herhangi bir il, ilçe adı geçince aklım gidiverir...
Derim ki, "İyi ki yazmışım bu kitabı..."
Okuru bol olsun inşaAllah...

Evet, Kartaca'ya bir göz atalım, bakalım karşılık gelecek mi? ;)
MÖ 814 yılında Tunus yarımadasında kurulmuştur. Fenike kolonisi olarak geçer. Roma'ya baş kaldırmış olsalar da 146 yılında kuşatılmışlardır. Kartaca yıkılmış, devlet tarihe gömülmüştür...





♥♥♥

Ani Hayalet Şehri: İlk keşfi 1880'lere uzanır. 1001 Kilise Şehri, aynı zamanda da Kırk Kapılı Şehir olarak adlandırılır. İlginç değil mi? MS 1000. yılın ilk yarısında geçirdiği deprem sonucu yıkılmıştır. Arkeolojik sonuçlara göre 23 yapı bulunduğunu duydum. Daha da ilgi çekici kısmı, 50-60 cm toprak altında oluşudur. Yine Unesco Dünya Mirası Listesi'ne eklendiğini biliyorum.





♥♥♥

Troya:

Adını ne çok duyduk, hakında ne kitaplar okuduk, filmler izledik, değil mi?
Çanakkale sınırları içerisinde bulunması, bu yeri bilmemize olanak sağlıyor. Lise ikinci sınıftayken okulumuz bu yere gezi düzenlemişti, fakat cimri babam beni göndermemişti. Yakın arkadaşlarım bu duruma çok üzülmüşlerdi. Sorunu para zannediyorlardı, ama asıl sorun, ailesine varlık içinde yokluk çektiren bir BABA idi! Bu yüzden herkes biyolojik anne-baba olabilir ama gerçek anne - babalık bambaşkadır...
Homeros'un İlyada adlı eserini hatırlıyorum, bir yakınım satın alıp okumuştu. Destanlardan hoşlananlar içinde tavsiye edilebilecek bir kitap...


Troya, 1870'li yıllarda Heinrich Schliemann tarafından keşfedilmiştir. Kim bilir ne kadar geniş bir alana yayılmıştır, ancak ne yazık ki tarihi dokusunu kaybetmiştir. Deniz kenti olduğundan coğrafik açıdan da ziyaretçi kabul etmektedir...

♥♥♥

Machu Picchu:

Baştan belirteyim, çocukluğumdan beri İnka'ya, İnkalılara çok ilgi beslerim. Beni o taraflara çeken bir şeyler var, ama ne?
Küçükken, hatırlıyorum da Gizemli Altın Şehirler diye bir çizgi film vardı, her bölümün sonunda mutlaka Türkçe seslendirmeli bir bölüm yer almaktaydı, o bölümde belgesel tadında bir anlatım bulunmaktaydı. Çizgi filmin son bölümünü izlemek nasip olmadı...
Tarihe olan sevgim ve ilgim o zamanlardan belliymiş, ne var ki talihsizliğim yanlış bir ailenin mensubu olmak ve yanlış bir çevrede büyümekti...






Machu Picchu, 1400'lü yıllarda İnkakılar tarafından keşfedilmiştir. Çiçek hastalığı nedeniyle terk edildiği rivayetleri söz konusudur. İki karşıt görüş vardır; acaba bu şehir büyük bir tapınaktan mı ibarettir yoksa koca bir hapishaneden mi? Çünkü kimilerine göre tapınak kimilerine göre hapishane olduğu söyleniyor. Ben de bilmiyorum, ama hissettiğim kadarıyla bir tapınak. Hislerle hareket etmek her zaman doğru olmuyor ama ben hislerime her zaman güvenirim. Peki ya siz, bu konu hakkında bir bilginiz olduğunu söyleyebilir misiniz?

♥♥♥

Sukhothai:

Sukhothai Krallığı, Siyam şehir devleti olan Ayutthaya Krallığı tarafından 1378'de  işgal edilmiştir. Ünlü Sukhothai tarihi Parkı, koruma altında olup, Unesco Dünya Mirası listesindeki yerini almıştır. Tayland'ın en mühim turistik yeri olduğunu duydum...





♥♥♥

Babil:

Geçmişten beri Babil'i ne kadar duysam, aklıma aşk terimi gelir; âşık bir adamın aşkı uğruna ortaya çıkardığı o meşhur asma bahçeleri...
Sorarım kendime, o dönemlerde yaşayan ve aşkları uğruna tarihe geçen adamların gerçek aşk ise günümüzde hissettiği her duyguyu aşk zanneden ama aslında yanılan adamların yaşadığı nedir?
Belki de bu yüzden kitap yazıyorum; kitaplarımda gerçek aşkı anlatmaya çalışıyorum; fedakârlığı, gerçek sevgiyi, sevgiliye yaklaşma biçimleri, aşkı gösterme biçimleri, karşılıklı sadakati ve daha nicelerini...




Evet, adını pek çok defa duyduğumuz Hammurabi döneminde yıldızı parlayan bir kenttir Babil, Kültürel, hukuki, hatta teknik açıdan oldukça ilerlemeler kaydetmiştir. Ünlü Babil Kulesi ve az önce de değindiğim Babil Asma Bahçeleri, ününü korumaktadır...


♥♥♥

Atlantis:

Atlantis'i duymayan yoktur herhâlde. Ben Atlantis'i ilk olarak ilk okuldayken evimizin kütüphanesinde süs gibi duran ansiklopedilerde görmüştüm. Rahmetli babam o zamanlar çok gazete kuponu biriktiri ve evi kitaplarla, ansiklopedilerde doldururdu, ama az evvel söylediğim gibi kızını kültürel bir okul gezisine göndermeyecek kadar da cimriydi. Hani derler ya "dışı eli içi beni yakar!"
Dıştan bakıldığında eğitimli, birikimli biri ama bir de bana sor!
Benim durumumda olanlar ne demek istediğimi daha iyi anlar, en azından anlamaya çalışırlar. Hayatta yine gam, keder, haksızlık yüzü görmeyenler ise "Aman, bu da bütün yazıları dramatikleştiriyor" deyip geçerler...
İşte okumak ile okumamak arasında fark budur, okumayı bilenler emeğin değerini de bilirler, hayatı tüm gerçekliğiyle yaşayan, araştıran kimseler, böyle yazılardan asla sıkılmazlar çünkü her insan bir aynadır aslında, yeter ki bakmasını bil, ayrıntıları gör ve orada kendini bul...

Okyanus başlı başına bir ilgi mıknatısıdır. İnsanı kendine öyle bir çeker ki; pek çok kitaba dâhil olan gizemli konuları, yaşanılanları, kimine göre gerçek kimine göre efsaneleşen ama keşfetmeye değen bir tarihe sahiptir...
Bir efsaneye göre Yunan mitolojisinde Neptün adı verilen deniz hükümdarı, Atlantis'e ev sahipliği yapmıştır. Karısı Cleito'yla beraber bu hükümdarlığı yönetmiştir. Beş tane ikizleri olduğunu ve hepsinin de erkek olduğunu duydum. Atlas adındaki oğulları, bu krallığın tam ortasında yer alan adanın kralı olmuştur. Diğer dokuz kardeşi ise dokuz farklı adaya hükmetmişlerdir. Gidişatın nasıl olduğu apaçık bellidir; koca deniz krallığı, bu on çocuktan türemiştir. Ne kadar şaşalı olduğunu söyleyebiliriz. Ama bu şaşaa, halkı yozlaştırmıştır. Disiplinlerini kaybetmelerine ve sonunda Atinalılara yenilmelerine yol açmıştır. Ve o korkunç son... Bir gece okyanus bu şaşaalı adaları tamamen yutmuştur...





Böyle durumları, felâketleri okuduğum zaman aklıma ilk şu gelir; insanoğlunun tarih boyunca azgınlıklarını anlatan efsaneler, kitaplar, vs ve hepsinin de sonunun yıkım olması. Tarihten alınacak o kadar çok ibretli yaşam var ki tabiî evvela Peygamberler Tarihi'dir. En ibretli olaylar peygamberler zamanında yaşanmıştı; "Nuh Tufanı, Hz. Musa ve Firavun, Yunus Peygamber..."
Çocukluğumdan beri heyecanla ve sabırla bekledim durdum, özellikle biz, peygamberler tarihiyle ilgili serili bir sinema filmi hazırlayamaz mıyız?
Geçen zaman içerisinde umudum yerle bir oldu çünkü gerçeği yansıtan güzel filmler yapabilecek bilgi, kültür, sanat kalitesine uygun yapımcılar yok, izleyici kitlesi zaten berbat durumda; sanat denilince akıllarına çıplaklık gelen bir milletten ne beklenir ki!..
Böyle filmler yapılsa kaç kişi izler ki? ;/

♥♥♥

Okuduğunuz için teşekkürler, tıklayan elleriniz, okuyan gözleriniz dert görmesin. Sevgiler...
Yasemin F. Kılıçaslan (Melez Kaplan)